surah.translation .

Şuara Suresi


Tâ, Sîn, Mîm.

Bunlar sana apaçik kitabin âyetleridir.

(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kiyacaksin!

Biz dilersek onlarin üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunlari egilekalir.

Bununla beraber kendilerine O Rahmân'dan yeni bir ögüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler.

Üstelik (ona) "yalandir" dediler; fakat onlara alay edip durduklari seyin haberleri yakinda gelecektir.

Yeryüzüne bir bakmadilar mi? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetistirmisiz.

Süphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nisane) vardir; ama onlarin çogu iman etmezler.

Ve süphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir.

Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip "Git o zalim kavme" dedi.

"Firavun kavmine, hâlâ sakinmayacaklar mi?"

(Musa) söyle seslendi: "Ya Rab! Dogrusu ben korkarim ki beni yalanci sayarlar."

"Ve gögsüm daralir, dilim dönmez, onun için Harun'a da elçilik ver."

"Hem onlarin bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayi korkarim ki, hemen beni öldürürler."

(Allah): "Hayir hayir" buyurdu, "haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Süphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onlari) isitiyoruz."

"Haydin Firavun'a gidin de deyin ki: Inan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.

Israil ogullarini bizimle beraber gönder."

"Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alip büyütmedik mi? Hayatinin bir çok yillarini aramizda geçirmedin mi?"

"Sonunda o yaptigin (kötü) isi de yaptin. Sen nankörün birisin!"

Musa, "Ben, dedi, o isi o anda yaptim ki saskinlardandim."

"Sizden korkunca da hemen aranizdan kaçtim. Sonra Rabbim bana hikmet bahsetti ve beni peygamberlerden kildi."

"O basima kaktigin nimet de (aslinda) Israil ogullarini kendine köle edinmis olmandir. "

Firavun söyle dedi: "Âlemlerin Rabbi dedigin nedir ki?"

Musa cevap olarak: "Eger isin gerçegini düsünüp anlayan kisiler olsaniz (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunan her seyin Rabbi'dir."

(Firavun) etrafinda bulunanlara: "Isitmiyor musunuz?" dedi.

Musa dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, daha önce ki atalarinizin da Rabbidir."

(Firavun): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi.

Musa devamla söyle söyledi: "Sayet aklinizi kullansaniz (anlarsiniz ki), O, dogunun, batinin ve ikisinin arasinda bulunanlarin Rabbidir."

Firavun: "Benden baskasini ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatilmislardan ederim" dedi.

Musa sordu: "Sana apaçik bir sey getirmis olsam da mi?"

Firavun: "Haydi getir onu bakayim, dogrulardan isen" dedi.

Bunun üzerine Musa asâsini birakiverdi; apaçik bir ejderha oluverdi.

Elini de (koynundan) çekti çikardi; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir sey) oluverdi.

Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!"

"Sizi sihriyle yurdunuzdan çikarmak istiyor. Simdi ne buyurursunuz?"

Dediler ki: "Bunu ve kardesini egle, sehirlere de toplayicilar gönder."

"Bütün bilgiç sihirbazlari sana getirsinler."

Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.

Halka, "Siz de toplaniyor musunuz? (Haydi çabuk olun)" denildi.

"Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyariz" dediler.

Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a "Sayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardir, degil mi?" dediler.

Firavun cevaben: "Evet, o takdirde hiç süphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksiniz" dedi.

Musa onlara "Atin, ne atacaksaniz" dedi.

Bunun üzerine iplerini ve degneklerini attilar ve "Firavun'un kudreti hakki için süphesiz elbette bizler galip gelecegiz" dediler.

Ardindan Musa asâsini atti; bir de ne görsünler, onlarin uydurduklarini yutuyor!

Sihirbazlar derhal secdeye kapandilar.

"Iman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine "

"Musa ve Harun'un Rabbine!"

Firavun (kizginlik içinde) dedi ki: "Ben size izin vermeden O'na iman ettiniz ha! Anlasildi ki o size sihri ögreten büyügünüzmüs! Ama simdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarinizi çaprazlama ke stirecegim, hepinizi çarmiha gerdirecegim!"

"Zarari yok dediler nasil olsa biz Rabbimize dönecegiz."

"Herhalde biz müminlerin evveli oldugumuzdan dolayi, Rabbimizin bize magfiret buyuracagini ümit ederiz"

Biz, Musa'ya: "Kullarimi geceleyin yola çikar, çünkü takip edileceksiniz" diye vahyettik.

Firavun da sehirlere (asker) toplayicilar gönderdi:

"Esasen bunlar, sayilari azar azar, bölük pörçük bir cemaattir."

"(Böyle iken) hakkimizda çok gayz (öfke) besliyorlar. "

"Biz ise, elbette uyanik (ve tekvücut) bir cemaatiz." (diyor ve dedirtiyordu.)

Ama (sonunda) biz, onlari (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pinarlardan,

Hazinelerden ve serefli makamlardan çikardik.

Ve onlara Israil ogullarini mirasçi yaptik.

Derken (Firavun ve adamlari) günes dogmustu ki, onlarin ardina düstüler.

Iki topluluk birbirini görünce, Musa'nin adamlari "Eyvah, yakalandik! dediler.

Musa: "Hayir, aslâ! dedi, Rabbim süphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir."

Bunun üzerine Musa'ya "Vur asân ile denize" diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dag gibi oluverdi,

Ötekilerini de buraya yanastirivermistik.

Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardik,

Sonra da ötekileri suda bogduk.

Süphesiz bunda bir âyet (ibret) vardir; ama çoklari iman etmis degillerdir.

Ve süphesiz, iste o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

(Resulüm!) onlara Ibrahim'in kissasini da naklet.

Hani o, babasina ve kavmine, "Neye tapiyorsunuz?" demisti.

"Birtakim putlara tapariz da onlar sayesinde toplaniriz" dediler.

Ibrahim "Peki, dedi, yalvardiginizda onlar sizi isitiyorlar mi?"

"Veya size fayda veya zararlari olur mu?"

"Yok, dediler, ama biz babalarimizi böyle yapar bulduk."

(75-76) Ibrahim dedi ki: "Iyi ama, ister sizin, ister önceki atalarinizin olsun, neye taptiginizi (biraz olsun) düsündünüz mü?"

(75-76) Ibrahim dedi ki: "Iyi ama, ister sizin, ister önceki atalarinizin olsun, neye taptiginizi (biraz olsun) düsündünüz mü?"

"Hep onlar benim düsmanimdir; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)"

"O ki, beni yaratan ve bana dogru yolu gösterendir,"

"Beni yediren, içirendir,"

"Hastalandigim zaman bana O, sifâ verir."

"O ki, benim canimi alacak, sonra diriltecektir. "

"Ve hesap günü, hatami bagislayacagini umdugumdur."

"Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat."

"Sonra gelecekler içinde beni dogrulukla anilanlardan eyle!"

"Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!"

"Babami da bagisla, çünkü o yanlis gidenlerdendir. "

"(Insanlarin) diriltilecekleri gün, beni mahcub etme."

"O gün ki ne mal fayda verir ne ogullar!"

"Ancak Allah'a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtulusa erer)."

(O gün) Cennet müttakilere yaklastirilmistir.

Azginlar için de cehennem hortlatilmistir.

(92-93) Onlara, "Allah'i birakip da taptiklariniz, hani nerede? Size yardim edebiliyorlar mi veya kendilerini kurtarabiliyorlar mi?" denilir.

(92-93) Onlara, "Allah'i birakip da taptiklariniz, hani nerede? Size yardim edebiliyorlar mi veya kendilerini kurtarabiliyorlar mi?" denilir.

Ve arkasindan hep onlar (putlar ve azginlar) o cehennemin içine firlatilmaktadirlar.

(95-96) Ve bütün o Iblis ordulari onun içinde birbirleriyle çekisirlerken dediler ki:

(95-96) Ve bütün o Iblis ordulari onun içinde birbirleriyle çekisirlerken dediler ki:

"Vallahi biz, gerçekten apaçik bir sapiklik içindeymisiz."

"Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk."

"Ve bizi hep o günahkarlar saptirdi."

"Bak bizim için ne sefaatçiler var,"

"Ne de yakin bir dost."

"Ah keske (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilseydik."

Süphesiz bunda bir âyet (alinacak bir ders) vardir; oysa çoklari iman etmis degillerdir.

Ve süphesiz Rabbin, iste O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

Nuh kavmi de peygamberleri yalancilikla itham etti.

Hani kardesleri Nuh onlara söyle demisti: "Siz Allah'tan korkmaz misiniz?"

"Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmis güvenilir bir Peygamberim.

"Gelin artik, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

"Buna karsilik ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafaatimi verecek olan ancak, âlemlerin Rabbidir."

"Gelin, artik, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

"Â, dediler, senin ardina hep düsük kimseler düsmüsken, biz sana hiç inanir miyiz?"

Nuh dedi ki: "Onlarin yaptiklari hakkinda bir bilgim yoktur."

"Onlarin hesabi ancak Rabbime aittir. Düsünsenize!"

"Hem ben iman edenleri kovmaya memur degilim."

"Ben ancak apaçik bir uyariciyim."

Dediler ki: "Ey Nuh! Eger vazgeçmezsen, iyi bil ki, tasa tutulanlardan olacaksin!"

Nuh: "Rabbim! dedi, kavmim beni yalancilikla itham etti."

"Artik benimle onlarin arasinda sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar."

Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide tasiyarak kurtardik.

Sonra da arkasinda kalanlari suda bogduk.

Süphesiz bunda mutlak bir âyet (alinacak ders) vardir; ama çoklari iman etmis degillerdir.

Ve süphesiz Rabbin, iste O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

Âd (kavmi) de peygamberleri yalancilikla itham etti.

Hani kardesleri Hûd onlara söyle demisti: "Siz Allah'tan korkmaz misiniz?"

"Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmis, güvenilir bir Peygamberim."

"Gelin artik Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

"Buna karsilik ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatimi verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir. "

"Siz her tepeye bir alâmet bina edip eglenir durur musunuz?"

"Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz?"

"Hem tuttugunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz."

"Artik Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

"O Allah'tan korkun ki, size o bildiginiz seyleri vermekte,"

"Davarlar, ogullar,"

"Cennet gibi baglar, bahçeler, pinarlar ihsan etmektedir."

"Cidden ben sizin hakkinizda büyük bir günün azabindan korkuyorum."

"Dediler ki: "Sen ha vaaz etmissin, ha vaaz edenlerden olmamissin, bizce birdir."

"Bu sirf eskilerin âdetidir."

"Biz azaba ugratilacak da degiliz."

Böylece onu yalanci saydilar; biz de kendilerini helak ettik. Süphesiz bunda mutlak bir âyet (alinacak bir ders) vardir, ama çoklari iman etmis degillerdir.

Ve süphesiz Rabbin, iste O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancilikla itham etti.

Hani kardesleri Salih onlara söyle demisti: "Siz Allah'tan korkmaz misiniz?"

"Haberiniz olsun ki ben size gönderilmis güvenilir bir peygamberim."

"Gelin artik, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

"Buna karsilik ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatimi verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir."

"Siz burada güven içinde birakilacak misiniz?"

"Bahçelerin, pinarlarin içinde,"

"Ekinlerin, salkimlari sarkmis hurmalar arasinda,"

Ki bir de daglardan keyifli keyifli kâsâneler oyuyorsunuz."

"Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin."

(151-152) "Yeryüzünde bozgunculuk yapip dirlik düzenlik vermeyen bozguncularin emrine uymayin."

(151-152) "Yeryüzünde bozgunculuk yapip dirlik düzenlik vermeyen bozguncularin emrine uymayin."

"Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmis birisin!"

"Sen de ancak bizim gibi bir besersin. Eger dogru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir."

Salih "Iste (mucize) bu disi devedir; su içme hakki (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakki da sizin" dedi.

"Sakin ona bir kötülükle ilismeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabi yakalayiverir."

Derken onu kestiler; fakat pisman da oldular.

Çünkü kendilerini azap yakalayiverdi. Süphesiz bunda bir âyet (alinacak bir ders) vardir, ama çoklari iman etmis degillerdir.

Ve süphesiz Rabbin, iste O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

Lût (kavmi) de peygamberleri yalancilikla itham etti.

Hani kardesleri Lût onlara söyle demisti: "Siz Allah'tan kormaz misiniz?"

"Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmis güvenilir bir peygamberim."

"Gelin artik, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

"Buna karsilik ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatimi verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir."

"Insanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?"

"Birakiyorsunuz da sizler için yarattigi esleri! Dogrusu siz insanliktan çikmis bir kavimsiniz!"

Onlar söyle dediler: "Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden olacaksin."

Lût "Dogrusu ben, dedi, sizin bu isinize bugzedenlerdenim."

"Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onlarin yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar."

Biz de onu ve ailesinin tamamini kurtardik,

Ancak (geride) bir yasli kadin kaldi.

Sonra geridekilerin hepsini helak ettik.

Ve üzerlerine öyle bir yagmur yagdirdik ki, (uyarilanlarin) o yagmuru ne kötü bir yagmurdu!

Süphesiz bunda bir âyet (alinacak bir ders) vardir. Ama çoklari iman etmis degillerdir.

Ve süphesiz Rabbin, iste O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

Eyke halki da peygamberleri yalancilikla itham etti.

Hani Suayb onlara söyle demisti: "Siz Allah'tan korkmaz misiniz?"

"Haberiniz olsun ki ben size gönderilmis güvenilir bir peygamberim."

"Gelin, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

"Buna karsilik ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatimi verecek olan yalniz âlemlerin Rabbidir."

"Ölçegi tam ölçün de hak yiyenlerden olmayin."

"Ve dogru terazi ile tartin."

"Halkin esyalarini degerinden düsürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karisiklik çikarmayin."

"O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun."

Onlar söyle dediler: "Sen, olsa olsa iyice büyülenmis birisin."

"Sen de bizim gibi bir beserden baska nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancilardan biri sayiyoruz."

"Sayet dogru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düsürüver."

Suayb, "Rabbim, yaptiklarinizi en iyi bilendir" dedi.

Hülasa, onu yalanci saydilar da kendilerini o gölge gününün azabi yakalayiverdi. O cidden büyük bir günün azabi idi!

Süphesiz bunda bir âyet (alinacak bir ders) vardir. Ama çoklari iman etmis degillerdir.

Ve süphesiz Rabbin, iste O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

Ve muhakkak ki bu (Kur'ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.

(Resulüm!) Onu Rûhu'l-emin (Cebrail) indirdi;

Uyaricilardan olasin diye senin kalbin üzerine;

Açik parlak bir Arapça lisan ile.

O, süphesiz daha öncekilerin kitaplarinda da vardi.

Israilogullari bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) degil midir?

(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydi, yine de ona iman etmezlerdi.

(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydi, yine de ona iman etmezlerdi.

(200-201) Böylece onu günahkarlarin kalplerine soktuk. (okuyup anladilar, ama yine de) acikli azabi görünceye kadar ona iman etmezler.

(200-201) Böylece onu günahkarlarin kalplerine soktuk. (okuyup anladilar, ama yine de) acikli azabi görünceye kadar ona iman etmezler.

Iste bu (azab) onlara, kendileri farkinda olmadan, ansizin geliverecektir.

O zaman "Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?...diyeceklerdir.

(Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabimizi çarçabuk istiyorlardi.

Gördün ya artik onlara senelerce zevk ettirsek,

Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa,

O yasadiklari zevkin kendilerine hiçbir faydasi olmayacaktir.

Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarici (peygamberleri) olmustur.

(Onlar) ihtar edilmistir ve biz zulmetmis degiliz.

Onu (Kur'ân'i) seytanlar indirmedi.

Bu onlara hem yarasmaz hem güçleri yetmez.

Süphesiz onlar vahyi isitmekten uzak tutulmuslardir.

O halde sakin Allah ile beraber baska tanriya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba ugratilanlardan olursun.

(Önce) en yakin hisimlarini uyar.

Ve sana uyan müminlere kanadini indir.

Sayet sana karsi gelirlerse, de ki: "Ben sizin yaptiklarinizdan muhakkak uzagim."

Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.

O ki, (gece namaza) kalktigin zaman seni görüyor.

Ve secde edenler arasinda dolasmani da (görüyor.)

Çünkü her seyi isiten, her seyi bilen O'dur.

Seytanlarin kime inecegini size haber vereyim mi?

Onlar, günaha, iftiraya düskün olan herkesin üzerine inerler.

Onlar, (seytanlara) kulak verirler ve onlarin çogu yalancidir.

Sairler(e gelince), onlara da sapiklar uyar.

(225-226) Onlarin her vadide saskin saskin dolastiklarini ve gerçekte yapmadiklari seyleri söylediklerini görmedin mi?

(225-226) Onlarin her vadide saskin saskin dolastiklarini ve gerçekte yapmadiklari seyleri söylediklerini görmedin mi?

Ancak iman edip iyi ameller isleyenler, Allah'i çok çok ananlar ve haksizliga ugratildiklarinda kendilerini savunanlar müstesna; haksizlik edenler, hangi dönüse (hangi akibete) döndürüleceklerini yakinda bileceklerdir.