وَلَا تُطِعۡ كُلَّ حَلَّافٖ مَّهِينٍ
Sunlarin hiçbirine boyun egme: Yemin edip duran asagilik,
هَمَّازٖ مَّشَّآءِۭ بِنَمِيمٖ
Daima kusur arayip kinayan, hep lâf götürüp getiren,
مَّنَّاعٖ لِّلۡخَيۡرِ مُعۡتَدٍ أَثِيمٍ
Hayra engel olan, saldirgan, günahkâr,
عُتُلِّۭ بَعۡدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ
Kaba ve hasin, sonra da kötülükle damgali,
أَن كَانَ ذَا مَالٖ وَبَنِينَ
Mal ve ogullari var diye (böyle davranir).
إِذَا تُتۡلَىٰ عَلَيۡهِ ءَايَٰتُنَا قَالَ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ
Kendisine âyetlerimiz okundugunda: "Eskilerin masallari" der.
سَنَسِمُهُۥ عَلَى ٱلۡخُرۡطُومِ
Yakinda biz onu hortumunun (burnunun) üzerinden damgalayacagiz.
إِنَّا بَلَوۡنَٰهُمۡ كَمَا بَلَوۡنَآ أَصۡحَٰبَ ٱلۡجَنَّةِ إِذۡ أَقۡسَمُواْ لَيَصۡرِمُنَّهَا مُصۡبِحِينَ
Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdigimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devsireceklerine yemin etmislerdi.
وَلَا يَسۡتَثۡنُونَ
Istisna da etmiyorlardi ("insaallah" demiyorlardi).