ثُمَّ نَظَرَ

Sonra baktı;


ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَ

Sonra kaşlarını çattı, suratını aştı;


ثُمَّ أَدۡبَرَ وَٱسۡتَكۡبَرَ

Sonra da sırt çevirip büyüklük tasladı.


فَقَالَ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا سِحۡرٞ يُؤۡثَرُ

"Bu sadece öğretilegelen bir sihirdir. Bu Kuran yalnızca bir insan sözüdür" dedi.


إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا قَوۡلُ ٱلۡبَشَرِ

"Bu sadece öğretilegelen bir sihirdir. Bu Kuran yalnızca bir insan sözüdür" dedi.


سَأُصۡلِيهِ سَقَرَ

İşte bu adamı yakıcı bir ateşe yaslayacağım.


وَمَآ أَدۡرَىٰكَ مَا سَقَرُ

Yakıcı ateşin ne olduğunu sen nerden bilirsin?


لَا تُبۡقِي وَلَا تَذَرُ

O, ne geri bırakır ne de azabdan vazgeçer.


لَوَّاحَةٞ لِّلۡبَشَرِ

İnsanın derisini kavurur;


عَلَيۡهَا تِسۡعَةَ عَشَرَ

Orada ondokuz bekçi vardır.


وَمَا جَعَلۡنَآ أَصۡحَٰبَ ٱلنَّارِ إِلَّا مَلَـٰٓئِكَةٗۖ وَمَا جَعَلۡنَا عِدَّتَهُمۡ إِلَّا فِتۡنَةٗ لِّلَّذِينَ كَفَرُواْ لِيَسۡتَيۡقِنَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡكِتَٰبَ وَيَزۡدَادَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِيمَٰنٗا وَلَا يَرۡتَابَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡكِتَٰبَ وَٱلۡمُؤۡمِنُونَ وَلِيَقُولَ ٱلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٞ وَٱلۡكَٰفِرُونَ مَاذَآ أَرَادَ ٱللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلٗاۚ كَذَٰلِكَ يُضِلُّ ٱللَّهُ مَن يَشَآءُ وَيَهۡدِي مَن يَشَآءُۚ وَمَا يَعۡلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَۚ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكۡرَىٰ لِلۡبَشَرِ

Cehennemin bekçilerini yalnız meleklerden kılmışızdır. Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık. Kendilerine kitap verilenler ve inananlar şüpheye düşmesinler. Kalblerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar: "Allah bu misalle neyi muradetti?" desinler. İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu, insanoğluna bir öğütten ibarettir.



الصفحة التالية
Icon