ﮰ
surah.translation
.
من تأليف:
فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام
.
ﰡ
ﭬ
ﰀ
Yâ Sîn.
ﭮﭯ
ﰁ
Hakîm olan Kur'an'a yemin olsun!
Şüphesiz sen elbette gönderilen rasûllerdensin.
Dosdoğru bir yol üzerinesin.
(Bu Kur'an) üstün, güçlü ve çok merhametli olan (Allah) tarafından indirilmiştir.
Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için (bu kitap indirilmiştir.)
Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.
Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden başları yukarı kalkıktır.
Biz onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çektik. Böylelikle onları örtüverdik, artık görmezler.
Kâfirlere gelince; onları uyarsan da uyarmasan da birdir, iman etmezler.
Sen, ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini bir mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele.
Muhakkak biz ölüleri diriltiriz. Onların ileri gönderdiklerini de, geride bıraktıklarını (izlerini) da yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfûz'da) sayıp yazmışızdır.
Onlara, şu şehir halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti.
Hani onlara iki elçi göndermiştik de onları yalanlamışlardı. Bir üçüncüsü ile onlara destek vermiştik. (Onlar:) "Biz, size gönderilen elçileriz." demişlerdi.
Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman, herhangi bir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.
Elçiler ise: "Rabbimiz biliyor ki biz, size gönderilen elçileriz." diye karşılık verdiler.
"Bizim görevimiz apaçık tebliğden başka bir şey değildir."
Onlar dediler ki: "Doğrusu siz, bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işe bir son vermezseniz, sizi taşlarız ve bizden size acı bir azap dokunur."
(Elçiler) dediler ki: "Sizin uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz çok ileri giden bir topluluksunuz".
Derken beldenin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve; "Ey kavmim! Bu elçilere uyunuz." dedi.
Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun. Çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.
Ben, beni yaratana ne diye ibadet etmeyecekmişim? Üstelik siz yalnız ona döndürüleceksiniz.
“O’nu bırakıp da başka ilahlar mı edineyim? Eğer Rahman; bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.”
Bu takdirde ben muhakkak apaçık bir sapıklık içinde olurum.
"Şüphesiz ben; Rabbinize iman ettim. Beni dinleyin!"
Ona: "Cennet'e gir!" denildi. O da: "Keşke kavmim bilseydi." dedi.
"Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama layık kimselerden kıldığını."
Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.
(Onları helâk eden) Korkunç sesten başka bir şey değildi. Bir anda sönüp gittiler.
Yazıklar olsun o kullara! Ne zaman kendilerine bir peygamber gelse muhakkak onunla alay ederlerdi.
Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi görmüyorlar mı? Onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi?
Ve hepsi toplanıp huzurumuza çıkarılacaklardır.
Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler.
Biz, yeryüzünde nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.
Ürünlerinden ve yetiştirdiklerinden yesinler diye. Hâlâ şükretmiyorlar mı?
Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah) çok münezzehtir.
Gece de kendileri için bir delildir. Gündüzü ondan sıyırarak çekip alırız. Bir de bakarsın ki karanlık içinde kalmışlardır.
Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. İşte bu, Azîz ve Alîm olan Allah'ın takdiridir.
Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner.
Ne Güneş Ay'a yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir.
Ve onlar için bindikleri daha başka taşıtlar da yarattık.
Eğer dilersek, onları suda boğarız da kimse de yardımlarına gelemez. İşte o zaman onlar için bir kurtuluş da yoktur.
Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamana kadar dünyadan faydalandırmamız müstesnadır.
Önünüzdekinden ve arkanızdakinden (dünya ve ahiret azabından) sakının. Umulur ki, size merhamet olunur denildiğinde (yüz çevirirler).
Onlara, ne zaman Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelse mutlaka ondan yüz çevirirler.
Kendilerine; "Allah’ın size verdiği rızıklardan infak edin!" denildiği zaman kâfirler, iman edenlere derler ki; "Allah'ın dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi acaba biz mi doyuracağız? Gerçekten siz apaçık bir sapıklık içindesiniz.”
"Eğer, doğru söylüyorsanız bu vaat/tehdit ne zaman?" derler.
Onlar, birbirleriyle çekişip dururken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar.
İşte o anda onlar; ne bir vasiyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.
Sur'a üflenince, hemen kabirlerinden Rablerine doğru koşarak çıkarlar.
"Eyvah bize! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın vadettiğidir. Peygamberler, gerçekten doğru söylemiştir." derler.
Sadece korkunç bir ses olur. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar.
O günde hiçbir kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz. Siz işlediğinizin ancak karşılığını görürsünüz.
Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler.
Kendileri ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır.
Orada, onlar için meyveler vardır. Canlarının istediği her şey onlarındır.
Rahim olan Rabden sözlü bir selam vardır.
Ey günahkârlar! Bugün siz (bir tarafa) ayrılın!
"Ey Ademoğulları! Size, Şeytan'a ibadet etmeyin. Çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır." deyip söz almadım mı?
Bana ibadet edin. Dosdoğru yol budur, demedim mi?
O, sizden çoğu toplumları saptırmıştı. Hiç mi akıl erdirmiyordunuz?
İşte bu, size vadedilen Cehennem'dir.
Küfrünüz sebebiyle bugün girin oraya!
O gün onların ağızlarını mühürleriz. Yaptıklarını bizlere elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.
Dileseydik; gözlerini silme kör ederdik de, o zaman doğru yolu bulmaya koşuşurlardı. Fakat nasıl görecekler ki?
Eğer dilesek; oldukları yerde onların şekillerini değiştirirdik de, ne ileriye gitmeye güçleri yeterdi, ne de geri gelmeye.
Kime uzun ömür verirsek onu yaratılışında tersine döndürürüz. Hâlâ akletmiyorlar mı?
Ona şiir öğretmedik, ona yakışmaz da. Bu, yalnızca bir öğüt ve apaçık Kur’an’dır.
(Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve küfre sapanların üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).
Kendi elimizle onlar için yarattığımız hayvanları görmüyorlar mı? (Bu sayede) Onlar bunlara sahip olmuşlardır.
O hayvanları, onların emrine verdik. Onlardan kimine biniyorlar, kiminin de etini yiyorlar.
O hayvanlarda, insanlar için daha başka faydalar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmiyorlar mı?
Belki yardım görürler diye Allah'tan başka ilahlar edindiler.
Onlar, kendilerine yardımda bulunmaya güç yetiremezler. Aksine kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir.
Artık onların sözleri seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açıkladıklarını da elbette biliyoruz.
İnsan, kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmüyor mu? Derken, o apaçık bir düşman kesiliverir.
Kendi yaratılışını unutup, bize örnek veriyor: "Bu çürümüş kemikleri kim diriltebilir?" diyor.
De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir."
Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.
Gökleri ve yeri yaratan onların bir benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Evet, elbette kadirdir. O hakkıyla yaratıcıdır ve her şeyi bilir.
Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: 'Ol!' demesidir. O da hemen oluverir.
Her şeyin mülkü elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah (noksanlıklardan) münezzehtir.