لَوۡ كَانَ هَـٰٓؤُلَآءِ ءَالِهَةٗ مَّا وَرَدُوهَاۖ وَكُلّٞ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Eger onlar ilâh olsalardi, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktir.
لَهُمۡ فِيهَا زَفِيرٞ وَهُمۡ فِيهَا لَا يَسۡمَعُونَ
Orada onlarin bir inlemeleri vardir. Bunlar orada (sagir olup) bir sey de isitemezler.
إِنَّ ٱلَّذِينَ سَبَقَتۡ لَهُم مِّنَّا ٱلۡحُسۡنَىٰٓ أُوْلَـٰٓئِكَ عَنۡهَا مُبۡعَدُونَ
Süphesiz katimizdan kendileri için güzel seyler takdir edilmis olanlar, iste oradan (cehennemden) uzak tutulanlardir.
لَا يَسۡمَعُونَ حَسِيسَهَاۖ وَهُمۡ فِي مَا ٱشۡتَهَتۡ أَنفُسُهُمۡ خَٰلِدُونَ
Bunlar onun (cehennemin) ugultusunu bile duymazlar. Canlarinin istedigi seyler içinde temelli kalirlar.
لَا يَحۡزُنُهُمُ ٱلۡفَزَعُ ٱلۡأَكۡبَرُ وَتَتَلَقَّىٰهُمُ ٱلۡمَلَـٰٓئِكَةُ هَٰذَا يَوۡمُكُمُ ٱلَّذِي كُنتُمۡ تُوعَدُونَ
O en büyük korku bunlari üzmez; kendilerini melekler: "Size söz verilen gün iste bugündür" diye karsilarlar.
يَوۡمَ نَطۡوِي ٱلسَّمَآءَ كَطَيِّ ٱلسِّجِلِّ لِلۡكُتُبِۚ كَمَا بَدَأۡنَآ أَوَّلَ خَلۡقٖ نُّعِيدُهُۥۚ وَعۡدًا عَلَيۡنَآۚ إِنَّا كُنَّا فَٰعِلِينَ
Gögü, kitab dürer gibi dürdügümüz zaman, yaratmaya ilk basladigimiz gibi, katimizdan verilmis bir söz olarak onu tekrar var edecegiz. Dogrusu biz bunlari yapariz.