وَإِن مِّن قَرۡيَةٍ إِلَّا نَحۡنُ مُهۡلِكُوهَا قَبۡلَ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ أَوۡ مُعَذِّبُوهَا عَذَابٗا شَدِيدٗاۚ كَانَ ذَٰلِكَ فِي ٱلۡكِتَٰبِ مَسۡطُورٗا
Hiç bir sehir (halki) yoktur ki, kiyamet gününden önce biz onu helak etmeyelim, yahut siddetli bir azab ile azablandirmayalim. Bu, Kitap'ta (Levh-i Mahfuzda) yazilidir.
وَمَا مَنَعَنَآ أَن نُّرۡسِلَ بِٱلۡأٓيَٰتِ إِلَّآ أَن كَذَّبَ بِهَا ٱلۡأَوَّلُونَۚ وَءَاتَيۡنَا ثَمُودَ ٱلنَّاقَةَ مُبۡصِرَةٗ فَظَلَمُواْ بِهَاۚ وَمَا نُرۡسِلُ بِٱلۡأٓيَٰتِ إِلَّا تَخۡوِيفٗا
Bizi, âyetler (mucizeler) ve peygamber göndermekten alikoyan sey, ancak öncekilerin onlari yalanlamis olmalaridir. Semûd'a, açik bir mucize olarak o disi deveyi vermistik de ona zulmetmislerdi (deveyi bogazlayarak kendilerine yazik etmislerdi). Oysa biz, o mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz.
وَإِذۡ قُلۡنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِٱلنَّاسِۚ وَمَا جَعَلۡنَا ٱلرُّءۡيَا ٱلَّتِيٓ أَرَيۡنَٰكَ إِلَّا فِتۡنَةٗ لِّلنَّاسِ وَٱلشَّجَرَةَ ٱلۡمَلۡعُونَةَ فِي ٱلۡقُرۡءَانِۚ وَنُخَوِّفُهُمۡ فَمَا يَزِيدُهُمۡ إِلَّا طُغۡيَٰنٗا كَبِيرٗا
Vaktiyle sana söyle vahyettigimizi hatirla: "Süphesiz Rabbin insanlari kusatmistir." (Isrâ gecesi) sana açikça gösterdigimiz o temâsâyi ve Kur'ân'da lanet edilen agaci da, yalniz insanlara bir imtihan için yapmisizdir. Biz onlari, korkutuyoruz, fakat bu onlara ancak büyük bir taskinliktan baska bir sonuç vermiyor.