ﯲ
ترجمة معاني سورة الحاقة
باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - مجمع الملك فهد
.
من تأليف:
مجموعة من العلماء
.
ﰡ
ﮯ
ﰀ
Gerçekleşecek olan;
ﮱﯓ
ﰁ
(Evet) nedir o gerçekleşecek olan?
Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?
Semûd ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı.
Semûd'a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler.
Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.
Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
Şimdi sen, onlardan, orada kalmış herhangi bir şey görüyor musun?
Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.
Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık;
onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye.
Artık Sûr'a bir defa üflendiği,
yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman,
işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).
Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.
Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.
(Ey insanlar!) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.
Kitabı sağ tarafından verilen: "Alın, kitabımı okuyun;
doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum," der.
Hoşnut kalacağı bir hayat içindedir.
Artık yüce bir cennette
ﮱﯓ
ﰖ
o, meyveleri sarkmış,
(Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yiyin, için.
Kitabı sol tarafından verilene gelince, o: Keşke, der, bana kitabım verilmeseydi de,
hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!
Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi!
Malım bana hiç fayda sağlamadı;
saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.
ﯼﯽ
ﰝ
Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın;
sonra alevli ateşe atın onu!
Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!
Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi,
Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.
Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
Kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur.
Ancak günahkârların yediği...
Görebildikleriniz üzerine yemin ederim ki
ve göremedikleriniz.
Hiç şüphesiz o (Kur'an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.
Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!
Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!
(O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
Eğer o (Muhammed) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,
elbette onu kıskıvrak yakalardık.
Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).
Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.
Doğrusu o (Kur'an), takvâ sahipleri için bir öğüttür.
İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır
ve o, gerçekten kat'î bilginin ta kendisidir.
O halde,Yüce Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.