ﮜ
ترجمة معاني سورة النحل
باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم
.
من تأليف:
مركز تفسير للدراسات القرآنية
.
ﰡ
-Ey Kâfirler!- Allah’ın sizler için takdir ettiği azabınız çok yaklaştı, vaktinden önce gelmesini istemeyip durmayın! Allah Teâlâ, müşriklerin O'na koştukları ortaklardan münezzehtir ve yücedir.
Allah, dilediği peygambere: “Ey elçiler! İnsanları Allah’a ortaklar koşmaktan sakındırın ! Ey İnsanlar! Benden başka hak mabud (ibadet edilecek hak ilah) yoktur. Öyleyse emirlerimi yerine getirerek ve yasaklarımdan sakınarak benden korkun!” Diye takdir ettiği vahyi, melekleriyle birlikte indirir.
Yüce Allah, gökleri ve yeryüzünü daha önce bir örneği yaratılmamış şekilde hak ile yarattı. Ve onları boşu boşuna yaratmadı. Aksine onları kendisinin ne kadar yüce olduğunun bilinmesine delil olması için yarattı. Öyleyse başkalarının O'na ortak koşmalarından münezzehtir.
O, insanı bir damla hakir sudan yarattı. Fakat o, geliştikçe gelişti ve sonunda birde bakmışsın ki o, apaçık olan batılla hakkı yok etmek için aşırı mücadele eden biri olmuş.
-Ey insanlar!- O, deve, inek ve koyun gibi hayvanları sizin faydalanmanız için yarattı. Onların yünleri ve tüyleriyle ısınmanız bu faydalardandır. Diğer faydalar da sütlerinde, postlarında ve sırtlarında vardır. Ayrıca bu hayvanların bazılarının (etlerinden) yersiniz.
Ayrıca akşam onları ağıllarına sokarken ve sabah otlak için onları çıkartırken de sizler için bir güzellik vardır.
Sizler için yaratmış olduğumuz bu hayvanlar, yolculuklarınızda ağır yüklerinizi, insanın ancak büyük zorluklarla ulaşması mümkün olan ülkelere taşırlar. -Ey insanlar!- Şüphesiz Rabbinizin bu hayvanları sizin hizmetinize sunması, size karşı çok şefkatli ve merhametli olmasındandır.
Allah Subhânehu ve Teâlâ sizlere, binmeniz, üzerlerinde yüklerini taşımanız ve insanlar arasında sizler için bir süs olması için atları, katırları ve merkepleri (eşekleri) yarattı. Onlar dışında da yaratmak istediği daha bilmediğiniz nice şeyler yaratır.
Yüce Allah'ın rızasına ulaştıran dosdoğru yol üzere bulunan İslam dininin açıklamasını ancak Yüce Allah yapar. Bazı yollar şeytanın yolu olup, haktan sapmıştır. İslam dışında kalan bütün yollar haktan uzaktır. Şayet yüce Allah sizlerin hepinizi iman etmeye muvaffak kılmak isteseydi hepinizi imanlı kılardı.
Sizlere bulutlardan su indiren de Allah -Subhânehu ve Teâlâ-’dır. Bu suyun bir kısmı içtiğiniz ve hayvanlarınıza içirdiğiniz içecektir. Bir kısmıyla ise hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler yetişir.
Allah -Subhânehu ve Teâlâ- bu su ile size yediğiniz ekinleri, zeytin, hurma, üzüm ve bütün meyveleri/ürünleri yetiştirir. Şüphesiz bu suda ve ondan hayat bulan şeylerde onun yarattıklarını düşünen ve onlarla Allah’ın büyüklüğüne delil getiren topluluklar için Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın kudretini gösteren deliller vardır.
Sükûnet bulasınız ve dinlenesiniz diye Yüce Allah geceyi; yaşamınız için gerekli olan kazancı elde edesiniz diye de gündüzü sizin hizmetinize verdi. Güneşi ve ayı da sizin hizmetinize sunarak güneşi bir ışık kaynağı ve ayı da bir aydınlatıcı kıldı. Allah’ın kaderi emriyle yıldızları da sizin hizmetinize sundu. Yeryüzü ve denizlerin karanlığında onlarla yolunuzu buluyor, zamanı onlarla biliyor ve daha başka faydalar elde ediyorsunuz. İşte bütün bunları sizin hizmetinize sunmasında aklını kullanan topluluklar için, muhakkak Allah Teâlâ’nın kudretini gösteren apaçık deliller vardır. Bunların hikmetini idrak edenler de o kimselerdir.
Allah -Subhânehu ve Teâlâ-, yeryüzünde renklerini birbirinden farklı olarak yarattığı madenleri, hayvanları, bitkileri ve ekinleri de sizlerin hizmetine sundu. Bu zikredilenlerin yaratılması ve hizmetinize sunulmasında, ibret alan/düşünen ve Allah’ın her şeye kâdir olduğunu, nimet veren olduğunu idrak eden topluluklar için, Allah -Subhânehu ve Teâlâ-’nın kudretini gösteren büyük deliller vardır.
Denizleri sizlerin hizmetinize sunan, avladığınız balıkların taze yumuşak etini yemeniz için denize girmeyi ve inci gibi, takındığınız ve kadınlarınızın taktığı süs eşyaları için denizin içinde bulunanları çıkartmayı mümkün kılan Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'dır. Denizin coşkun dalgalarını yaran gemiler görürsün. Allah’ın lütfuyla hâsıl olacak ticaret kazancını elde etmek için ve Allah’ın sizlere verdiği nimetlere karşılık O'na hakkıyla şükretmeyi ve O'nu ibadetinizde birlemeyi ümit ederek o gemilere binersiniz.
Yeryüzü hareket edip kaymasın diye onu sabit kılması için üzerine dağlar kondurdu. İçmenizi, hayvanlarınızı ve ekinlerinizi sulamanız için üzerine nehirler akıttı. Kaybolmadan yürümeniz ve arzu ettiğiniz yere ulaşmanız için de yollar yarattı.
Ve sizlere, gündüzleri yaptığınız yolculuklarda yolunuzu bulmanız için yeryüzünde görünen alametler ve geceleri yolunuzu bulmanız için de gökyüzünde yıldızlar yarattı.
Şu halde bunları ve daha başka şeyleri yaratan, hiçbir şey yaratmayan kimse gibi olur mu? Her şeyi yaratan Allah’ın azametini aklınıza getirmez misiniz? O'nu ibadetlerinizde birleyin ve O'na, hiç bir şey yaratmayan şeyleri ortak koşmayın.
-Ey İnsanlar!- Eğer Allah’ın sizleri nimetlendirdiği çok sayıdaki nimetlerini saymaya ve tespit etmeye kalksanız, çok fazla ve çeşitli olmaları sebebiyle bunu yapamazsınız. Şüphesiz Allah, bunlara şükretmekten gafil olduğunuz halde sizleri cezalandırmaması sebebiyle çok bağışlayıcı ve işlediğiniz günahlar ve şükretmekte gösterdiğiniz eksikliklere karşılık sizlerden bu nimetleri kesmemesiyle de çok merhametlidir.
-Ey Allah’ın Kulları!- Allah sizin yaptığınız amellerinizden gizlediklerinizi de, açığa vurduğunuz amellerinizi de bilir. Bunlardan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ona karşılık olarak sizi mükâfatlandıracaktır.
Müşriklerin, Allah’ın dışında ibadet ettikleri ilahlar, küçük olsa bile hiçbir şey yaratamazlar. Allah ile birlikte ibadet edenler bu ilahları kendileri yapmışlardır. Öyleyse nasıl olur da kendi elleriyle yaptıkları putlara, Allah’ı bırakıp da ibadet ederler?
Putlara tapanlar o putları kendi elleriyle yapmışlardır. Bu putlar ne canlıdırlar ve ne de ilim sahibidirler. Putlar, kıyamet günü onlara ibadet edenlerle birlikte Cehennem ateşine atılmak için ne zaman diriltilecekler onu da bilmezler.
Sizlerin gerçek mabudu hiçbir ortağı olmayan, tek hak mabud olan Allah’tır. Yaptıklarının karşılığını görmek için tekrardan diriltileceklerine iman etmeyenlerin kalpleri Allah’ın birliğini inkâr ederler. Bunun sebebi kalplerinde bir korku olmamasıdır. O kalpler, hesaba çekileceklerine ve ceza göreceklerine iman etmezler. Onlar kibirlidirler, hakkı kabul etmezler ve ona boyun eğmezler.
Muhakkak Allah, onların gizledikleri ve açıkça yaptıkları amellerini hakkıyla bilir. Ona hiçbir şey gizli kalmaz. Onlara yaptıklarının karşılıklarını verecektir. Şüphesiz Allah, kendisine ibadet etmeyerek büyüklenenleri ve kendisine boyun eğmeyenleri sevmez. Bilâkis onlardan çok aşırı nefret eder.
Yüce yaratıcının birliğini ve yeniden dirilişi inkâr eden bu kimselere: "Allah, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ne indirdi?” diye sorulduğunda, "Ona hiçbir şey indirmedi. Hiç kuşkusuz o, kendinden öncekilerin kıssa ve uydurmalarından getirdi.'' diyerek cevap verirler.
Böylece kendi günahlarını eksiksiz olarak yüklenecekleri gibi, cehalet ve geleneklerine dayanarak İslam'dan saptırdıkları kimselerin günahlarının bir kısmını da taşıyacaklardır. Kendi günahları dışında, onlara uyanların günahlarını taşımaları ne kadar da kötüdür.
Bunlardan önceki kâfirler de peygamberlerine kurdukları tuzaklarla gelmişlerdi. Allah, onların binalarını temellerinden yıktı. Böylece çatıları da onların üzerlerine çöküverdi. Cezaları olan azap onlara hiç hesap etmedikleri bir yerden gelmişti. Onlar, binalarının kendilerini koruyacağını zannediyorlardı. Oysa binalarıyla beraber helak oldular.
Sonra kıyamet günü Allah Teâlâ azap ederek rezil ve zelil kılar ve onlara şöyle der: "Hani ibadette bana ortak koştuğunuz, peygamberlerime ve Mü'minlere onlar sebebiyle düşmanlık ettiğiniz (sizin iddia ettiğiniz) ortaklarım nerede?'' Rabbani âlimler ise şöyle derler: “Kıyamet günü rezillik ve azap şüphesiz kâfirler üzerinde vuku bulacaktır.''
Ölüm meleği ve onun meleklerden olan yardımcılarının ruhlarını kabzettiği, Allah’ı inkâr ederek kendilerine zulmetmiş suçlu kimseler kendilerine gelen ölüme teslim olup, boyun eğdiler. Ve inkâr etmenin kendilerine fayda vereceğini zannederek içinde bulundukları küfür ve günahları inkâr ettiler. Onlara şöyle denir: "Yalan söylüyorsunuz! Sizler günah işleyen inkârcılardınız. Muhakkak ki Yüce Allah dünya hayatında yapmış olduklarınızı bilir. O konuda hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ona karşılık olanı da size verecektir.
Onlara denir ki: "Yaptığınız amellere göre sonsuza kadar kalacağınız Cehennem'in kapılarından girin! Orası Allah’a iman etmekten ve bir tek O'na ibadet etmekten kibirlenen kimseler için ne kadar da kötü bir ikâmet yurdudur.''
Emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınarak Rablerinden korkanlara şöyle denir: "Rabbiniz Peygamberiniz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ne indirdi?" Onlar da şöyle cevap verirler: "Ona çok büyük bir hayır indirmiştir." Bu dünya hayatında Yüce Allah’a güzelce ibadet edenler ve onun yarattıklarına güzel muamele edenler için güzel bir karşılık vardır. Bu karşılığın bir parçası da zafer ve geniş rızıktır. Yüce Allah’ın ahiret hayatına ertelediği sevap onlar için dünya hayatında verdiği karşılıktan daha hayırlıdır. Ahiret yurdu, Rabbinin emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınan takva sahipleri için ne kadar da güzel bir yurttur.
Saraylarının ve ağaçlarının altından ırmaklar akan, içine girdikleri kalıcı ve devamlı Cennetler vardır. Bu Cennetlerde onların canlarının çektiği yemekler, içecekler ve daha nice şeyler vardır. Yüce Allah, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ümmetinden takva sahiplerine verdiği bu mükâfatın aynısını geçmiş ümmetlerdeki takva sahiplerine de verir.
Ölüm meleği ve yardımcı melekler kalpleri küfürden tertemiz olan kimselerin ruhlarını aldıklarında onlara şöyle seslenirler: "Selamet sizin üzerinize olsun! Artık bütün afetlerden esenliktesiniz. Dünyada sahip olduğunuz doğru inanç ve salih amellerinizle Cennet'e girin!''
O yalanlalıyıcı müşrikler, ölüm meleği ve onun yardımcısı olan meleklerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak ruhlarını kabzetmek için gelmesinden yahut onları dünyada yok edecek olan Yüce Allah’ın azap emrinin gelmesinden başkasını mı bekliyorlar? Mekke’deki müşriklerin yapmakta olduklarının aynısını daha önceki müşrikler de yapmışlardı da Allah Teâlâ onları helâk etti. Yüce Allah onları helak ettiği zaman onlara zulmetmemişti. Fakat onlar Allah’ı inkâr etmek suretiyle kendilerini helâk olma yollarına atarak kendilerine zulmediyorlardı.
Yaptıkları amellerin cezaları onları buldu ve kendilerine hatırlatıldığı zaman alay ettikleri azap onları kuşatıverdi.
Allah’tan başkasına ibadet ederek O'na ortak koşanlar ibadetleri için şöyle dediler: "Eğer Allah, bir tek O'na ibadet etmemizi ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamızı dileseydi, ne biz, ne de bizden önce gelen atalarımız O'ndan başkasına asla ibadet etmezdik. Eğer bizden hiçbir şeyi haram kılmamamızı isteseydi, onları haram kılmazdık.” Geçmiş kâfirler de bunlar gibi batıl kanıtlar ileri sürdürler. Oysa peygamberlerin tek sorumluluğu kendisine tebliğ edilmesi emredilen şeyleri apaçık tebliğ etmektir. Nitekim onlar da kesinlikle tebliğ görevlerini kusursuz olarak yerine getirdiler. Allah onlara isteme ve seçim hakkı verdikten ve onlara peygamberler gönderdikten sonra, kâfirlerin kaderi mazeret/bahane olarak sunmaları yersizdir.
Muhakkak bizler geçmiş her bir ümmete; kavimlerine bir tek Allah'a ibadet edip; put, şeytan ve daha başka şeylere ibadet etmeyi terk etmelerini emreden bir peygamber gönderdik. Bunlardan bazılarını Allah muvaffak kıldı. O'na iman edip peygamberinin getirdiklerine uydular. Bazıları da Allah’ı inkâr ederek peygamberine karşı geldiler. Yüce Allah da onları muvaffak kılmadı. Onlar da sapıklığı hak ettiler. Azap ve helâk onlara gelince yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu gözlerinizle görmek için yeryüzünü dolaşın.
-Ey Peygamber!- Sen onları davet etmek için gücünün yettiği kadar çabalasan, onların hidayet bulmasını ne kadar çok istesen ve bunun için gereken sebepleri yapsan da, şüphesiz Allah saptırdığı kimseyi doğru yola muvaffak kılmaz. Allah’ın dışında onlardan azabı engelleyip onlara yardım edebilecek başka hiç kimse yoktur.
Ölümden sonra yeniden dirilişi yalanlayanlar tüm gayretleriyle en güçlü yeminler ile pekiştirilmiş yeminler ettiler ve bu konu hakkında hiçbir delilleri olmadığı halde "Allah ölen kimseleri yeniden diriltmeyecektir." dediler. Bilâkis, Allah vadettiği üzere, ölen herkesi gerçek manada tekrardan diriltecektir. Fakat insanların çoğu, Allah’ın ölülere hayat vereceğini bilmeyerek öldükten sonra yeniden dirilişi inkâr ederler.
Yüce Allah onlara tevhid, yeniden diriliş ve peygamberliğe dair ayrılığa düştükleri konuların hakikatini açıklamak, kâfirlerin, Allah'ın ortakları olduğuna ve yeniden dirilişi inkâr etmelerine dair ileri sürdükleri iddialarında yalan söylediklerini anlamaları için onların hepsini kıyamet günü yeniden diriltecektir.
Biz, ölülere hayat vermeyi ve yeniden diriltmeyi istersek, bunu yapmamıza mani olacak hiçbir engel yoktur. Muhakkak biz, bir şeyi istediğimizde sadece ona "Ol!" deriz ve o da kaçınılmaz olarak oluverir.
Kâfirlerin onlara işkence etmeleri ve baskı yapmalarının ardından; öz yurtlarını, ailelerini ve mallarını terk edip Allah’ın rızasını arzulayarak küfür diyarından İslam ülkesine hicret eden Müslümanları dünya hayatında, içinde izzetli olacakları bir yurtta barındıracağız. Ahiretteki mükâfatları ise bundan çok daha büyük olacaktır o ise Cennet'tir. Eğer hicret etmekten geri kalanlar, hicret edenlerin mükâfatını bilselerdi hicret etmekten asla geri kalmazlardı.
Allah yolunda hicret edenler, kavimlerinin eziyetlerine, ailelerinden ve vatanlarından ayrı kalmaya ve Allah'a itaat etmeye sabırlı olan kimselerdir. Onlar her işlerinde sadece Rablerine güvenirler. Bu yüzden Allah da onlara bu büyük mükâfatı vermiştir.
-Ey Peygamber!- Senden önce yalnızca kendilerine vahyettiğimiz insanlardan erkek peygamberler gönderdik. Meleklerden peygamberler göndermedik. İşte bu, bizim kesin ve değişmeyen bir yasamızdır. Eğer peygamberlerin beşer olduklarını bilmiyor ve bunu inkâr ediyorsanız, sizden önce gönderilmiş kitap ehline sorun, peygamberlerin insan olduklarını ve melek olmadıklarını size haber verirler.
Apaçık deliller ve indirilen kitaplarla birlikte o peygamberleri insanlardan gönderdik. -Ey Peygamber!- Sana da insanlara açıklanmasına ihtiyaç duyulan şeyleri açıklayasın diye Kur'an'ı indirdik. Umulur ki zihinlerini çalıştırırlar ve içeriğinden ders alırlar.
Allah’ın yolundan alıkoymak için tuzak kuranlar, Allah’ın daha önce Karun'u batırdığı gibi, onları yerin dibine batırmasından veya gelmesini hiç beklemedikleri bir yerden onlara azap gelmesinden emin mi oldular?
Yahur onlar, yolculuklarında ve kazançlarının peşinden gidip gelirken azabın kendilerini bulmayacağından emin mi oldular? Onlar bundan ne kaçabilirler ve ne de engel olabilirler.
Ya da O'ndan korktukları halde, Allah’ın azabının başlarına gelmesinden emin mi oldular? Allah Teâlâ her hâlükârda onlara azap etmeye kadirdir. Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatli ve merhametlidir. Umulur da kulları O'na tevbe eder diye onları cezalandırmak için acele etmez.
O yalanlayanlar Allah’ın yarattıklarına tefekkür bakışıyla hiç bakmadılar mı? O mahlûkatın gölgeleri Güneş'in hareketine, gündüz vakti seyrine göre ve gece vakti de Ay'a uyarak, Rabbine boyun eğmiş, ona gerçek secde ile secde etmiş, alçalmış olarak sağa ve sola meylederler.
Göklerde ve yerde bulunan bütün canlılar sadece Allah’a secde ederler. Melekler de bir tek O'na secde ederler. Onlar (melekler) Allah’a ibadet ve itaat etmekten kibirlenmezler.
Onlar, devamlı ibadet ve itaat halinde olmalarıyla birlikte; zatı, kahrı ve egemenliğiyle üzerlerinde olan Rablerinden korkarlar. Rablerinin onlara yapmalarını emrettiği itaatleri yerine getirirler.
Allah -Subhanehu ve Teâlâ- bütün kullarına şöyle buyurdu: "İki ayrı mabud edinmeyin. Doğrusu O, ikincisi ve ortağı olmayan ibadete layık tek hak ilahtır. Yalnızca benden korkun ve benden başkasından korkmayın.''
Göklerde ve yerde bulunan her şeyin yaratılması, mülkiyeti ve düzenlenmesi bir tek O'na aittir. Öyleyse sürekli olarak itaat etmek, boyun eğmek ve ihlaslı olmak yalnızca O'nun içindir. Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz? Hayır! Bilakis bir tek O'ndan korkun.
-Ey İnsanlar!- Sizler dinî ve dünyevî nimetlerden neye sahipseniz onların tümü, sadece Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın tarafındandır. Sonrasında size bir bela, hastalık veya fakirlik isabet etse, başınıza gelenden sizi kurtarması için bir tek O'na dua ederek yalvarırsınız. Nimeti bağışlayan ve belaları önleyen kim ise, ibadet edilmesi gereken de yalnızca O'dur.
Sonrasında duanıza karşılık verip başınıza gelen zarardan sizi kurtarınca, bir de bakarsın içinizden bir grup O'nunla beraber başkasına ibadet ederek Rablerine ortak koşarlar. Bu nasıl bir alçaklıktır!
Allah’a ortak koşmaları, Yüce Allah’ın onlar üzerine olan nimetlerini inkâr etmelerine sebep oldu. Bu nimetlerden biri de sıkıntıların giderilmesi idi. Bu yüzden onlara şöyle denildi: "Allah’ın ileride göndereceği azaba veya şimdi hemen indireceği azap gelene kadar içinde bulunduğunuz nimetlerin tadını çıkarın bakalım!''
Müşrikler, hiçbir şey bilmeyen putlara -onlar cansız varlıklar olup fayda ve zarar veremezler- yakınlaşma vesilesi edinerek bizim onları rızıklandırdığımız mallarından bir kısmını ayırıyorlardı. -Ey müşrikler!- Muhakkak Yüce Allah, bu putların ilah olduklarına ve onların mallarınızda belli bir kısım haklarının olduğuna dair iddialarınızdan ötürü kıyamet günü sizi hesaba çekecektir.
Müşrikler, Allah Teâlâ’ya kız çocukları nispet eder ve bunların melekler olduklarına inanırlar. Kendilerine de erkek çocukları nispet ederler. Kendileri için beğenmedikleri şeyleri Yüce Allah için seçerler. Allah -Subhânehu ve Teâlâ- onların yakıştırdıkları bu şeylerden münezzeh ve mukaddestir. Kendilerine nefislerinin hoşlandığı erkek çocuklarını yakıştırırlar. Hangi suç bundan daha büyüktür?
Eğer müşriklerden birine bir kız çocuğunun doğduğu haber verilse, kendisine verilen haberin üzüntüsünün şiddetinden yüzü simsiyah kesilir, kalbi keder ve hüzün dolar. Sonra da bu kimse, kendisi için razı olmadığı şeyi Yüce Allah’a nispet eder!
Kendisine kız çocuğunun doğduğu haberi verilince bu haberin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir ve saklanır. Kendi kendine şöyle söylenir: "Utanç ve kırgınlıkla bu kızı yanımda mı tutayım, yoksa onu diri diri gömerek toprağın altına mı saklayayım?" Müşriklerin verdikleri hüküm ne kadar da kötüdür. Öyle ki, kendi nefisleri için hoş görmedikleri hükmü Rableri için vermişlerdir.
Ahirete iman etmeyen kâfirlerin, çocuğa muhtaç olmak, cehalet ve inkârcılık gibi kötü sıfatları vardır. Oysa Allah’ın, büyüklük, mükemmellik, zenginlik ve ilim gibi, övülen yüce sıfatları vardır. Allah -Subhânehu ve Teâlâ- kimsenin kendisine üstün gelemeyeceği; mülkünde izzet, yaratmasında, idare etmesinde ve hüküm koymasında hikmet sahibidir.
Allah -Subhânehu ve Teâlâ- yaptıkları haksızlıklar ve kendisine karşı küfürleri sebebiyle insanları cezalandıracak olsa, yeryüzünde hiçbir insanı ve üzerinde yürüyen hiçbir hayvanı bırakmazdı. Fakat Allah -Subhânehu ve Teâlâ- onlara, kendi ilminde belirli olan bir zaman verir. Eğer O'nun ilminde belirli olan bu müddet dolarsa, kısa bir süre bile olsa ondan geri kalamazlar veya öne geçemezler.
Onlar, kendilerine nispet edilmesinden hoşlanmadıkları kız çocuklarını, Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'ya nispet ederler. Dilleri ile kendileri için Allah katında -şayet tekrardan bir diriliş var ise- güzel bir makam vardır diyerek yalan söyler. Hiç şüphe yok ki onlara Cehennem vardır. Onlar oraya terk edilecekler ve kesinlikle oradan çıkamayacaklardır.
-Ey Peygamber!- Allah’a yemin olsun ki, biz senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Fakat Şeytan onlara şirk, inkâr ve günahlar gibi yaptıkları çirkin amelleri güzel gösterdi. Kuruntularına göre Şeytan, kıyamet günü onların yardımcıları olacaktır. Öyleyse haydi ondan yardım isteyin! Şüphesiz kıyamet günü onlar için çok acı veren bir azap vardır.
-Ey Peygamber!- Biz sana Kur’an’ı ancak, kendi aralarında ayrılığa düştükleri tevhit, yeniden diriliş ve dini hükümler gibi konuları, bütün insanlara açıklaman için indirdik. Ve Allah'a, peygambere ve Kur’an’ın getirdiklerine iman eden Mü'minler için hidayet ve rahmet olması için Kur'an’ı Kerim'i indirdik. İşte haktan faydalananlar da onlardır.
Yüce Allah gökyüzünden yağmur indirdi ve onunla kıraç kupkuru toprağın üzerinde bitkiler bitirip yeryüzüne can verdi. Muhakkak gökyüzünden yağmurun indirilmesinde ve yerden bitkilerin bitirilmesinde, Allah’ın kelamını işiten ve onu düşünüp akıl eden topluluklar için Allah Teâlâ’nın kudretine dair apaçık deliller vardır.
-Ey İnsanlar!- Muhakkak devede, inekte ve koyunlarda da sizin ibret alacağınız öğütler vardır. Onların karınlarının içinde bulunan bağırsaktaki pisliklerin ve vücuttaki kanın arasından memelerinden çıkan sütü sizlere içiririz. Bununla beraber içen kimseler için süt; saf, tertemiz, lezzetli ve güzel bir şekilde çıkar.
Sizi rızık olarak verdiğimiz hurma ve üzüm ağacının meyvelerinde de bir ibret vardır. Bu meyvelerden aklı gideren içkiler elde ediyorsunuz. Ancak bu hiç iyi bir şey değildir. Bir de kendisinden faydalandığınız hurma, kuru üzüm, sirke, pekmez gibi güzel rızıklar da elde edersiniz. İşte bu zikredilenlerde, düşünüp ibret alan topluluklar için Yüce Allah’ın kudretine ve kullarını nimetlendirmesine dair deliller vardır.
-Ey Peygamber!- Rabbin bal arısına ilham edip onu şöyle yönlendirdi: "Sen dağlarda, ağaçlarda ve insanların bina ettiği evler ve onların çatılarında kendine yuva edin!''
Sonra canının çektiği her meyveden ye. Ve ardından Rabbinin sana girilmesini ilham ettiği kolaylaştırılmış yollara gir. Bu arının karnından içinde beyaz, sarı ve diğer renkler ve içinde şifa olan, insanların hastalıklarını tedavi ettikleri çeşitli renklerde ballar çıkar. Şüphesiz (Yüce Allah'ın) bu arılara ilham etmesinde ve arının karnından çıkan balda, bunlardan ibret alan ve düşünen bir toplum için Allah’ın kudretini ve yarattığı mahlûkatının işlerini çekip çevirdiğini gösteren deliller vardır.
Allah Teâlâ sizleri, benzer bir örneğiniz olmaksızın yoktan var etti. Ardından ecelinizin takdir edildiği vakit geldiğinde sizleri öldürecektir. Sizlerden bazılarının ömrü, ömrün en kötü çağı olan bildiği şeylerden hiçbir şeyi hatırlayamadığı kocama vaktine kadar uzayacaktır. Şüphesiz Allah her şeyi çok iyi bilir, kullarının amellerinden hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O, her şeye kâdirdir, hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz.
Allah -Subhânehu ve Teâlâ- sizlere bağışladığı rızıklarda kiminizi diğerlerine daha üstün kılmıştır. Sizlerden kiminizi zengin, kiminizi fakir, kiminizi yönetici, kiminizi ise yönetilen olarak yaratmıştır. Allah’ın rızıkta üstün kıldığı kimseler, sahip oldukları servetlerini kölelerine vermezler. Çünkü onlar köleleriyle denk olmak istemezler. Öyleyse nasıl olur da Yüce Allah hakkında bir ortağının olduğuna razı olurlar. Halbuki onlar kölelerinin kendilerine eşit ve denk olmalarından razı değildirler. Bu nasıl bir zulümdür. Allah’ın nimetlerine karşı olan hangi inkâr bundan daha büyüktür?
-Ey insanlar!- Yüce Allah sizin için kendi cinsinizden birbirinize alışıp ünsiyet kurduğunuz eşler yarattı. Yine sizlere hanımlarınızdan evlatlar ve torunlar verdi. Sizi et, tahıl ve meyveler gibi, tertemiz yiyeceklerle rızıklandırdı. Buna rağmen batıl put ve tasvirlere mi iman ediyorsunuz? Yüce Allah'ın size verdiği saymaya dahi gücünüzün yetmediği pek çok nimetlerini inkâr mı ediyorsunuz? Yalnız O'na iman ederek Allah’a şükretmiyor musunuz?
O müşrikler, Allah’ın dışında onlara göklerden ve yerden rızık vermeye güç yetiremeyen putlara ibadet ederler. O putlar buna asla sahip de olamayacaklar. Çünkü onlar yaşamayan ve bilgi sahibi olmayan cansız varlıklardır.
-Ey İnsanlar!- Fayda ve zarar veremeyen bu putlardan Allah’a benzerler/eşler koşmayın. Yüce Allah'ın bir benzeri yoktur. Dolayısıyla ibadetlerinizde O'na ortak koşmamalısınız. Şüphesiz Allah Teâlâ, kendisinin yücelik ve kemal sıfatlarını bilir ve siz bunları hakkıyla bilmezsiniz. Bu yüzden O'na şirk koşar ve O'nun putlarınıza eş olduğunuzu iddia edersiniz.
Allah -Subhânehu ve Teâlâ-, müşriklerin iddialarını reddetmek için, infak edebileceği hiçbir şeyi bulunmayan, herhangi bir tasarrufta bulunmaktan aciz, sahipli bir köle ile kendi katımızdan verdiğimiz helâl mallarından dilediğince tasarrufta bulunan, gizli ve açıkça dilediğince harcayan hür bir kimseyi örnek olarak vermektedir.” Bu iki adam asla eşit olmaz. Öyleyse her şeyin maliki ve mülkünde dilediğince tasarruf sahibi olan Allah ile aciz olan putlarınızı nasıl eşit tutuyorsunuz? Övgü, yegâne övülmeye layık olan Allah'a mahsustur. Bilâkis müşriklerin çoğu, Allah'ın ibadet edilmeyi hak eden tek hak ilah olduğunu bilmezler.
Allah -Subhânehu ve Teâlâ- müşriklere reddiye vermek için onlara başka bir örnek daha vermiştir. Bu (örnek) iki adamın örneğidir: Birisi sağırdır, duymaz, konuşmaz ve anlamaz. Sağırlığı ve dilsizliği sebebiyle kendisine ve başkasına bir fayda sağlamaktan da aciz kalmış bir kimsedir. Bu kimse, onun bakımını sağlayan ve sorumluluğunu üstlenen kimseler için de ağır bir yüktür. Onu nereye yönlendirse bir hayır getirmez ve istediğini elde edemez. Hiç, bu kimsenin durumuyla, duyması ve konuşması sağlıklı olan, başkalarına faydası dokunan, insanlara adaleti emreden, dosdoğru, apaçık, hiçbir gizliliği ve eğriliği olmayan bir yol üzerine olan kişinin durumu eşit olur mu? -Ey müşrikler!- Nasıl olur da yücelik ve kemal sıfatlarıyla nitelenen Yüce Allah ile duymayan ve konuşmayan, hiçbir fayda getirmeyen ve zararı gideremeyen putlarınızı eş tutarsınız?
Göklerde ve yeryüzünde gizli kalmış bütün işlerin bilgisi bir tek Allah’ta vardır. Bütün mahlûkatının dışında bu ilim sadece O'na mahsustur. Allah’a mahsus sırlardan biri olan kıyametin Allah’ın istediği zaman süratle gelişi de, gözkapağının açılıp kapanması kadardır. Bilâkis kıyamet (kopuşu) bundan daha yakındır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz. Bir şey olmasını istediği zaman ona "Ol!" der ve o da oluverir.
-Ey insanlar!- Allah sizi hamilelik süresinin dolmasının ardından annelerinizin karnından hiçbir şeyi idrak edemeyen bebekler olarak çıkarmıştır. Verdiği nimetlerden ötürü O'na şükretmenizi isteyerek, size duymanız için işitme duyusu, görmeniz için görme duyusu ve düşünmeniz için kalpler verdi.
Müşrikler, Allah’ın kuşlara iki kanat verip, uçmaları için havayı uygun kılmasına ve böylece kuşları uçmaya hazır hale getirmesine bakmazlar mı? Onlara kanat açıp kapamayı ilham eden Yüce Allah'tır. Onları havada düşmeden tutup, uçurmaya sadece Yüce Allah'ın gücü yeter. Şüphesiz onlara uçmayı kolaylaştırmasında ve havada tutarak düşmekten korumasında, Allah’a iman etmiş topluluklar için kesin deliller vardır. Çünkü delillerden ve ibretlerden faydalanan sadece onlardır.
Allah, -Subhânehu ve Teâlâ- taşlardan ve başka şeylerden yaptığınız evlerinizin içinde sizlere istikrar ve rahatlık verdi. Sizlere, deve, inek ve koyun derilerinden, şehirdeki evler gibi, çöllerde kurulan çadırlar ve evler verdi. Yolculuklarınızda onları bir yerden başka bir yere taşıması size kolay gelir. Bir yerde konakladığınız zaman da onları kurmasını size kolaylaştırdı. Sizlere, belli bir zaman boyunca yararlanmanız ve koyunların yünlerinden, develerin tüylerinden ve keçilerin kıllarından evleriniz için ev eşyaları, giysiler ve örtüler verdi.
Yüce Allah, sıcaktan korunup gölgelenesiniz diye size ağaçlardan ve binalardan gölgelikler yaptı. Dağlarda sizin için soğuktan, sıcaktan ve düşmandan gizlendiğiniz, örtündüğünüz tüneller, mağaralar ve sığınaklar yaptı. Size pamuktan ve başka şeylerden soğuğu ve sıcağı engelleyen gömlekler ve elbiseler verdi. Sizlere, savaşta birbirinizin saldırısından koruyan zırhlar verdi. Böylece silah darbeleri vücudunuza tesir etmez. Nitekim Yüce Allah zikri geçen o nimetleri sizlere bahşederek vermiş olduğu nimetleri tamamlamaktadır. Böylece Allah Teâlâ, bir tek O'na boyun eğmenizi ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamanızı sizlerden istemektedir.
-Ey Peygamber!- Eğer iman etmekten ve senin getirdiğini doğrulamaktan yüz çevirirlerse, senin sorumluluğun tebliğ etmekle emrolunduğun şeyi apaçık bir şekilde tebliğ etmekten başka bir şey değildir. Onlara hidayeti benimsetmek/inandırmak senin görevin değildir.
Müşrikler, Allah’ın onları nimetlendirdiği nimetlerini bilirler. Bunlardan biri de onlara Peygamber - sallallahu aleyhi ve sellem-'i göndermesidir. Ardından da şükretmeyerek ve peygamberini yalanlayarak, Allah’ın nimetlerini inkâr ederler. Onların çoğu Allah -Subhânehu ve Teâlâ-’nın nimetlerini inkâr ederler.
-Ey Peygamber!- Allah’ın her bir topluluktan iman edenlerin imanına, küfredenlerin de küfürlerine şahitlik etmek için gönderdiği peygamberleri dirilteceği o günü hatırla. Bunun ardından kâfirlerin üzerinde bulundukları küfürden özür dilemeleri ve Rablerinin razı olduğu amelleri yerine getirmek için tekrar dünyaya dönmelerine izin verilmeyecektir. Ahiret yurdu, amel etme yeri değil, bir hesap verme yurdudur.
O zalim müşrikler, kendi gözleriyle azabı gördükleri zaman, artık azap onlara hafifletilmeyecek ve de ertelenmesi için onlara vakit verilmeyecektir. Bilâkis oraya kalıcı olarak ebediyen çıkmamak üzere gireceklerdir.
Müşrikler, Allah’ın dışında ibadet ettikleri mabutlarını ahirette kendi gözleriyle görünce şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizim senin dışında kendilerine ibadet ederek ortak kıldıklarımız işte bunlardır." Bu sözleri, günahların onlara yüklenmesi için söylerler. Yüce Allah da onların mabutlarını konuşturur da onlara cevap verirler: "Ey müşrikler! Muhakkak sizler Allah'a ortak kıldığınız ibadetlerinizde yalancısınız. Oysa O'nun hiçbir ortağı yoktur ki ibadet edilerek şirk koşulsun."
Müşrikler, bir tek Allah’a boyun eğerek teslim olurlar ve putlarının hakkında uydurmuş oldukları Allah’ın katında şefaat edeceği iddiaları onlardan kaybolup gider.
Kâfir olup, başkalarını da Allah’ın yolundan alıkoyanlara, -kendi bozuklukları ve ifsad edip, başkalarını da saptırmaları sebebiyle- küfürlerinden ötürü müstahak oldukları azaplarının üstüne azap katarak cezalarını arttracağız.
-Ey Peygamber!- Her ümmete, onlara karşı küfür veya iman üzerine olup olmadıklarına şahitlik eden bir peygamber gönderdiğimiz o günü hatırla. Bu peygamber onların kendi soylarındandır, onların dilinden konuşur. -Ey Peygamber!- Biz seni de bütün ümmetlere karşı şahitlik etmen için getirdik. Helâl ve haram, sevap ve günah olan ve bunların dışında açıklamaya ihtiyaç duyulan her şeyi açıklaman için sana Kur'an'ı indirdik. Biz onu insanları hakka hidayet etmesi için indirdik. Ona iman ederek onunla amel edenlere bir rahmet olması ve (Cennette bulunan) kalıcı nimetleri arzulayarak, Allah’a iman eden Mü'minlere bir müjde olması için indirdik.
Şüphesiz Allah kullarına, Allah’ın ve kullarının haklarını yerine getirip, üstün tutmayı gerektiren durumlar dışında verilen hükümde hiç kimseyi diğerinden üstü tutmayarak adaletli olmayı emrediyor. Gönüllü olarak sadaka vermek, zalimi affetmek gibi, kul için zorunlu olmayan lütuflarda bulunarak ihsan etmeyi ve akrabalarının ihtiyaçlarını karşılamayı emrediyor. Ayrıca, hayâsızca söylenen sözleri söylemeyi, zina gibi, çirkin olan işleri, şeriatın kabul etmediği bütün günahları yasaklıyor. Haksızlık etmeyi ve insanlara karşı büyüklük taslamayı da yasaklıyor. Yüce Allah, size verdiği öğüde itibar etmenizi umarak, emrettikleri ve yasakladıklarıyla bu ayette size öğüt veriyor.
Allah’a ve insanlara verdiğiniz bütün sözlerinizi yerine getirin ve Allah adına yemin ederek pekiştirmenizin ardından yeminlerinizi sakın bozmayın. Sizler, verdiğiniz söze vefa göstereceğinize dair Allah’ı kendinize şahit kıldınız. Şüphesiz Allah, sizin yaptığınız her şeyi bilir ve bunların hiçbiri O'na gizli kalmaz. Bütün bunlarınkarşılığını verecektir.
İpini çok sağlam eğirmiş sonra da onu bozmuş ve eğirmekten önceki çözülmüş haline geri çevirmiş yününü veya pamuğunu eğirmekten yorulmuş ahmak bir kadın gibi verdiğiniz sözleri bozarak hafif akıllı sefih kimseler olmayın. Bu kadın onu eğirirken de, söküp bozarken de yorulmuş, sonuçta da istediği şeyi elde edememiştir. Topluluğunuzun, düşmanınız olan topluluktan sayıca daha kalabalık ve daha kuvvetli olması için yeminlerinizi birbirinizi aldattığınız tuzak olarak kullanmayın. Şüphesiz Yüce Allah sizleri, verdiğiniz sözlere vefa göstermenizle imtihan eder. Verdiğiniz sözleri yerine mi getiriyorsunuz, yoksa onları bozuyor musunuz? Elbette Allah, kıyamet günü sizlere, dünyada ayrılığa düştüğünüz konuları açıklayacak ve kimin haklı, kimin haksız olduğunu, kimin doğru, kimin de yalan söylediğini beyan edecektir.
Eğer Allah dileseydi, sizleri hak üzerine birleşmiş tek bir millet yapardı. Fakat O -Subhânehu ve Teâlâ- dilediğini haktan ve verdiği sözlere bağlılık göstermekten mahrum kılarak onu adaletiyle saptırır. Dilediğini de ihsanı ve keremiyle muvaffak kılar. Kıyamet günü dünyada yapmakta olduğunuz amellerden muhakkak hesaba çekileceksiniz.
Ettiğiniz yeminleri, arzularınıza uyup da dilediğiniz zaman bozup, dilediğiniz zaman da onlara vefa göstererek birbirinizi dolandırdığınız birer tuzağa dönüştürmeyin. Şüphesiz siz eğer böyle yaparsanız; ayaklarınız sabit olmasının ardından dosdoğru yoldan kayıverir de azabın tadına bakarsınız. Allah’ın yolundan sapmanız ve başkalarını da saptırmanız sebebiyle sizin için iki misli azap vardır.
Allah'a verdiğiniz sözleri bozarak ve onlara bağlı kalmayarak az bir dünya malına değiştirmeyin. Biliniz ki Allah’ın katından, sizin için dünyada olan zafer, ganimetler ve ahirette Allah’ın katında olan daimi nimetler, sözlerinizi bozarak elde ettiğiniz az bir dünya malından daha hayırlıdır.
-Ey İnsanlar!- Sahip olduğunuz mallar, lezzetler ve nimetler ne kadar çok olsalar da tükenecektir. Oysa Allah’ın katında olan mükâfatlar kalıcıdır. Nasıl olur da fani olanı kalıcı olana tercih edersiniz? Muhakkak verdikleri söze ve onları bozmamaya sabır gösterenleri yaptıkları ibadetlerin en güzeliyle mükâfatlandırarak ödüllendireceğiz. Onları, her bir iyiliğe karşılık on mislinden yedi yüz misline ve daha çok katlarına kadar ödüllendireceğiz.
Allah’a iman etmiş olan erkek veya kadın, her kim dine uyan salih bir amel işlerse, ona dünyada Allah’ın kaderine razı olduğu, kanaat ettiği ve ibadetlerini yapmaya muvaffak kıldığımız güzel bir hayat yaşatacağız. Muhakkak o kimseleri ahirette, dünyadaki salih amellerden yaptıkları en güzel amelin mükâfatlarıyla mükâfatlandıracağız.
-Ey Mü'min!- Kur’an okumak istediğin zaman, Allah Teâlâ’dan seni Allah’ın rahmetinden kovulmuş Şeytan'ın vesveselerinden korumasını iste.
Muhakkak ki Şeytan, Allah'a iman ederek, bütün işlerinde bir tek Rablerine güvenip, itimat etmiş olan kimseler üzerinde hakimiyet kuramaz.
Şeytan kendisini dost edinenlere ve yoldan çıkarmasında ona itaat edenlere verdiği vesvese ile hakimiyetini kurar. Zira onlar, Şeytan'ın yoldan çıkartması sebebiyle Allah’a ortak koşarlar ve Yüce Allah ile beraber başkalarına ibadet ederler.
Eğer Kur’an’dan bir ayetin hükmünü başka bir ayetle kaldırsak -Yüce Allah, bir hikmete bağlı olarak Kur’an’dan hangi hükmün kaldırılıp, hangilerinin kaldırılmayacağını en iyi bilendir- hemen şöyle derler: -Ey Muhammed!- Muhakkak sen, Allah’a karşı yalanlar uyduran bir yalancısın. Tam aksine; onların çoğu bir hükmün, kusursuz ilahi bir hikmetten ötürü kaldırılmış olduğunu bilmezler.
-Ey Peygamber!- Onlara de ki: “Cebrail -aleyhisselam- bu Kur'an'ı Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın katından hiçbir hata, değiştirme ve bozukluk barındırmayan bir hakikatle, Allah’a iman edenleri her yeni bir ayet indiğinde ve bazılarının hükmü kaldırıldığında imanları üzerine kararlı kılması, hakka götüren bir rehber ve elde ettikleri değerli mükâfattan ötürü Müslümanlara bir müjde olması için indirmiştir.
Bizler müşriklerin şöyle dediklerini biliyoruz: "Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e Kur’an’ı sadece bir insan öğretiyor. Hâlbuki onlar, ortaya attıkları bu iddialarında yalancıdırlar. Arap olmayan birinin öğrettiğini iddia ettikleri lisan, kimin lisanıdır? Bu Kur’an yüksek derecede belagate sahip, açık bir Arapça diliyle inmiştir. Öyleyse nasıl olur da onu Arap olmayan birinden aldığını iddia ederler?
Ayetlerin Allah -Subhânehu ve Teâlâ-’nın katından olduğuna iman etmeyenler bunda ısrar ettikleri sürece Allah Teâlâ onları hidayete muvaffak kılmayacaktır. Ayrıca onların içinde bulundukları küfür ve ayetleri yalanlama sebebiyle de, onlara acı verici bir azap vardır.
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Rabbinden getirip bildirdiğinde yalan söylüyor değildir. Gerçekte yalan uyduranlar Allah’ın ayetlerini tasdik etmeyenlerdir. Çünkü onlar azap görme hakkında bir korku hissetmez ve bir mükâfat elde etmeyi umut etmezler. İşte kâfirlikle nitelenen o kimseler yalancıdırlar. Çünkü yalan söylemek onların alışageldikleri adetleri olmuştur.
Küfretmeye zorlanarak diliyle küfür sözü söyleyen ama kalbi hakikatinden emin olarak imanla mutmain olan kimse dışından, iman etmesinin ardından kim Allah’a küfrederse, hatta kimin kalbi küfürden dolayı ferah ise, küfrü imana karşılık tercih etmişse ve razı olarak bunu söylemişse, o İslam dininden çıkmıştır ve Allah’ın gazabı işte onların üzerinedir. Onlar için çok büyük bir azap vardır.
Mürted olup İslam dininden çıkmaları, küfürlerine karşılık olarak dünya metaından elde ettikleri şeyleri ahiret hayatına tercih etmeleri sebebiyledir. Muhakkak Yüce Allah, kâfirler topluluğunu iman etmeye muvaffak kılmaz. Bilâkis onları yardımsız bırakır/rezil rüsva eder.
İman etmelerinin ardından İslam dininden dönmüş olmakla nitelenen Allah’ın kalplerini mühürlediği o kimseler, verilen öğütleri anlamazlar. İşitme duyularını mühürlediği kimseler, öğütleri faydalanacakları şekilde işitmezler. Görme duyularını mühürlediği kimseler, iman etmeye çağıran ayetleri görmezler. Onlar mutluluğun, bedbahtlığın ve Yüce Allah’ın onlar için hazırladığı azabın sebeplerinden gafil kimselerdir.
Hakikaten onlar, imanlarının ardından kâfir olmaları sebebiyle kendi canlarına zarar vererek kıyamet günü hüsrana uğramışlardır. İman etmiş olsalardı muhakkak Cennet'e gireceklerdi.
Sonra, -Ey Peygamber!- Kalpleri iman ile mutmain oldukları halde küfür olan bir söz söyleyinceye kadar müşriklerin işkence edip onları dinleriyle imtihan etmelerinin ardından Mekke’den Medine’ye hicret eden Mü'minler'den zulme uğramış mustazaflara karşı Rabbin bağışlayıcı ve merhametlidir. Bu kimseler, Allah’ın kelimesi en üstün olsun ve kâfirlerin kelimesi en düşük kalsın diye Allah yolunda savaşır ve savaşın zorluklarına sabrederler. Muhakkak Rabbin, kendisi ile imtihan oldukları o fitneden ve küfür olan sözü söylemeleri için gördükleri işkenceden sonra elbette onları bağışlar, onlara merhamet eder. Çünkü onlar, küfür sözünü sadece buna zorlandıkları için söylemişlerdir.
-Ey Peygamber!- Her insanın (mahşerde) beklemenin büyük (zorluğundan) başkaları adına mücadele etmeden, sadece kendisi adına mücadele ederek geldiği o günü hatırla. Her nefis, hayır ve şer adına yaptığı şeylerin karşılığının tamamını alır. Yaptıkları iyiliklerinden herhangi bir eksiltme veya işledikleri kötülüklerine herhangi bir ekleme yapılarak haksızlığa uğratılmazlar.
Allah, size bir memleketi -ki orası Mekke’dir- örnek olarak vermiştir: Buranın ahalisi hiçbir korkusu olmadan güvenlik içinde yaşıyor, çevrelerindeki insanlar kaçırılıyorken, kendileri istikrar içinde bulunuyor, rızık her bir yerden kolayca ve basitçe geliyordu. Bu şehrin ahalisi, Allah’ın onları nimetlendirdiği nimetleri inkâr ettiler ve şükretmediler. İçinde bulundukları küfür ve yalanlama sebebiyle, Allah Teâlâ da onlara bir korku ve dehşet verici olarak açlık ve korku verdi.Yalanlamarı ve içinde bulundukları küfür sebebiyle kendilerine gönderilen korku ve endişe onların üzerinden hiç ayrılmadı.
Mekke halkına güvenilirlik ve doğrulukla tanıdıkları bir peygamber geldi. Bu peygamber Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'dir. Ancak onlar bu peygamberi Rabbinin indirdiği ayetler hususunda yalanladılar. Bu yüzden Allah’ın açlık ve korkuyla olan azabı üzerlerine iniverdi. Onlar, AllahTeâlâ’ya şirk koşup peygamberini yalanlayıp, kendilerini helâk olmaya sürüklediler. Böylece kendilerine zulmettiler.
-Ey Allah’ın Kulları!- Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın sizleri rızıklandırdığı hoşunuza giden helal rızıklardan yiyin. Eğer sadece bir tek O'na ibadet ediyorsanız ve O'na hiçbir ortak koşmuyorsanız, Allah’ın sizleri nimetlendirdiği bu nimetlerin Allah’ın nimetleri olduğunu ikrar edip O'nun razı olduğu işlerde harcayarak nimetlerine şükredin.
Allah Teâlâ sizlere yiyecek şeylerden, kesilmeden ölen hayvanları, hayvandan akan kanı ve her parçasıyla domuzu, kesen kişinin Allah’tan başkasına ibadet için kestiği hayvanı haram kılmıştır. Bütün bunlar normal şartlarda haram kılınmıştır. Kim çaresizlik içinde, bu zikredilenlerden yemeye mecbur kalırsa, haram olan o şeyin kendisine heves etmeden ve de ihtiyaç olan miktarın fazlasına kaçmadan, onlardan yiyebilir. Bundan ötürü ona bir günah yoktur. Şüphesiz Yüce Allah çok bağışlayıcıdır. O kimseyi yemiş olduğu şeyden ötürü bağışlar. Zaruret halinde haram olan bu şeyi yemeyi mübah kıldığında o kimseye merhamet etmiştir.
-Ey Müşrikler!- Allah adına yalan uydurmak maksadıyla, haram kılmadığı şeyleri haram kılarak veya helal kılmadığı şeyleri helal kılarak, Allah hakkında dillerinizin uydurduğu yalanlarla, sakın "Bu helal bir şeydir ve bu da haram olan bir şeydir" demeyin! Şüphesiz Yüce Allah adına yalanlar uyduranlar istediklerini kazanamayacaklar ve korktukları şeylerden güvende olamayacaklar.
Arzularının peşinden gitmiş olmaları sebebiyle onlar için bu hayatta değersiz ve az bir dünya malı vardır. Kıyamet gününde ise, onlar için elem verici bir azap vardır.
Sana anlattıklarımızı (Enam Suresi 146. ayette geçtiği gibi) özellikle de Yahudilere haram kılmıştık. Biz bunları haram kılarak onlara bir haksızlık etmedik, fakat onlar cezalayı hak edecek günahları işleyerek kendilerine zulmettiler. Azgınlıklarından ötürü onları cezalandırdık ve onlara bir ceza olarak bunları haram kıldık.
Sonra -Ey Peygamber!- muhakkak ki Rabbin, bir kimse akıbetini bilmeden kötülük işleyip bunu kasıtlı olarak yapmış olsa bile, bu kötülükleri işledikten sonra Yüce Allah’a tevbe edip içinde bozukluk olan amellerini ıslah edenleri, tevbe etmelerinin ardından onların günahlarını bağışlar ve onlara merhamet eder.
Muhakkak İbrahim -aleyhisselam- bütün hayırlı hasletleri kendisinde toplamış, devamlı olarak Rabbine itaat eden, bütün dinlerden yüz çevirip İslam dinine yönelen, asla müşriklerden de olmayan bir kimseydi.
Allah Teâlâ’nın kendisine verdiği nimetlerine de şükreden biriydi. Yüce Allah da onu, peygamberlik için seçti ve onu dosdoğru olan İslam dinine hidayet etti.
Biz ona dünyada peygamberlik, güzel bir övgü ve salih evlat verdik. Elbette ahirette de, Allah Teâlâ’nın kendileri için Cennet'te yüksek dereceler hazırladığı salih kimselerdendir.
-Ey Peygamber!- Sonra da sana, Allah’ı tevhit etmesinde, müşriklerden beri olmasında, Allah'a davet etmesinde, O'nun şeriatıyla amel etmesinde ve bütün dinlerden dönerek İslam dinine yönelmesinde İbrahim’in dinine uymanı vahyettik. Kesinlikle o, müşriklerin iddia ettiği gibi müşrik olan biri değildi. Bilâkis Allah’ı tevhit eden biriydi.
Cumartesi gününü tazim etmek, bu konuda ayrılığa düşmüş olan Yahudilere farz kılınmıştır. Nitekim kendilerine cuma gününü ibadete ayırmaları emredilmişti. Ancak onlar bunu bırakıp, terk ettiler. Ardından da kendilerine cumartesi gününü ibadete has kılmaları emredi. -Ey Peygamber!- Şüphesiz Rabbin, ihtilafa düşmüş o kimselerin ayrılığa düşmüş oldukları konularda kıyamet günü aralarında hükmedecek ve hak ettikleri ceza ile her birinin cezasını verecektir.
-Ey Peygamber!- Sen ve sana uyan Mü'minler, davet ederken, davet edilen kişinin durumu, anlayış ve itaat etmesini göz ününde bulundurun. Onları teşvik etme ve korkutma içeren nasihatler ve en güzel söz, fikir ve edebî yollarla tartışarak İslam dinine çağırın. Senin sorumluluğun insanları hidayete erdirmek değil, sadece tebliğ etmektir. Şüphesiz Rabbin İslam dininden dönenleri de, İslam diniyle hidayet bulanları da en iyi bilendir. Sen sakın onlar için üzülme!
Eğer düşmanınızı cezalandırmak isterseniz, aşırıya gitmeden size yaptığının aynısıyla onu cezalandırın. Buna güç yetirebildiğiniz halde, sabreder ve onu cezalandırmazsanız, bu durum sabredenler için onların sizleri cezalandırmasının öcünü almaktan daha hayırlıdır.
-Ey Peygamber!- Sabret! Onlardan sana isabet eden eziyetlere sabrediyor olman, ancak Allah’ın seni muvaffak kılmasıyla mümkündür. Kâfirlerin senden yüz çevirmesine sakın üzülme. Onların, sana hazırladıkları tuzak ve hilelerden ötürü de için daralmasın.
Muhakkak Yüce Allah, günahları terk ederek kendisinden korkan, ibadetlerini ve kendilerine emredilenleri yerine getirerek ihsan sahibi olan kullarıyla beraberdir. O, yardımı ve desteğiyle onlarla beraberdir.