ﮠ
ترجمة معاني سورة طه
باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - شعبان بريتش
.
من تأليف:
شعبان بريتش
.
ﰡ
ﭵ
ﰀ
Tâ Hâ,
Kur'an'ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik.
Ancak, korkacak kimselere öğüt olsun diye.
Yeryüzünü ve yüksek gökleri yaratan tarafından indirmedir.
Rahman Arş'a istivâ etmiştir.
Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ve toprağın altında olan her şey O’nundur.
Sesini yükseltsen de (bilesin ki) O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.
Allah, O’ndan başka (hak) ilah yoktur. En güzel isimler de onundur.
Musa’nın haberi sana geldi mi?
Hani bir ateş görmüştü de ailesine: Siz durun, ben bir ateş gördüm. Belki size ondan bir kor getiririm; veya ateşin yanında bir yol gösteren bulurum demişti.
Ateşin yanına geldiği zaman: Ey Musa! diye seslenildi.
Ben senin Rabbinim! Ayakkabılarını çıkar. Sen mukaddes Tûvâ vadisindesin.
Ben seni seçtim, sana vahyolunanı dinle.
Şüphesiz ben, Allah’ım. Benden başka (hak) ilah yok! Bana ibadet et, beni anmak için namazı ikame et.
Kıyamet gelmektedir. Herkes kendi işlediğinin karşılığını alsın diye neredeyse onu (kendi nefsimden bile) gizleyeceğim.
Ona inanmayıp, kendi arzularına uyan kimse sakın seni yolundan saptırmasın. Yoksa sen de helak olursun.
Sağ elindeki nedir Ey Musa?
O benim asamdır, dedi. Ona dayanırım ve koyunlarıma onunla yaprak silkerim. Onun bana başka faydaları da var.
Onu at, ey Musa! dedi.
Musa da onu attı. O bir anda koşan bir yılan oluvermişti.
Onu al ve korkma, dedi. Onu ilk haline döndüreceğiz.
Elini koltuğunun altına sok, bir başka mucize olarak kusursuz, bembeyaz çıksın.
Böylece sana büyük mucizelerimizden gösterelim.
Firavuna git, çünkü o azdı.
Rabbim göğsümü aç, dedi.
İşimi kolaylaştır.
Dilimdeki düğümü çöz.
ﯦﯧ
ﰛ
Ki sözümü iyi anlasınlar.
Kendi ailemden bir yardımcı ver.
ﯯﯰ
ﰝ
Kardeşim Harun’u
Onunla arkamı güçlendir.
Onu görevimde bana ortak et.
Ki seni çokça tesbih edebilelim.
ﯾﯿ
ﰡ
Ve seni çokça zikredelim.
Şüphesiz sen bizi görmektesin.
Ey Musa! İstediklerin sana verilmiştir, dedi.
Sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk.
Hani annene ilham edilmesi gerekeni ilham etmiştik.
Musa’yı bir sandığa koy ve nehre (Nil'e) bırak. Nehir onu kıyıya atsın da, onu benim ve onun bir düşmanı alır. Gözümün önünde yetişesin diye üzerine muhabbet bıraktım.
Kızkardeşin gitmiş ve: O’na bakacak birini size göstereyim mi? demişti. Böylece seni, gözü aydın olsun ve üzülmesin diye annene geri vermişti. Sen bir adam öldürmüştün de seni yine üzüntüden kurtarmıştık. Bu şekilde seni (önceden de) imtihan etmiştik. Senelerce Medyen halkı arasında kalmıştın. Sonra da bir takdire göre geldin ey Musa!
ﮖﮗ
ﰨ
Ve seni kendim için seçtim.
Sen, kardeşinle birlikte ayetlerimle gidin, ikiniz de beni anmada gevşek davranmayın.
Firavuna gidin, çünkü o azdı.
Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alır ve korkar.
Rabbimiz, biz onun bize taşkınlık yapmasından veya azmasından korkuyoruz, dediler.
Korkmayın, dedi. Ben sizinle beraberim. İşitir, görürüm, dedi.
Haydi gidin ona ve deyin ki: Biz, Rabbinin rasûlleriyiz. İsrailoğulları'nı bizimle gönder, onlara eziyet etme. Biz sana Rabbinden bir ayet getirdik. Selam hidayete uyanlarındır.
Bize vahyolundu ki, kim yalanlar ve yüz çevirirse ona azap vardır.
Sizin Rabbiniz kim ey Musa? dedi.
Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren ve yol gösterendir, dedi.
Önceki nesillerin durumu ne olacak? dedi.
Onlarla ilgili bilgi Rabbimin katında bir kitaptadır, dedi. Rabbim, şaşırmaz ve unutmaz.
Allah, yeryüzünü sizin için beşik yaptı ve orada yine sizin için yollar açtı. Gökten su indirip, onunla çeşitli bitkilerden çifter çifter çıkardık.
Hem siz yiyin; hem de hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır.
Topraktan yarattık sizi, yine oraya döndürecek ve yine oradan bir kere daha çıkaracağız.
Ona ayetlerimizin hepsini göstermiştik. Fakat o yalanladı ve kabul etmedi.
Ve dedi ki: Sihrinle bizi yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin Ey Musa?
Biz de sana, seninkine benzer bir sihir getireceğiz. Bizimle senin aranda bir buluşma vakti ve yeri belirle de bizim de senin de caymayacağımız denk bir yer olsun.
Musa da: Buluşma zamanımız bayram günü ve insanların bir araya toplandığı kuşluk vaktidir, dedi.
Firavun döndü ve bütün hilesini (sihirbazlarını) topladı, sonra geldi.
Musa onlara: Yazıklar olsun size! Allah’a karşı yalan uydurmayın. Sonra bir azapla sizi helak eder. Elbette yalan düzüp uyduran hüsrana uğrar.
Sihirbazlar durumlarını aralarında tartışarak gizlice fısıldaştılar.
Bu iki sihirbaz sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve üstün olan (sihir) yolunuzu da yok etmek istiyor, dediler.
Bu sebeple tuzaklarınızı bir araya getirin sonra da saf halinde gelin. Bu gün galip gelen zafere ermiştir.
Ey Musa, dediler, ya sen at, ya da ilk atan biz olalım.
Hayır! Siz atın, dedi. Bunun üzerine ipleri ve değnekleri sihirleri sebebiyle ona sanki gerçekten yürüyorlarmış gibi göründü.
Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti.
Korkma! Şüphesiz sen daha üstünsün, dedik.
Sağ elindekini at, onların yaptığını yutsun. Onların yaptıkları ancak sihirbaz hilesidir Sihirbaz nerede olursa olsun kesinlikle kurtuluşa eremez.
Sonunda sihirbazlar secdeye kapanıp: Harun ve Musa’nın Rabbine iman ettik, dediler.
Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Demek ki o sizi sihri öğreten büyüğünüzdür. Ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizi hurma dalına asacağım! O zaman göreceksiniz hangimizin azabı daha şiddetli ve kalıcı imiş!
Seni, bize gelen apaçık mucizelere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm verirsen ver, sen ancak bu dünya hayatında hüküm verebilirsin, dediler.
Biz, Rabbimize iman ettik ki günahlarımızı ve senin bize zorla yaptırdığın sihri bağışlasın. Allah, en hayırlı ve en bâkidir.
Kim Rabbine günahkâr olarak gelirse, onun için Cehennem vardır, orada ne ölür ne de yaşar.
Kim de mümin ve doğruları yapmış olarak gelirse, işte onlar için de en yüksek dereceler vardır.
İçinde temelli kalacakları, alt kısmından ırmakların aktığı Adn cennetleri vardır. İşte bu arınanların mükâfatıdır.
Şüphesiz Musa'ya, yetişilmesinden korkmadan ve (boğulmaktan) endişe duymaksızın kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir ve onlara denizde kuru bir yol aç, diye vahyettik.
Firavun askerleriyle onları takip etti. Denizden onları kaplayacak olan su kaplayıverdi.
Firavun, kavmini saptırmış doğru yolu göstermemişti.
Ey İsrailoğulları! Sizi düşmanlarınızdan kurtardık. Tûr’un sağ tarafını size vadettik. Size kudret helvası ve bıldırcın indirdik.
Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyiniz, bu hususta taşkınlık ve nankörlük de etmeyiniz; sonra size gazabım iner. Gazabıma uğrayan yıkılıp yok olur gider.
Ben, elbette, tevbe edeni ve iman edip, salih amel yapanı sonra da hidayete erişen kimseyi bağışlarım.
Allah: Ey Musa! Kavminden (daha çabuk gelmek için) seni aceleye düşüren nedir?
Musa: Onlar benim izimdeler, dedi. Rabbim, razı olman için acele ettim.
Biz, senden sonra kavmini imtihan ettik. Samiri onları saptırdı, dedi.
Musa kavmine kızgın ve üzgün olarak döndü. Ey Kavmim, dedi, Rabbimiz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Aradan çok uzun bir zaman mı geçti; yoksa Rabbinizden üzerinize gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden döndünüz?
Onlar da: Sana verdiğimiz sözden kendi kudret ve irademizle dönmedik. Fakat o kavmin süs eşyasından yük taşımıştık. Sonra Samiri'nin attığı gibi biz de (ateşe) attık, dediler.
Böylece o, kendilerine böğüren bir buzağı heykeli çıkardı ve: Bu, sizin ilahınızdır, Musa’nın da ilahıdır. Fakat o unuttu, dediler.
Onlar, heykelin kendileriyle konuşamadığını ve onlara bir zarar da fayda da vermeğe gücü olmadığını görmüyorlar mı?
Daha önce Harun onlara: Ey Kavmim, siz ancak onunla sınanıyorsunuz. Sizin Rabbiniz Rahman’dır. Bana tabi olun ve emrime itaat edin, demişti.
Onlar ise: Musa bize geri dönünceye kadar buna ibadet etmeye devam edeceğiz, demişlerdi.
Ey Harun, dedi. Onların saptıklarını gördüğün zaman sana engel olan neydi?
Bana tabi olmadın mı? Emrime karşı mı geldin?
Harun ise: Ey anamın oğlu! dedi. Sakalımı ve başımı tutma! Ben senin, “İsrailoğulları'nın arasına ayrılık düşürdün sözümü tutmadın” demenden korktum.
Ya senin zorun neydi ey Samiri? dedi.
O da: Onların görmedikleri bir şey gördüm ve elçinin izinden bir avuç (toprak) avuçladım ve onu (erimiş mücevheratın içine) attım. İşte nefsim bunu bana hoş gösterdi, dedi.
Musa: Haydi, git. Artık (ceza olarak) hayatın boyunca bana dokunmayın diyeceksin. Bir de senin için hiç kaçamayacağın bir azap günü var. Üzerine sarılıp ibadet ettiğin ilahına bir bak, şimdi onu yakacağız sonra parça parça edip denize savuracağız, dedi.
Sizin ilahınız ancak, kendisinden başka (hak) ilah olmayan Allah’tır. O her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.
İşte böylece sana geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Şüphesiz ki, tarafımızdan sana bir zikir verdik.
Kim ondan yüz çevirirse, kıyamet günü o bir günah yüklenir.
Bu kimseler, onda ebedi kalırlar. Bu kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür.
Sur’a üflendiği gün, işte o gün, suçluların gözleri (korkudan) mavi olur ve bu şekilde haşrederiz.
Aralarında: On günden fazla kalmadınız, diye gizli gizli söyleşirler.
Biz, onların söylediklerini daha iyi biliriz. en olgun ve akıllı olanı “sadece bir gün kaldınız der”.
Sana dağlardan soruyorlar de ki: Rabbim onları un ufak edecektir.
Yerlerini de dümdüz, bomboş bırakacak.
Artık orada ne bir çukur ne de bir tümsek görebilirsin?
O gün hiç sapmadan çağırana uyarlar, Rahman’ın karşısında sesler kısılmıştır. Fısıltıdan başka bir şey işitemezsin.
O gün, Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimselerden başkasına şefaat fayda vermez.
Allah, önlerindekini de; arkalarındakini de bilir. Onların hiçbirinin ilmi ise O'nu kuşatamaz.
Ve yüzler Hayy ve Kayyum olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen hüsrana uğramıştır.
Mümin olarak salih ameller yapan ise zulümden ve hakkının eksiltilmesinden korkmaz.
Biz onu işte böyle Arapça Kur’an olarak indirdik. Belki sakınırlar veya onlara ibret olur diye tehditleri o kitapta türlü türlü açıkladık.
Gerçek Melik/Hükümran olan Allah, üstündür. Vahyi sana tamamlamadan önce Kur’an’a/okumaya acele etme ve “Rabbim ilmimi artır!” de.
Daha önceleri biz, Adem’e ahit/emir vermiştik. Fakat onu unuttu. Onu azimli de bulmadık.
Hani meleklere: Adem'e secde edin demiştik de hemen secde ettiler. İblis ise kaçındı.
Ey Adem, bu senin ve eşinin düşmanıdır. sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa sıkıntı çekersin, dedik.
Oysa cennette ne acıkırsın ne de açık kalırsın.
Ne susuzluk hissedersin, ne de güneşin sıcağında kalırsın
Sonunda Şeytan ona vesvese verdi: Ey Adem! dedi, sana ebedilik/sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir saltanat göstereyim mi?
İkisi de ondan yediler, hemen avret yerleri açıldı. Üzerlerine cennet yapraklarıyla kapatmaya çalıştılar. Adem Rabbine asi oldu ve şaştı.
Sonra Rabbi, onu seçti, tevbesini kabul etti ve hidayete erdirdi.
Hepiniz, oradan aşağıya inin, birbirinize düşman olarak. Benden size bir hidayet gelir de kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht da olmaz.
Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, onun da dar bir geçimliği olur ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.
Der ki: Rabbim beni niçin kör olarak haşrettin? Ben, gören birisiydim.
İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti de sen onları unutmuş idin. Bugün sende unutulacaksın, der.
İşte biz (günahlarla) haddi aşan ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Ahiret azabı, daha şiddetli ve daha devamlıdır.
Kendilerinden önce nice nesiller helak etmemiz onları doğru yola sevketmedi mi? Üstelik onların yerleşim yerlerinde geziniyorlar. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ayetler vardır.
Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve belirlenmiş bir süre/ecel olmasaydı, kuşkusuz (azab) kaçınılmaz olurdu.
Söylediklerine sabret, güneş doğmadan önce ve batmadan önce ve gece saatlerinde de Rabbini hamd ederek tesbit et. Gün boyunca da tesbih et ki hoşnutluğa eresin.
Onlardan bazılarına imtihân etmek için kendilerini onunla faydalandırdığımız dünya hayâtının süsüne de, sakın gözlerini dikme; Rabbinin rızkı çok hayırlıdır ve çok kalıcıdır.
Ailene namazı emret. Sen de onun üzerine sabret. Senden rızık istemiyoruz. Biz seni rızıklandırıyoruz. Akibet takvanındır.
Bize, Rabbin’den bir mucize getirmeli değil miydi? dediler. Önceki kitaplarda olanların apaçık delili (olan Kur’an) onlara gelmedi mi?
Eğer biz, bundan (Kur'an ve Rasül'den) önce onları bir azapla helak etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi: Ya Rabbi! Bize bir elçi gönderseydin de, zelil ve rezil olmadan önce ayetlerine tabi olsaydık
De ki: Herkes beklemektedir. Siz de bekleye durun. Yakında kimin doğru yolun sahipleri ve kimin doğru yolu bulmuş olduğunu göreceksiniz.