ﯔ
ترجمة معاني سورة الزمر
باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم
.
من تأليف:
مركز تفسير للدراسات القرآنية
.
ﰡ
Kur'an; kimsenin kendisine galip gelemediği mutlak galip, yaratmasında, yönetmesinde şeriatinde hikmet sahibi olan Yüce Allah tarafından indirilmiştir. Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'dan başkası tarafından indirilmemiştir.
Ey Rasûl! Şüphesiz biz, sana hakkı kapsayan Kur'an'ı indirdik. Onun bütün verdiği haberler doğru ve hükümlerinin tamamı adildir. O halde şirkten arındırılmış tevhid ile kendisini birleyerek Allah'a ibadet et.
İyi bilin ki, şirkten arındırılmış din yalnız Yüce Allah'ındır. Allah'ı bırakıp da put ve tağutlardan veliler edinenler, Allah'ın dışında bunlara ibadet ederler ve onlara olan bu ibadetlerinin mazereti hakkında şöyle derlerdi: "Biz onlara sadece bizi Allah'a yakın bir makama yaklaştırmaları, ihtiyaçlarımızı O'na yükseltmeleri ve O'nun katında bize şefaat etmeleri için ibadet ediyoruz." Şüphesiz Yüce Allah, kıyamet günü tevhid hususunda ihtilaf ettikleri hususta muvahhid Mü'minler ile kâfir müşrikler arasında hükmedecektir. Şüphesiz Allah, kendisine ortak nispet eden yalancıları ve vermiş olduğu nimetlere nankörlük edenleri hakka muvaffak kılmaz.
Eğer Allah, bir çocuk edinmek isteseydi yarattıklarından istediğini seçerdi ve onu çocuk yerine koyardı. O, müşriklerin bu söylediklerinden münezzeh ve yücedir. O; zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olandır, bunların hiçbirisinde O'nun ortağı yoktur. O, bütün yarattıklarına karşı mutlak galip gelendir.
Gökleri ve yeri büyük bir hikmet gereği yaratmıştır, zalimlerin dediği gibi oyun olsun diye değil. Geceyi gündüzün üzerine örter, gündüzü de gecenin üzerine örter. Biri geldiği zaman diğeri batıp kayboluyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır. Her biri belli bir zamana; dünya hayatının sonu gelene kadar akıp gitmektedir. Bilesiniz ki, her noksanlıktan münezzeh olan Allah, düşmanlarından daima intikam alan ve kimsenin kendisine galip gelemediği mutlak güç sahibidir, günahlarından tevbe eden kullarını da çok bağışlayandır.
Ey insanlar! Rabbiniz sizi bir nefisten yarattı ve o da Adem'dir. Sonra Adem'den eşi Havva'yı yarattı. Sizin için deve, sığır, koyun ve keçiden sekiz çeşit yarattı ve her çeşitten de bir erkek ve dişi yarattı. Allah -Subhanehu ve Teâlâ- sizi analarınızın karnında, karın, döl yatağı ve çocuk kesesi gibi üç karanlık içinde bir yaratılıştan sonra öbür yaratılışa geçirerek yarattı. Bunların hepsini yaratan Rabbiniz Allah'ır. Mülk yalnız O'nundur. O'ndan başka hak mabud yoktur. O halde, nasıl oluyor da Allah'a ibadet etmekten, hiçbir şey yaratamayan ve kendileri yaratılmış olanların ibadetine çevriliyorsunuz?
Ey insanlar! Eğer Rabbinizi küfrederseniz, Yüce Allah'ın sizin iman etmenize ihtiyacı yoktur ve sizin O'nu küfretmeniz O'na zarar vermez. Ne var ki, küfrünüzün zararı size döner. Kullarının kendisini küfretmesinden razı olmaz ve onlara küfrü emretmez. Çünkü Allah, fuhşiyatı ve münkeri emretmez. Eğer Allah'ın size vermiş olduğu nimetlerine şükrederseniz ve O'na iman ederseniz; şükrünüzü kabul eder ve sizi ona karşılık sevaplandırır. Hiçbir nefis başka bir nefsin günahını yüklenmez. Hatta her nefis, kazandiğina karşılık bir rehindir. Sonra kıyamet gününde dönüşünüz yalnız Rabbinize olacaktır. Dünyada yaptıklarınızı size O haber verecektir. Amellerinize göre karşılığınızı verecektir. Şüphesiz Allah -Subhanehu ve Teâlâ- kullarının kalplerinde olanları hakkıyla bilir ve bu husus ile alakalı hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Kâfire; hastalık, mal kaybı, boğulma korkusu gibi bir zarar isabet ettiğinde, tüm noksanlıklardan münezzeh olan Rabbine kendisinden bu zararı defetmesi için dua ederek yalnızca O'na yönelir. Sonra Rabbi ona kendi katından başına gelen o zararı kaldırma nimetini verdiği zaman daha önce Allah'a yalvardığını unutur. Başkalarını da Allah'a ulaştıran yolundan saptırmak için Allah'tan başka kendisine ibadet ettiği ortaklar edinir. Ey Rasûl! Hali böyle olana de ki: "Ömrünün geri kalan kısmını küfrünle yaşayıp geçir, o az bir süredir. Kesinlikle sen kıyamet gününde sıkı arkadaşın arkadaşından ayrılmadığı gibi Cehennem'den hiç ayrılmayan Cehennem ehlinden olacaksın."
(O mu) Yoksa Allah'a itaat etmiş, gece vakitlerini Rabbine secde ederek ve kıyama durarak ahiretin azabından korkan ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? Yoksa Allah'a sadece sıkıntılı şiddetli vakitlerde ibadet eden ve rahat olduğu zamanda küfredip O'na ortaklar koşan mı daha hayırlıdır? Ey Rasûlüm! De ki: "Allah'ı tanımaları sebebiyle Allah'ın onların üzerlerine gerekli kıldıklarını bilenlerle ve bundan hiçbir şey bilmeyenler bir olur mu? Ancak aklıselim sahipleri bu iki grubun arasındaki farkı anlar."
Ey Rasûl! Bana ve rasûllerime iman eden kullarıma de ki: "Allah'ın emirlerine uyarak ve yasaklarından sakınarak Rabbinizden sakının. Sizden dünyada iyi amel işleyenler için dünyada zafer, sıhhat ve mal gibi bir iyilik, ahirette de Cennet ile mükâfatlandırma vardır. Allah'ın arzı geniştir. Kendinize Allah'a ibadet edeceğiniz bir yer bulmak için hicret edin. Hiçbir engel sizi bundan alıkoymasın. Sabredenlerin sevabı kıyamet gününde çok çeşitli olduğundan dolayı sayısız ve sınırsız verilir."
Ey Rasûl! De ki: "Şüphesiz Allah, bana dini yalnız O'na halis kılarak ibadet etmemi emretti."
"Bana, bu ümmetten kendisine ilk teslim olan ve boyun eğen olmamı emretti."
Ey Rasûl! De ki: "Eğer ben Allah'a isyan eder ve itaat etmezsem büyük bir günün azabından korkarım ve o gün de kıyamet günüdür."
Ey Rasûl! De ki: "Şüphesiz ben, ibadetimi yalnızca Allah'a halis kılarak O'na ibadet ederim ve O'nunla beraber başkasına ibadet etmem."
Ey müşrikler! Siz de O'ndan başka dilediğiniz putlara kulluk edin. (buradaki emir tehdit içindir) Ey Rasûl! De ki: "Gerçek manada hüsrana uğrayanlar, hem kendileri ve hem de ailelerini hüsrana uğratanlardır. Onlardan ayrılıp Cennet'e girdikleri için ya da onlarla birlikte Cehennem'e girecekleri için orada ebedî olarak buluşamayacaklardır. İşte bu, üzerinde şüphe olmayan apaçık hüsranın ta kendisidir."
Onların üstünden duman, alev ve sıcak bir tabaka ve altlarında da duman ve alev ile sıcak bir tabaka vardır. Yüce Allah kullarını işte bu zikredilen azapla korkutuyor. Ey kullarım! Emirlerime uyarak ve yasaklarımdan sakınarak benden korunun.
Putlara, Allah'tan başkasına ibadet etmekten kaçınanlara ve tevbe ederek Allah'a dönenler; ölümleri esnasında kabirde ve ahiret gününde Cennet ile müjdelenirler. Ey Rasûl! O halde kullarımı müjdele!
Sözü dinleyip de sözün en güzel olanı ile kötü olanını birbirinden ayıran ve içinde bulundurduğu faydalardan dolayı en güzeline uyanlar var ya, işte onlar güzel özellikler ile vasıflanan ve Yüce Allah'ın hidayetine muvaffak olan kimselerdir. Aynı zamanda onlar aklıselim kimselerdir.
Ey Rasûl! Küfründe ve sapıklığında devam eden bir kimsenin hakkında azap sözü gerçekleştiyse, onu hidayete erdirmeye ve muvaffak kılmaya vesile olman için elinde herhangi bir çaren yoktur. Ey Rasûl! Bu vasıfta olan bir kimseyi sen Cehennem ateşinden kurtarabilir misin?
Emirlerine uyarak ve yasaklarından sakınarak Rablerinden sakınanlar için üst üste yapılmış ve altlarından ırmaklar akan köşkler vardır ve bu Yüce Allah'ın bir vaadidir. Allah vaadinden dönmez.
Şüphesiz siz gözlerinizle müşahade ederek biliyorsunuz ki, Allah size gökten yağmur suyunu indirdi de onu yeryüzündeki su pınarlarına ve yerdeki kaynaklara yerleştirdi. Sonra bu suyla türlü türlü renklerde nebatat ve ekinler çıkarıyor. Sonra bu ekin kurur. Ey bunu görüp müşahade eden! Bu ekinlerin ve nebatatın renkleri yeşilken sonra renklerinin sapsarı olduklarını görürsün. Sonra kuruduktan sonra da onu kırıntı bir çer çöpe çeviriyor. Şüphesiz bu zikredilende aydın ve aklıselim sahipleri için bir hatırlatma ve öğüt vardır.
Allah'ın kalbini İslâm'a açtığı ve ona hidayet ettiği Rabbi tarafından bir basiret üzerinde olan kimse, kalbi Allah'ın zikrine karşı katılaşmış kimse gibi midir? O ikisi hiçbir zaman denk olmaz. Çünkü kurtuluş, hidayete erenlerin ve hüsranda kalpleri Allah'ın zikrine karşı katılaşan kimselerindir. İşte onlar haktan uzak apaçık bir dalalettedirler.
Yüce Allah, Rasûlu Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e sözün en güzeli olan Kur'an'ı indirdi. Allah onu doğrulukta, güzellikte, uyumlulukta ve ihtilaf olmadan birbirine benzer olarak indirmiştir. Onda birçok kıssalar, hükümler, vaatler, tehditler, hak ehlinin özellikleri, batıl ehlinin sıfatları ve diğer hususlar zikredilmiştir. Rablerinden korkanların onda bulunan vaatleri ve tehditleri duyduklarında tüyleri ürperir. Sonra Kur'an'da zikredilen müjdeleri, temennileri duyduklarında Allah'ın zikriyle kalpleri ve derileri sükûne kavuşur. İşte Kur'an hakkında bu zikredilenler ve bırakmış olduğu tesiri, Allah'ın dilediği, kuluna bahşettiği hidayetidir. Allah'ın bedbaht ettiği, hidayete muvaffak kılmadığı kimsenin hiçbir yol göstericisi olmaz.
Yüce Allah'ın kendisine hidayet verdiği, onu hidayete ermesini muvaffak kıldığı ve ahirette Cennet'e koyduğu kimseyle, küfreden ve bu küfrü üzere ölüp elleri ve ayakları kelepçelenmiş halde Cehennem'e soktuğu, ateşe karşı ancak yüzünü yere bakarak korumaya çalışan kimse eşit olur mu? Kendi nefislerine kufür ve günahlar işleyerek zulmedenlere yapmış olduğunuz zulüm ve isyanların karşılığında kazandığınızı tadın! İşte bu sizin cezanızdır, denilir.
Bu müşriklerden önceki ümmetler de yalanlamışlardı. Azap kendilerine günahlarından tevbe etmek için hiçbir fırsat vermeden aniden ve hiç hesap edemedikleri yerden geldi.
Allah, onlara dünya hayatında da rezilliği, yüz kararmasını, kepazeliği tattırdı. Şüphesiz onları bekleyen ahiret azabı ise daha büyük ve daha şiddetlidir. Keşke bunu bilselerdi.
Andolsun biz, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirilen bu Kur'an'da hayır ve şer, hak ve batıl, iman ve küfür ve diğer hususlarda insanlara çeşitli örnekler verdik. Umulur ki vermiş olduğumuz misallerden ibret ve öğüt alırlar, hak ile amel eder ve batılı da terk ederler.
Biz onu Arapça Kur'an kıldık. Onda hiçbir eğrilik, bozulma ve karışıklık yoktur. Allah'ın emirlerine tabi olmak ve yasaklarından sakınıp karşı gelmekten korunmaları ümidiyle onu indirdik.
Yüce Allah, müşrik ve muvahhid kimse için iki kişiyi örnek vermiştir. Bunlardan birincisi birbirleriyle çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir köledir. O ortakların bazısını razı etse bazısını hoşnut edemez. Bu kimse şaşkınlık ve huzursuzluk içindedir. İkincisi ise yalnız bir kişiye ait olan bir köledir. O kimse efendisinin kendisinden ne istediğini bilir, kafası rahat ve huzurludur. Bu iki misali verilen köle kesinlikle eşit değildir. Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bu gerçeği bilmezler. Bundan dolayı başkalarını Yüce Allah'a ortak koşarlar.
Ey Rasûl! Şüphesiz sen öleceksin ve onlar da ölecekler bundan kaçış yok.
Şüphesiz ey insanlar! Sonra siz, kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda anlaşamadığınız meselelerde davalaşacaksınız. Böylece haklıyla haksız olan ortaya çıkar.
Yüce Allah'a ortak, eş ve çocuk gibi yakışık olmayan şeyleri nispet eden ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiği vahyi yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Ateş, Allah'ı ve Rasûlünün getirdiklerini küfreden kâfirlerin meskeni ve kalacak yeri değil midir? Evet! Şüphesiz onlar için orada kalacak yer ve mesken vardır.
Peygamber ve diğer kimselerden söz ve fiillerinde doğruyu getiren ve iman etmiş olarak onu tasdik edip gerektirdiği ile amel edenler var ya, işte onlar hakikî muttakilerdir. Rablerinin emirlerini yerine getirir ve yasaklarından sakınırlar.
Rabbleri katındaki daimî lezzetler onlar içindir. İşte bu iyilik edenlerin mükâfatı, onların Rablerine ve O'nun kullarına karşı yapmış oldukları amellerinden dolayıdır.
Böylece Yüce Allah, dünyada işlemiş oldukları en kötü günahlarından tövbe etmeleri ve Rablerine (salih ameller ile) döndüklerinden dolayı onların günahlarını silecektir. Yapmakta oldukları amellerin en güzeliyle de onları mükâfatlandıracaktır.
Yüce Allah, din ve dünya işlerinde kulu Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e kâfi ve düşmanlarına karşı onu koruyan değil midir? Evet! Gerçekten O, Rasûlüne kâfidir. -Ey Rasûl!- Cehalet ve ahmaklıklarından dolayı Allah'tan başka ibadet ettikleri putların sana kötülük etmesi ile seni korkutmaktadırlar. Allah, kimi rezil eder ve onu hidayete muvaffak kılmazsa, artık ona hidayet edecek ve onu muvaffak kılacak kimse yoktur.
Yüce Allah'ın hidayete muvaffak kıldığı kimseyi saptıracak güce sahip hiç kimse yoktur. Yüce Allah, kimsenin kendisine galip gelemediği mutlak güç sahibi ve kendisini küfreden ve isyan edenden intikam alıcı değil midir? Evet! Gerçekten O, intikam sahibidir.
-Ey Rasûl!- Bu müşriklere, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorarsa onlar da "Allah yarattı." diye cevap verirler. İlahlarının acziyetini ortaya çıkarmak için onlara de ki: "Yüce Allah'ın dışında ibadet ettiğiniz bu putlardan bana haber verin bakalım. Eğer Yüce Allah bana bir zarar vermek istese, O'nun zararını ortadan kaldırmaya sahip midir? Ya da Rabbim, katından bana bir rahmet bahşetse; O'nun bu rahmetine mani olmaya güç yetirebilirler mi?" Onlara de ki: "Yüce Allah, tek başına bana yeter. Ben bütün işlerimde O'na itimat ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na itimat etsinler."
-Ey Rasûl!- De ki: "Ey Kavmim! Allah'a şirk koşmaya razı olduğunuz hal üzere amel etmeye devam edin. Şüphesiz ki ben, tevhide davet etme ve ibadeti yalnızca O'na has kılma hususunda Rabbimin bana emrettiğini yapacağım. Bu iki yolu tutanların akıbetlerinin ne olduğunu (yakında) bileceksiniz."
Dünyada alçaltıcı ve aşağılayıcı azabın kime geleceğini ve kıyamet günü kesilmeyen ve devamlı olan azabın kime ineceğini bileceksiniz.
-Ey Rasûl!- İnsanları hak ile uyarman için sana Kur'an'ı indirdik. Kim doğru yolu şeçerse kendi faydasınadır. O kimsenin hidayet üzere olmasının Allah'a sağladığı bir fayda yoktur. Çünkü O, bundan müstağnidir. Kim de saparsa zararı kendi nefsinedir. O kimsenin sapıklığı Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'ya zarar veremez. Sen onları hidayete zorlamak için görevlendirilmedin. Senin vazifen tebliğ etmekle emrolunduğun şeyi onlara ulaştırmandır.
Yüce Allah, ecelleri son bulduğu vakit ruhları kabzeder. Ecelleri son bulmayan ruhları da uykularında kabzeder. Ölümüne hükmettiklerini tutar, ölümüne hükmetmediklerini ise ilmi doğrultusunda belirli bir vakte kadar bırakır. Şüphesiz ki ruhların kabzedilip bırakılmasında ve öldürülüp diriltilmesinde düşünen toplumlar için ibretler vardır. Öyle ki, bunları yapan öldükten sonra hesap ve karşılıklarını vermek için insanları yeniden diriltmeye de kâdirdir.
Muhakkak ki müşrikler, Allah Teâlâ'yı bırakıp putlarını kendilerine fayda sağlayacağını umdukları şefaatçiler edindiler. -Ey Rasûl!- Onlara de ki: "Kendileri ve sizin için hiçbir şeye malik olmasalarda mı onları şefaatçi edineceksiniz? Onlar (putlar) konuşamayan, duymayan, görmeyen, fayda ve zarar veremeyen cansız varlıklardır. Bundan dolayı akıl edemezler."
-Ey Rasûl!- O müşriklere de ki: Şefaat tamamıyla Yüce Allah'a aittir. O'nun katında izni olmadan hiç kimse şefaat edemez ve razı oldukları haricinde kimseye şefaat edilmez. Göklerin ve yerin mülkü yalnız O'na aittir. Kıyamet günü hesap ve karşılık için O'na döndürüleceksiniz. Amellerinize karşılık size mükâfatınızı verecektir.
Allah Teâlâ tek olarak anıldığında, ahirete iman etmeyen müşriklerin kalbi yeniden dirilme, hesap ve karşılık olmasından dolayı nefretle dolar. Allah'tan başka ibadet ettikleri putları zikredildiğinde ise mutlu ve neşeli olurlar.
-Ey Rasûl- De ki: "Geçmiş bir benzeri olmadan gökleri ve yeri yaratan, gaybı da görünen alemi de bilen Allah'ım! Bunlardan hiçbir şey sana gizli kalmaz. Kıyamet günü kullarının dünyada kendi aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda yalnızca Sen hükmedeceksin. Haklı ile haksız, mutlu ve behbaht olanlar birbirinden ayrılacaktır."
Yeryüzündeki değerli eşyalar ve mallar, şirk ve günahlarla kendi nefislerine zulmedenlerin olsaydı; yeniden diriltildikten sonra şahit oldukları şiddetli azaptan kurtulmak için hepsini feda ederlerdi. Ancak bunlar onların değildir. Farzedelim ki ( bu mallar) onların olsaydı (ve fidye olarak vermek isteselerdi) onlardan kabul edilmezdi. Yüce Allah tarafından hiç hesap etmedikleri azap çeşitleri karşılarına çıkmıştır.
Şirk ve günahlardan kazandıkları kötülükler açığa çıkmış, Dünyada kendisi ile korkutuldukları zaman alay ettikleri azap kendilerini kuşatıvermiştir.
Kâfir olan insana hastalık, fakirlik ve benzeri şeyler isabet ettiğinde, bunları kaldırmamız için bize dua eder. Sonra kendisine sağlık ve mülk gibi nimet verdiğimizde kâfir şöyle der: "Allah, bunu bana hak ettiğimi bildiği için verdi." Oysa ki doğru olan, bu verilen onun için bir imtihan ve istidractır. Ancak kâfirlerin çoğu bunu bilmezler; Allah'ın kendilerine verdiği nimetler ile kibirlenirler.
Kâfirin söylediği bu sözü kendilerinden öncekiler de söylediler. Kazanmış oldukları mallar ve makamlar onları kurtarmadı.
Onlara şirk ve günahlardan kazandıkları kötülüklerin karşılığı isabet etti. İşte bunlardan kendi nefislerine şirk ve günahlarla zulmedenlere de geçmiştekiler gibi yapmış oldukları kötülüklerin karşılığı isabet edecektir. Allah'ın azabından kurtulamayacaklar ve O'na karşı galip gelemeyeceklerdir.
Müşrikler diyeceklerini dediler. Yüce Allah'ın dilediğine rızkı bol verip, şükür mü yoksa nankörlük mü edecek diye imtihan edeceğini, dilediğine de sabredecek mi yoksa Allah'ın kaderine öfkelenecek mi diye rızkı daraltarak sınayacağını bilmezler mi? Bu zikredilenlerde; rızkın bol verilip azaltılmasında iman eden toplum için Allah'ın yönetmesine dair deliller vardır. Çünkü onlar, bu delillerden istifade ederler. Ancak kâfirler, bunları görmelerine rağmen yüz çevirirler.
-Ey Rasûl!- Allah'a şirk koşup günahlar işleyerek haddi aşan kullarıma de ki: Allah'ın rahmetinden ve günahlarınızı bağışlayacak olmasından ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ki Yüce Allah, kendisine tövbe edenin bütün günahlarını bağışlar. O, tövbe edenlerin günahlarını bağışlayan, onlara karşı merhamet edendir.
Size kıyamet gününün azabı gelmeden önce tevbe ederek ve salih ameller işleyerek Rabbinize dönün ve O'na itaat edin. Sonra da sizi azaptan kurtarmak için, putlarınızdan ya da ailenizden yardımcı olmaya çalışan birilerini bulamazsınız.
Rabbinizin Rasûlüne indirdiği Kur'an'a tabi olun. Zira bu Rabbinizin indirdiği en güzel kitaptır. Siz onu fark edemeden ve tevbe ile onun için hazırlık yapamadan ansızın size azabın gelmesinden önce emrettikleri ile amel edin ve yasakladıklarından da sakının.
Kişi küfrü ve günahları sebebiyle Yüce Allah'a itaat edememesi, iman ve itaat ehli ile alay geçmesinin bir sonucu olarak kıyamet günü derin bir pişmanlık içinde olacak ve "Yazıklar olsun bana!" diyecek. İşte sizler böyle bir günden sakının.
Ya da kaderi delil getirip şöyle söyler: "Eğer Allah beni muvaffak kılsaydı, ben de muttakilerden olurdum. Emirlerini yerine getirir, yasaklarından sakınırdım."
Yahut azabı gördüğünde temenni ederek şöyle söyler: "Keşke benim için dünyaya dönüş imkânı olsaydı, Allah Teâlâ'ya tövbe ederdim ve amellerinde iyi olan kimselerden olurdum."
"İş, senin hidayeti temenni etmeyi iddia ettiğin gibi değildir. Şüphesiz ayetlerim sana geldi ve sen onları yalanlayıp büyüklük tasladın. Allah'ı, ayetlerini ve rasûllerini yalanlayanlardan oldun."
Allah'a ortak ve çocuk nispet edenlerin kıyamet günü yüzlerinin kapkara olduğuna şahit olursun. Bu bedbahtlıklarının alametidir. Cehennem, Allah'a ve Rasûlüne iman etmekte kibirlenenlerin kalacağı yer değil midir? Evet! Muhakkak ki orada onlar için kalacakları bir yer vardır.
Yüce Allah, Rablerinin emirlerini yerine getiren, yasaklarından sakınan takva sahiplerini mükâfat olarak Cennet'e koyacak ve azaptan selamette kılacaktır. Onlara azap dokunmayacak ve dünyada kaçırmış oldukları şeylere de üzülmeyecekler.
Yüce Allah her şeyin yaratıcısıdır. O'ndan başka yaratıcı yoktur ve O, her şeyi koruyan, onun işini idare eden ve onu dilediği gibi yönlendirendir.
Göklerdeki ve yerdeki hayrın hazinelerinin anahtarları yalnızca O'na aittir. Dilediğine bahşeder ve dilediğini de ondan men eder. Allah'ın ayetlerini inkâr edenler dünya hayatlarında imandan mahrum bırakıldıkları ve ahirette ise Cehennem'e girip orada ebedî kalacaklarından dolayı hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
-Ey Rasûl!- Kendi putlarına ibadet etme hususunda seni teşvik eden o müşriklere de ki: "Ey Rablerinden habersiz olan cahiller! Bana Yüce Allah'tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz? İbadeti Yüce Allah'tan başkası hak etmez. Ben, asla O'ndan başkasına ibadet etmeyeceğim."
-Ey Rasûl!- Andolsun ki Yüce Allah, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyetmiştir: "Allah ile birlikte başkasına ibadet edersen, salih amellerinin sevabı boşa gider. Dünyada dinin ile ve ahirette ise azap ile hüsrana uğrayanlardan olursun."
Yalnızca Yüce Allah'a ibadet et ve hiç kimseyi O'na ortak koşma. Sana vermiş olduğu nimetlerden dolayı O'na şükredenlerden ol.
Müşrikler; Yüce Allah'a zayıf ve aciz varlıkları ortak koştuklarında Yüce Allah'ı hakkı ile yüceltip tazim edemediler. Yüce Allah'ın kudretinden gafil oldular. Kudretinin bir göstergesi de kıyamet günü yeryüzü dağlar, ağaçlar, nehirler ve denizlerin O'nun avucunda olmasındır. Yedi kat göğün tamamı da sağ elinde dürülmüş olacaktır. Yüce Allah, müşriklerin itikat ettikleri ve söyledikleri sözlerden yüce ve münezzehtir.
Sûr'a üfleme ile görevli olan melek ona üflediğinde, göklerdeki ve yerdeki herkes ölür. Sonra bu melek yeniden dirilmeleri için Sûr'a ikinci kez üfler. Bunun akabinde bütün canlılar ayağa kalkar, Yüce Allah'ın onlara ne yapacağını beklerler.
İzzet sahibi olan Rabbimiz, kulları arasında hüküm verip tecelli ettiğinde yeryüzü aydınlanır. İnsanların amel defterleri dağıtılır. Peygamberler getirilir. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ümmeti kavimlerine karşı peygamberlere şahitlik etmek için getirilir. Yüce Allah hepsinin arasında adalet ile hükmeder. O gün onların hiçbirine zulmedilmez. Bir kimseye fazladan kötülük verilmediği gibi iyiliği de eksiltilmez.
Yüce Allah; kişi hayır ya da şer bakımından ne yaptıysa, onun karşılığını hiç eksiltmeden verir. Allah onların yaptıklarını hakkıyla bilendir. Onların işledikleri hayır ya da şerden hiçbirisi O'na gizli kalmaz. İşte bu günde onlara yaptıklarının karşılığını verecektir.
Melekler, Allah'ı küfreden kâfirleri Cehennem'e aşağılanmış cemaatler halinde sürerler. Cehennem'e geldiklerinde görevli melekler tarafından kapıları açılır ve onları azarlayarak karşılar ve şöyle derler: "Rabbiniz tarafından kendilerine indirilen ayetleri size okuyan, sizden olan rasûler gelmedi mi? İçindeki azabın şiddetinden dolayı sizi kıyamet günü ile karşılaşacağınız hakkında korkutmadılar mı?" Kâfirler bunu kendi nefislerinin aleyhine ikrar ederek: "Evet! Bunların hepsi oldu. Azap kelimesi kâfirler üzerine hak oldu. Biz de kâfirlerdendik." dediler.
Yüce Allah'ın rahmetinden ve Cehennem'den çıkmaktan ümit kesmeleri için aşağılanılarak kendilerine şöyle denilir: "İçinde ebedî kalacağınız Cehennem'in kapılarından girin. Hakka karşı kibirlenip böbürlenenlerin kalacakları yer ne çirkin ve kötüdür."
Melekler, Rablerinin emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınan takva sahibi Mü'minleri, kendilerine değer verilen topluluklar halinde şefkat ile Cennet'e doğru sevkederler. Cennet'e geldiklerinde onlara Cennet'in kapıları açılmış ve oradaki görevli melekler: "Kötü gördüğünüz ve size zarar verecek her şeyden selamette olun, kalpleriniz ve amelleriniz güzel olmuştur. İçinde ebedi kalacağınız Cennet'e girin." derler.
Mü'minler, Cennet'e girdiklerinde şöyle demişlerdir: "Rasûllerinin dili ile bize verdiği sözü yerine getiren Yüce Allah'a hamdolsun! Andolsun ki bize Cennet'e girmeyi vadetti ve bizi Cennet arazisine mirasçı kıldı. Burada dilediğimiz yerde konaklayacağız. Rablerinin yüzünü arzulayarak salih amelleri işleyenlerin mükâfatı ne güzeldir."
Melekler bu şahit olunan günde Arş'ı kuşatmış haldedirler. Kâfirlerin Allah Teâlâ'ya layık olmayan yakıştırmalarından Yüce Allah'ı tenzih ederler. Allah Teâlâ, bütün mahlûkatı arasında adaletle hükmetmiştir. İkram ettiklerine ikram etmiş, azap ettiklerine de azap etmiştir. Mü'min kullarına rahmetiyle ve kâfir kullarına da azabı ile hükmeden mahlûkatın Rabbine hamdolsun, denilir.