ﮛ
ترجمة معاني سورة الحجر
باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة
.
من تأليف:
فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام
.
ﰡ
Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar kitabın, apaçık Kur'an'ın ayetleridir.
Kâfirler (kıyamet günü) keşke Müslüman olsaydık diye temenni ederler.
Onları bırak da yesinler, eğlensinler, beklentileri onları oyalasın. Nasıl olsa öğrenecekler.
Biz, bilinen bir yazgısı olmadan hiçbir ülkeyi yok etmedik.
Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.
Dediler ki: "Ey kendisine Kur'an indirilen! Sen mutlaka bir delisin!"
“Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!”
Biz, melekleri ancak hakikatle indiririz. O zaman da o kâfirlere hiç mühlet verilmez.
Kur’an’ı şüphesiz biz indirdik. O’nu koruyacak olan da şüphesiz biziz.
Kesinlikle senden önce de, geçmiş toplumlara rasûller göndermiştik.
Onlara kendilerine gelen her rasûlle alay ediyorlardı.
İşte böylece biz onu, (yalanlamayı) suçluların (Mekkeli müşriklerin) kalplerine sokarız.
Onlar ona (indirilen kitaba) iman etmezler, oysaki evvelkilerin sünneti de böyle olup gitmiştir.
Onlara gökten bir kapı açsak da onlar oradan yukarı çıksalar bile...
Yine de: “Gözlerimiz perdelendi, belki de hepimiz büyülendik” derler.
Gökte burçlar (yıldızlar) var ettik ve onları bakanlar için süsledik.
Onu (göğü) kovulmuş şeytanlardan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onun da ardına açık (yakıcı) bir alev düşer.
Yeri de yaydık. Oraya sabit dağlar yerleştirdik. Orada her şeyden ölçüsü bilinen şeyler bitirdik.
Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız canlılar için geçimlikler kıldık.
Hazineleri bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Ancak biz onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.
Rüzgârları da (bulutlara yağmur) aşılayıcılar olarak gönderdik. Sonra gökten (buluttan) su indirdik de onunla sizleri suladık ve onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.
Doğrusu ancak biz, hayat verir ve de öldürürüz. Hepsinin sonrasında (herşeye )varis olanlar da bizleriz.
Sizden önce geçenleri bildiğimiz gibi sizden sonra gelecekleri de biliriz.
Şüphesiz yalnızca senin Rabbin onların hepsini bir araya toplayacak. Muhakkak O, hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
İnsanı kuru bir çamurdan, kara ve (rengi, kokusu değişmiş) bir balçıktan yarattık.
Daha önce de cinleri yakıp kavuran bir ateşten yaratmıştık.
Rabbin, meleklere şöyle demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, kara ve (rengi, kokusu değişmiş) balçıktan bir beşer yaratacağım."
Onu bir şekle sokup, ruhumdan üflediğim zaman onun için hemen secdeye kapanın.
Meleklerin hepsi de topluca ona secde etmişti.
Bundan bir tek İblis müstesnaydı. O, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçındı.
Allah: "Ey İblis, senin secde edenlerle beraber olmanı engelleyen nedir?" dedi.
"(İblis) Ben, kuru bir çamurdan, kara ve (rengi, kokusu değişmiş) bir balçıktan yarattığın bir beşere secde edecek değilim" dedi.
Allah dedi ki: Öyleyse ''Cennet'ten çık git. Sen artık kovuldun!.''
"Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir.”
İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver!” dedi.
Allah dedi ki: “O halde sen, kendisine mühlet verilenlerdensin.''
Vakti bilinen bir güne kadar.
İblis: “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, hepsini saptıracağım.''
Ancak, içlerinde ihlas sahibi kulların hariç.
(Allah Teâlâ:) "Bu benim gösterdiğim dosdoğru yoldur." dedi.
Senin, kullarım üzerinde hiçbir gücün yoktur, sana uyan azgınlar dışında.
Onların hepsine vadolunan yer Cehennem'dir.
Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan ayrılmış belli bir pay vardır.
Takva sahibi olanlar ise, Cennetlerde ve pınarlardadır.
Selametle ve güvenle girin oraya!
Biz, onların kalplerindeki tüm kini söküp attık. Onlar, kardeşler olarak karşılıklı koltuklarda otururlar.
Onlara, orada hiçbir yorgunluk yoktur. Ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
Kullarıma benim, çok mağfiret edici, çok merhametli olduğumu haber ver.
Azabıma gelince de o, çok acı veren bir azaptır.
Onlara İbrahim’in misafirlerinden (meleklerden) de haber ver.
Onun yanına girdikleri zaman ona: "Selam!" dediklerinde, o da onlara: “Biz, sizden korkuyoruz.” demişti.
Onlar: "Endişelenme, biz sana bilgin bir erkek evlat müjdeliyoruz." dediler.
İbrahim: “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi.
"Sana gerçeği müjdeliyoruz. Ümitsizliğe düşenlerden olma!" dediler.
O da: “Yoldan çıkmışlardan başka, Rabbinin rahmetinden kim ümidini keser ki?” dedi.
İbrahim, “Ey elçiler! O halde göreviniz nedir?” dedi.
"Biz, günahkâr bir topluma gönderildik.” dediler.
“Ancak Lût ailesi hariç (Onlar suçlu değillerdir). Kesinlikle onların hepsini bundan kurtaracağız.''
"Yalnız onun karısını kurtarmayacağız. Onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik.''
Elçiler (melekler) Lût’un ailesine gelince...
Lût onlara: "Doğrusu siz, hiç tanınmayan kimselersiniz" dedi.
Dediler ki: “Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik.”
“Biz, sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.”
''Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Hiçbiriniz arkaya bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) geçin gidin.''
Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: ''Sabaha çıkarken onların arkası/kökü kesilmiş olacak.''
Şehir halkı sevinerek geldiler.
Lût, dedi ki: “Şüphesiz bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin.”
"Allah’tan korkun da, beni utandırmayın!''
Onlar: "Biz sana insanları misafir etmeni yasaklamadık mı?" dediler.
Lût: "Eğer evlilik yapacaksanız, işte kızlarım!" dedi.
(Ey Muhammed!) Hayatına yemin olsun ki onlar sarhoşlukları içerisinde bocalayıp duruyorlar.
Derken güneşin doğuşu sırasında, o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi.
Böylece (şehrin) üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.
O (şehir, herkesin gelip geçtiği) bir yol üzerinde durmaktadır.
Şüphesiz bunda, Mü'minler için de bir işaret vardır.
(Şuayb'ın kavmi olan) Eyke halkı zalimlik etti.
Onlardan da intikam aldık. Her ikisi de hala görülüp, tanınan bir yol üzerindedirler.
Şüphesiz Hicr (Semud) halkı da peygamberleri yalanlamışlardı.
Onlara ayetlerimizi gönderdik ama onlardan yüz çevirmişlerdi.
Onlar, dağları oyarak evler yapıyorlardı. Güven içindeydiler.
Derken sabaha girdiklerinde onları da bir çığlık yakalayıverdi.
Kazandıkları onlara bir fayda sağlamadı.
Biz, gökleri, yeri ve arasındakileri ancak hak ile yarattık. Kıyamet elbette gelecektir. Sen (Ey Muhammed!) güzel bir şekilde affederek muamele et.
Elbette Rabbin, her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.
Sana, tekrarlanan yedi ayeti (Fatiha Suresi'ni) ve Kur’an-ı Azim'i verdik.
Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü’minlere (şefkat) kanadını indir.
De ki: ''Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım.''
Nitekim biz, (Kur'an'ı) kısımlara ayıranlara azabı indirmişizdir.
Onlar, Kur'an'ı kısım kısım ayırdılar. (Bir kısmına sihir, bir kısmına yalan dediler)
Rabbine andolsun ki, onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.
Bu yaptıklarından ötürü...
Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.
Elbette o alay edenlere karşı biz sana yeteriz.
Onlar Allah ile beraber başka bir ilah edinenlerdir. İleride öğrenecekler!
Onların söyledikleri şeyler sebebiyle göğsünün daraldığını bilmekteyiz.
Öyleyse hamd ile Rabbini tesbih et ve secde edenlerden ol!
Sana yakin/ölüm gelene kadar Rabbine ibadet et!