ﰡ
(Hâ, Mîm) Bu hususta benzer bir açıklama Bakara Suresi'nin başında zikredilmiştir.
Rasûlü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirilen Kur'an, kimsenin kendisine galip gelemediği Azîz ve kullarının faydasına olan şeyleri hakkıyla bilen Alîm olan Yüce Allah tarafından indirilmiştir.
Günâhkarların günahını bağışlayan, kullarından tevbe edenin tevbesini kabul eden, günahlarından tevbe etmeyene karşı azabı şiddetli olan ihsan ve lütuf sahibidir. Ondan başka (hak) ilah yoktur, kıyamet günü kullarının dönüşü yalnızca O’nadır. Onlara hakettiklerinin karşılığını verecektir.
Allah'ın birliğine ve rasûllerinin doğruluğuna delalet eden ayetleri ancak akıllarının fasitliğinden dolayı kâfir kimseler tartışır. Onlar için üzülme. Bol nimetler ve rızık içinde olmaları seni asla aldatmasın. Onlara mühlet verilmesi onlar için istidrâc ve tuzaktır.
Bunlardan önce Nuh kavmi ve onlardan sonra gelen topluluklar da yalanlamıştı. Bunun akabinde Âd, Semûd, Lût kavmi, Medyen ashabı ve Firavun da yalanlamıştı. Bu ümmetlerden her biri rasûllerini yakalayıp öldürmeye azmetmişlerdi. Hakkı yok etmek için elindeki batıl ile tartıştılar. Bu ümmetlerin hepsini kıskıvrak yakaladım. Onlara verdiğim cezamı düşün. O ceza çok şiddetli bir cezaydı.
Yüce Allah; bu yalanlayan ümmetlerin, helâk edilmesine hükmetti. -Ey Rasûl!- Rabbinin kâfirler hakkındaki; "Onlar Cehennemliklerdir." sözü gerçekleşmiştir.
-Ey Rasûl!- Rabbinin Arş'ını taşıyan melekler ve onun çevresinde bulunanlar, Rablerini O'na yaraşmayan şeylerden tenzih eder ve O'na iman ederler. Şöyle dua ederek Allah'a iman edenler için bağışlanma talep ederler: "Rabbimiz! İlmin ve rahmetin her şeyi kuşatmıştır. Günahlarından tevbe edenleri ve dinine tabi olanları bağışla. Cehennem ateşinin isabet etmesinden onları koru."
Melekler şöyle derler: "Rabbimiz! Kendilerine ebedi Cennetlere girmeyi vadettiğin Mü'minleri oraya koy. Onların babalarından, eşlerinden ve çocuklarından salih ameller işleyenleri de oraya koy. Sen, kimsenin kendisine galip gelemediği Azîz, takdirinde ve yönetmesinde Hakîm (hikmet sahibi) olansın.
Onları kötü amellerinden muhafaza eyle. Bundan dolayı onlara azap etme. Kıyamet günü kimi amellerinin kötülüklerinden dolayı azap etmekten korursan, ona rahmet etmiş olursun. Azaptan koruyan bu korunak ve Cennet'e koyan bu rahmet; eşi benzeri olmayan en büyük kurtuluştur.
Şüphesiz ki, kıyamet günü Cehennem'e girdikleri ve kendilerine öfkelenip lanet ettikleri zaman Yüce Allah'ı ve rasûllerini küfredenlere şöyle seslenilir: "Allah'ın size olan gazabı, sizin kendinize olan gazabınızdan daha şiddetlidir. Sizler dünyada Allah'a iman etmeye davet edilirdiniz de, O'nu küfrederdiniz ve O'nunla birlikte ilahlar edinirdiniz."
Günahlarını kabul etmeleri ve tevbe etmeleri kendilerine fayda vermeyeceği o zaman kâfirler günahlarını itiraf ederek şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi iki kere öldürdün. Hiçbir şey değildik ve bizi yoktan var ettin, hayat verip, yaşattıktan sonra tekrar öldürdün. Bizi yokluktan var ederek ve yeniden dirilterek iki kez hayat verdin. Bizler işlediğimiz günahları itiraf ediyoruz. Cehennem'den çıkarak dünya hayatına dönüp amellerimizi düzeltmek için izleyeceğimiz ve bizden razı olacağın bir yol var mıdır?"
Bu azap ile azap edilmenizin sebebi yalnızca Yüce Allah'a ve hiçbir kimseyi O'na ortak koşmamaya çağrıldığınızda bunu inkâr edip, O'na ortaklar koşmanızdır. Ve Allah ile beraber başka bir ortağa ibadet edildiğinde buna iman etmenizdir. Hüküm yalnızca Allah'ındır. Zatında, kadrinde ve mağlup etmesinde yüce ve yüksek olan, her şeyden büyük olandır.
Vahdaniyetine ve kudretine delil olması için nefislerinizdeki ve etrafınızdaki ayetlerini gösteren Yüce Allah'tır. Bitki, ekin ve diğer rızkınızı temin ettiğiniz şeylere sebep olması için bulutlardan yağmur suyunu O indirmiştir. Allah'ın ayetlerinden ancak ihlaslı bir şekilde tevbe ederek O'na yönelen kimse ibret alır.
-Ey Mü'minler!- Kâfirlerin hoşuna gitmese ve onları kızdırsa bile itaat ve duada ihlaslı bir şekilde O'na hiçbir varlığı şirk koşmadan yalnızca Allah'a dua edin.
O, ibadet ve duanın kendisine tahsis edilmesini hak edendir. O mahlûkatından ayrı, dereceleri yüksek olandır. O, Azim olan Arş'ın Rabbidir. Kullarından dilediğine kendilerinin yaşamaları ve diğerlerini yaşatmaları, öncekilerin ve sonrakilerin birbiri ile karşılaşacakları kıyamet günü ile insanları korkutmaları için ayetlerini indirmiştir.
O gün onlar ortaya çıkıp bir yerde toplanırlar. Onların zatlarından, amellerinden ve onlara verilecek karşılıklarından hiçbir şey Yüce Allah'a gizli kalmaz. Yüce Allah bugün; "Mülk kimindir?" diye sorar. O an sadece bir cevap vardır; "Hükümranlık, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tek olan Yüce Allah'ındır." el-Kahhâr; her şeye galip gelendir ve her şey O'na boyun eğmiştir.
Bugün her nefis işlediği amelin karşılığını bulacaktır. Hayır ise hayır, şer ise şer bulacaktır. Bugün zülüm yoktur. Çünkü Hâkim adaletli olan, Yüce Allah'tır. Şüphesiz ki Yüce Allah, kullarının amellerini kuşattığı için hesaplarını hızlıca görendir.
-Ey Rasûl!- Kıyamet günü ile onları korkut. O kıyamet günü yaklaşmış ve gelecektir. Her gelecek olan şey yakındır. O günün şiddetli korkusundan kalpler, o kimselerin boğazlarına kadar yükselir. Rahman'ın izin verdikleri hariç, onlardan hiçbiri konuşamaz ve konuşmadan sessizce beklerler. Kendi nefislerine şirk ve günah ile zulmedenler için o gün bir dost ya da yakın yoktur. Eğer ona şefaat edecek olduğu farz edilse, sözü dinlenecek bir şefaatçisi de yoktur.
Yüce Allah, bakanların gözlerindeki hainliği bilir ve kalplerin gizlediğini de bilir. Bunların hiçbirisi O'na gizli kalmaz.
Yüce Allah adaletle hükmeder. Yaptığı iyilikleri eksilterek ve kötülüklerini artırarak kimseye zulmetmez. Müşriklerin, Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleri ilahları hiçbir şeye hükmedemezler. Çünkü onlar hiçbir şeye malik değildirler. Yüce Allah, kullarının sözlerini hakkıyla işiten, niyetlerini ve amellerini hakkıyla görendir. Ona karşılık olarak onları mükâfatlandıracaktır.
Bu müşrikler yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden önceki geçmiş ümmetlerin sonlarının nasıl olduğunu düşünsünler. Muhakkak ki onların sonu çok kötü oldu. O ümmetler bunlardan daha güçlü idiler. Yapmış oldukları bina ile yeryüzünde onlardan daha fazla etkili oldular. Günahları sebebiyle Yüce Allah onları helâk etti. Yüce Allah'ın onları cezalandırmasına mani olacak kimseler de yoktu.
Onlara isabet eden bu azap, ancak Yüce Allah tarafından kendilerine rasûlleri apaçık deliller ve parıldayan hüccetler ile geldiği halde onların Allah'ı küfretmeleri ve rasûllerini yalanlamaları sebebiyle gelmiştir. Onlar ne kadar güç sahibi olsalar da Yüce Allah, onları yakalayıp helâk etmiştir. Şüphesiz Allah -Subhanehu ve Teâlâ-, kendisini küfredenlere ve rasûllerini yalanlayanlara karşı güçlü ve azabı çetin olandır.
Andolsun ki Musa'yı apaçık ayetlerimiz ve kesin deliller ile gönderdik.
Firavun'a, veziri Haman'a ve Karun'a gönderdik. Dediler ki: "Musa, iddia ettiği peygamberlikte yalancı bir sihirbazdır."
Musa, doğruluğuna delalet eden apaçık delilleri getirdiğinde Firavun şöyle dedi: "Onunla birlikte iman edenlerin oğullarını öldürün. Aşağılamak için kadınlarını hayatta bırakın. Müslümanların sayısını azaltmak için kâfirlerin kurdukları tuzak yok olmaya mahkum ve hiçbir tesiri yoktur."
Firavun şöyle dedi: "Bırakın beni! Musa'yı cezalandırmak için onu öldüreyim. Onu, benden kurtarması için Rabbine dua etsin. Ben onun Rabbine dua etmesini önemsemiyorum. Ben sizin yaşamış olduğunuz dininizi değiştirmesinden ya da öldürerek ve tahrip ederek yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." dedi.
Firavunun kendisini tehdit ettiğini öğrendiğinde Musa -aleyhisselam- şöyle dedi: "Ben, hakkı kabul etmeyen ve O'na iman etmeyerek kibirlenen, kıyamet gününe ve o gündeki hesap ve cezaya iman etmeyen kimseden benim Rabbim ve sizin de Rabbinize yönelip sığındım."
Firavun ailesinden olup Allah'a iman eden ve kavminden imanını gizleyen bir adam Musa -aleyhisselam-'ı öldürme konusunda kararlı olmalarını inkâr edip, şöyle dedi: "Rabbim Allah'tır demekten başka hiçbir suçu olmayan bir adamı mı öldüreceksiniz? Hâlbuki o, Rabbi tarafından gönderildiğine dair iddia ettiği şeyde doğruluğuna delalet eden apaçık kanıtlar ve deliller getirmiştir. Eğer onun yalancı olduğunu farz edersek yalanı kendi aleyhine döner. Eğer doğru söylüyor ise size vadettiği azabın bir kısmı gecikmeden başınıza gelecektir. Şüphesiz ki Yüce Allah; koyduğu sınırları aşan, Allah'a ve Rasûlüne iftira atan kimseyi hakka muvaffak kılmaz."
Ey Kavmim! Bugün Mısır topraklarında galip gelen kimseler olarak hükümranlık sizindir. Musa'yı öldürmemizden dolayı Allah'ın azabı başımıza gelse kim bize yardım eder?" Firavun şöyle dedi: "Görüş benim görüşüm, hüküm benim hükmümdür. Fesadı ve şerri def etmek için Musa'yı öldürmeyi uygun gördüm ve yine sizi hakkaniyete, doğru yola irşat ediyorum."
İman eden kimse nasihat ederek kavmine şöyle dedi: "-Eğer Musa'yı zulüm ve düşmanlıkla öldürürseniz- Geçmişte rasûllerine karşı (düşmanlık etmek için) birleşen ve bundan dolayı da Allah'ın kendilerini helâk ettiği toplulukların azabı gibi size de azap gelmesinden korkuyorum."
"Nûh, Âd, Semûd ve onlardan sonra gelen kavimler gibi küfre düşüp rasûllerini yalanlayanların başına gelenler gibi (sizlerin de başına azap gelecek). Yüce Allah, küfürleri ve rasûlleri yalanlamaları sebebiyle onları helâk etmiştir. Yüce Allah, kullarına zulmetmez. Ancak onlara günahlarının karşılığı olarak azap eder."
"Ey Kavmim! Kıyamet günü sizin adınıza korkuyorum. O gün insanlar akrabalık ve makamları sebebiyle birbirlerine seslenecektir. Onlar bu davranışın, o dehşetli günde kendilerine fayda sağlayacağını zannederler."
O gün Cehennem'den korkup arkanızı dönüp kaçarsınız. Sizi Allah'ın azabından koruyacak hiçbir engel yoktur. Allah'ın iman etmeye muvaffak kılmadığı ve rezil rüsva ettiği kimseyi hidayete erdirecek hiçbir kimse yoktur. Çünkü muvaffak kılma hidayeti yalnızca Yüce Allah'ın elindedir.
Andolsun Musa'dan önce de Yusuf size Allah'ın birliğine dair apaçık deliller ile gelmişti. Hâlâ onun getirdiklerini yalanlamakta ve şüphe duymaktasınız. (Yusuf) öldüğünde, şüpheniz ve kuşkularınız arttı. Şöyle dediniz: "Allah ondan sonra bir rasûl göndermeyecek." Sizin bu haktan sapmanız gibi, Yüce Allah sınırlarını aşan ve vahdaniyetinde/birliğinde şüphe duyan herkesi saptırır.
Kendilerine gelen hiçbir delil ve kanıt olmadan Allah'ın ayetlerini iptal etmek için tartışıp duran kimselerin bu yaptığı hem Allah katında, hem de Allah'a ve rasûllerine iman edenlerin yanında büyük bir gazap sebebidir. Yüce Allah; ayetlerini iptal etmek için hakkında tartışıp duran kimselerin kalplerini mühürlediği gibi, zorba ve hakka karşı kibirlenen kimselerin kalplerini de mühürler. Onları doğruya iletmez ve hayra yöneltmez.
Firavun, veziri Hâman'a dedi ki: "Ey Hâman! Benim için yüksek bir kule yap; belki yollara ulaşırım."
"Umulur ki göklerin yollarına ulaşırım. Böylece Musa'nın hak olduğunu iddia ettiği ilahına bakarım. Ben Musa'nın iddiasında yalancı olduğunu zannediyorum." Böylece Firavun'un Hâman'dan talep ettiği şeyi istediğinde yapmış oduğu kötü ameli kendisine süslü gösterildi. Ve hak yolundan dalalet yoluna döndürüldü. Firavun'un hilesi -içinde bulunduğu batılı izhar etmesi ve Musa'nın getirdiği hakkı batıl kılması- ancak hüsrandır. Çünkü çabalamasına rağmen döndüğü yer başarısızlık, hayal kırıklığı ve kesintisiz bedbahtlıktır.
Firavun'un ailesinden iman eden o adam kavmine nasihat ederek ve onları hak yola irşat ederek şöyle dedi: "Ey Kavmim! Bana uyun ki, sizi doğru yola ileteyim ve hakkı göstereyim."
"Ey Kavmim! Bu dünya hayatı geçici lezzetler ile faydalanma yeridir. Dünyadaki bu yok olacak meta sizi aldatmasın. Ahiret hayatı ve içindeki nimetler ebedî ve kesintisiz olan yerleşilecek ve ikamet edilecek yerdir. Yüce Allah'a itaat ederek onun için amel edin. Ahiret hayatı yerine dünya hayatınızla meşgul olup, ahiret hayatı için amel işlememekten sakının."
Kim kötü bir ameli işlerse ancak misli karşılığında ceza görür. Cezası artırılmaz. Allah'a ve rasûllerine iman edip, Allah'ın vechini isteyerek, salih amel işleyen erkek yahut kadın kimseler böyle güzel özelliklere sahiptirler ve kıyamet günü Cennet'e gireceklerdir. Yüce Allah, orada hazırladığı meyve ve kesintiye uğramayacak nimetleri ile hesapsız bir şekilde onları rızıklandıracaktır.
Ey Kavmim! Dünya hayatında ve ahirette Allah'a iman ve salih amel ile sizleri hüsrana uğramaktan kurtuluşa çağırırken, ne diye siz beni Allah'ı küfretmeye O'na asi olmaya ve ateşe girmeye çağırıyorsunuz?
"Allah'a karşı kâfir olmamı ve O'nunla birlikte kendisine ibadet etmenin yanlış olduğunu bildiğim başka bir ilaha ibadet etmemi umarak beni batılınıza çağırıyorsunuz. Ben ise sizi hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Aziz/mutlak güç sahibi ve çok bağışlayıcı olan Allah'a iman etmeye çağırıyorum."
Gerçek şu ki, kendisine iman ve itaat etmeye çağırdığınız şeyin, dünyada ve ahirette çağırmaya değer bir tarafı yoktur. Kendisine dua edene icabet edemez. Hepimiz yalnızca Yüce Allah'a döneceğiz. Şüphesiz küfür ve günahlarda haddi aşanlar kıyamet günü ateşe girecek kimselerdir ve oradan ayrılmayacaklardır.
Onun nasihatini reddettiler. Bunun akabinde şöyle dedi: "Sizin için yaptığım nasihati hatırlayacaksınız. Onu kabul etmediğiniz için dövünüp duracaksınız. Ben bütün işlerimi yalnızca Yüce Allah'a havale ederim. Yüce Allah'a, kullarının işlediği amellerden hiçbir şey gizli kalmaz."
Yüce Allah, Musa'yı öldürmek istediklerinde kötü hilelerinden onu muhafaza etti. Firavun ailesini ise suda boğulma azabı kuşattı. Yüce Allah dünyada onu (Firavun) ve askerlerinin tamamını suda boğdu.
Öldükten sonra sabah akşam kabirlerinde ateşe sunulurlar. Kıyamet günü içinde bulundukları küfür, yalanlama ve Allah yolundan alıkoyma sebebiyle Firavun'a tabi olanları daha şiddetli ve büyük bir azaba sokun denilir.
-Ey Rasûl- Ateş ehlinden kendilerine tabi olunanlar ile tabi olanların birbirleri ile tartıştıkları zamanı hatırla! Zayıf olanlar büyüklük taslayanlara şöyle derler: "Şüphesiz ki, dünyada iken sapıklıkta size uymuş kimselerdik. Şimdi Allah'ın azabının bir kısmını üstlenerek bizden giderebilir misiniz?"
Büyüklük taslayıp kendilerine tabi olunanlar: "Bizler -tabi olan ya da olunanlar olarak- ateşteyiz. Bizden hiç kimse başka birisinin azabının bir kısmını üstlenemez. Şüphesiz Yüce Allah, kulları arasında hüküm vermiştir. Herkese hak ettiği azabı da vermiştir."
Tâbi olanlar ve kendilerine tabi olunup ateşte azap görmüş kimseler Cehennem'de görevli meleklere, ateşten çıkmaktan ve tevbe etmek için dünya hayatına tekrar döndürülmekten ümitlerini kesmiş bir şekilde şöyle derler: "Rabbinize dua edin de bu devamlı olan azabı bir gün olsun bizden hafifletsin."
Cehennem bekçileri kâfirlere cevap vererek şöyle derler: "Peygamberleriniz size sapasağlam ve apaçık deliller getirmemiş miydi?" Kâfirler: "Evet, bize sapasağlam ve apaçık deliller getirdiler." Cehennem bekçileri onlarla alay ederek derler ki: "Öyleyse kendiniz yalvarın, bizler kâfirlere şefaatçı olmayız." Kâfirlerin ettiği dua, küfürleri sebebi ile onlardan kabul edilmediği için zayi olmuş ve geçersizdir.
Şüphesiz ki biz peygamberlerimize, Allah'a ve rasûlerine iman edenlere dünyada sahip oldukları delilleri güçlü kılıp, ortaya çıkararak ve düşmanlarına karşı onları destekleyerek yardım ederiz. Kıyamet günün de ise onları Cennet'e koyarız. Peygamberler, melekler ve Mü'minlerin (dinin) tebliğ edilip ulaştırıldığı hakkında ve bu ümmetlerin bunu yalanladığına şahitlik etmesinden sonra dünyada iken onlara husûmet edenleri ateşe sokarak cezalandırırız.
Küfür ve günahlarla kendi nefislerine zulmeden kimselere, zulümlerinden dolayı sundukları mazeretleri fayda vermez. O gün onlar, Yüce Allah'ın rahmetinden kovulmuşlardır. Ahirette elem dolu azaba çarptırılacak olmalarından dolayı kötü yurt da onlar içindir.
Andolsun ki Musa'ya İsrailoğuları'nın kendisi ile hakkı bulacakları ilmi verdik. Tevrat'ı, İsrailoğulları arasında nesillerden nesillere miras olarak bırakacakları bir kitap kıldık.
Hak yolunda hidayet rehberi ve akıl sahipleri için bir öğüttür.
-Ey Rasûl!- Kavminin seni yalanlamasına ve sana verdikleri eziyetlere sabret. Rabbinin sana yardım ve destek sözü, üzerinde şüphe olmayan bir hakikattir. Günahlarından dolayı bağışlanma dile. Sabah ve akşam Rabbini hamd ile tesbih et.
Hiçbir delil ve kanıt olmaksızın Allah'ın ayetlerini iptal etmek için çaba sarfedip tartışanlar var ya, işte onları buna götüren; hakka karşı tekebbür etme ve üstün olma arzularıdır. Ancak onlar istedikleri bu üstün olma arzusuna ulaşamayacaklardır. -Ey Rasûl!- Yüce Allah'a sığın. Şüphesiz ki O, kullarının söylediklerini hakkıyla işiten, yaptıklarını hakkıyla görendir. Bunlardan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Bütün bunlarla ilgili olarak onlara karşılıklarını verecektir.
Göklerin ve yerin yaratılması, genişliği ve ihtişamı insanların yaratılışından daha azametlidir. Göklerin ve yerin büyüklüğüne rağmen onları yaratmaya kadir olan, hesaplarını görüp karşılıklarını vermek için kabirlerden ölüleri diriltip yeniden yaratmaya da kâdirdir. Ancak insanların büyük bir çoğunluğu bunu bilmez, bundan ibret almaz ve apaçık olmasına rağmen yeniden dirilişe dair bunu delil kabul etmezler.
Gören ile görmeyen hiçbir zaman eşit değildir. Yüce Allah'a iman edip rasûllerini tasdik eden ve güzel (salih) amel işleyenler, fasit bir itikatla ve günahlarla amellerini kötüleştiren kimselerle denk değildir. Çok az düşünüyorsunuz. Eğer düşünseydiniz, iki grup arasındaki farkı bilir ve Yüce Allah'ın rızasını umarak iman edip salih ameller işleyenlerden olmak için çaba sarfederdiniz.
Şüphesiz ki, Yüce Allah'ın hesap ve karşılıkları vermek için ölüleri dirilteceği kıyamet günü kuşkusuz gelecektir, bunda şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu onun geleceğine iman etmezler. Bundan dolayı ahiret için hazırlık yapmazlar.
-Ey insanlar!- Rabbiniz şöyle buyurdu: "İbadet ve duada beni birleyin. Bana dua etmenizi severim, sizi bağışlar ve rahmet ederim. Yalnızca bana ibadet etme hususunda kibirlenenler, kıyamet günü zelil ve aşağılanmış olarak Cehennem'e gireceklerdir."
Yüce Allah, sekinet bulup istirahat etmeniz için geceyi karanlık kılan ve çalışmanız için de gündüzü aydınlık kılandır. Şüphesiz Yüce Allah, insanlara açık ve gizli olan nimetlerini bol bol vererek onlara karşı büyük lütuf sahibidir. Fakat insanların çoğu kendilerine vermiş olduğu nimetlerden dolayı Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'ya şükretmezler.
Nimetleri ile size lütufta bulunan Allah'tır. O, her şeyin yaratıcısıdır, O'ndan başka yaratıcı yoktur. Ondan başka hak mabud (ilah) yoktur. Nasıl olur da O'na ibadet etmekten yüz çevirerek hiçbir fayda ve zarar sağlamaya malik olmayan şeylere ibadet ediyorsunuz.
Nasıl ki bunlar Allah'a iman etmekten ve yalnızca O'na ibadet etmekten döndürülüyorsa, her zaman ve mekânda Allah'ın birliğine delalet eden ayetlerini inatla inkâr edenler de döndürülürler. Hakkı bulamazlar ve doğru yola da muvaffak kılınmazlar.
-Ey insanlar!- Yeri sizin için yerleşim alanı olması için hazırlayan, başınıza düşmesini engellemek için gökyüzünü sağlam bir bina kılan Yüce Allah'tır. Analarınızın rahimlerinde size şekil verip, şeklinizi en güzel yapan ve lezzetli helal yemeklerle sizi rızıklandırandır. Bu nimetlerle sizi rızıklandıran Rabbiniz Allah'tır. Bütün mahlûkatın Rabbi olan Allah ne yücedir. Onların Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'dan başka Rabbi yoktur.
O; hayat sahibidir, ölümsüzdür. O'ndan başka hak mabud (ilah) yoktur. Yalnızca O'nun vechini kastederek istek ve ibadet duası ile O'na dua edin. Hiçbir mahlûkatını O'na ortak koşmayın. Hamd, mahlûkatın Rabbi olan Allah'a mahsustur.
-Ey Rasûl!- De ki: "Bana kendilerine ibadet etmenin batıl olduğuna dair apaçık delil ve kanıtlar geldiği zaman Rabbim -Azze ve Celle- Allah'tan başka taptığınız ve fayda ya da zarar veremeyen bu putlara ibadet etmemi bana yasak etti. Yüce Allah, yalnızca kendisine ibadet ile itaat etmemi bana emretti. O bütün mahlûkatın Rabbidir. Onların Allah'tan başka Rableri yoktur."
O; babanız Adem'i topraktan yaratan, sonra onun ardından sizin yaratılışınızı meniden, meniden sonra kan pıhtısından sonra da annelerinizin karınlarından küçük bebekler olarak çıkarandır. Sonra bedenin güçlü kuvvetli olduğu bir yaşa ulaşırsınız. Sonra ihtiyarlayana kadar yaşayıp büyürsünüz. Aranızdan bazıları bundan önce de vefat eder. Allah'ın ilminde belirli bir zamana ulaşırsınız, bundan bir şey eksiltip artıramazsınız. Umulur ki, Allah'ın kudretine ve birliğine delalet eden bu apaçık delil ve hüccetlerden istifade edersiniz.
O, yaşatma ve öldürme yalnızca kendi elinde olan Allah'tır. Herhangi bir işin olmasını dilediği zaman sadece ol der, o da oluverir.
-Ey Rasûl!- Apaçık olmasına rağmen Allah'ın ayetlerini yalanlayıp, bu ayetler hakkında tartışanları görmedin mi? Onlar, apaçık olmasına rağmen haktan yüz çeviriyorlar ve onların haline şaşırıyorsun.
Kur'an'ı ve elçilerimizle birlikte hak olarak gönderdiklerimizi yalanlayanlar, bu yalanlamalarının neticesinin ne olacağını öğrenecek ve kötü sonu göreceklerdir.
Boyunlarında zincir ve ayaklarında prangalar olduğu halde nereye varacaklarını çok iyi bilirler. Azap Zebaniler'i (Melekleri) onları çekip sürüklerler.
Kaynaması şiddetli olan suya doğru sürüklenirler, sonra da ateşte yakılacaklardır.
Sonra onları azarlamak ve kınamak için şöyle denilir: Kendilerine ibadet ederek ortak koştuğunuz sözde ilahlarınız nerede?
Allah'tan başka edindiğiniz hani o fayda ya da zarar veremeyen putlarınız (nerede)? Kâfirler şöyle cevap verirler: "Bizden uzaklaştılar, onları göremiyoruz. Bilâkis dünyada ibadeti hak eden şeye ibadet etmiyormuşuz." Bunların saptırması gibi Yüce Allah da her zaman ve mekânda kâfirleri haktan böyle saptırır.
Onlara şöyle denilir: "Çarptırıldığınız o azap, içinde bulunduğunuz şirke sevinmeniz ve sevinçte aşırıya gitmeniz sebebiyledir."
"İçinde ebedi kalacağınız Cehennem'in kapılarından girin. Hakka karşı büyüklük taslayanların yatacağı yer ne kötüdür!"
-Ey Rasûl!- Kavminin seni yalanlamasına ve eziyetlerine sabret. Allah'ın sana vadettiği üzerinde şüphe olmayan haktır. Bedir'de olduğu gibi onlara vadettiğimiz bazı şeyleri sen hayatta iken sana göstereceğiz ya da bundan önce seni vefat ettireceğiz. Kıyamet günü yalnız bize döndürülecekler. Yapmış oldukları amellerin karşılığını onlara vereceğiz. Ve onları içinde ebedî kalacakları ateşe sokacağız.
-Ey Rasûl!- Andolsun ki, senden önce nice rasûlleri kavimlerine gönderdik. Onları yalanlayıp eziyet ettiler. Ancak rasûller onların yalanlamalarına ve eziyetlerine sabrettiler. Bu rasûllerden sana kıssalarından bahsettiklerimiz de var, bahsetmediklerimiz de. Hiçbir rasûlün, Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın dilemesi olmadan kavmine bir mucize getirmesi düşünülemez. Kâfirlerin kavimlerine mucizeleri getirmeyi önermesi zulümdür. Allah'ın emri fetih ya da rasûller ile kavimleri arasında adaletle hükmedilmesi hususunda geldiğinde, onların aralarında hüküm verilir ve kâfirler helâka uğrar. Rasûller ise kazanan kimseler olurlar. Bu durumda kulların arasında hükmedildiğinde -küfürleri sebebiyle kendilerini helâk olmaya sürükleyen batıl ehli- hüsrana uğrar.
Yüce Allah; deve, inek ve koyunu bazısına binip, bazısının da etinden yemeniz için yaratmıştır.
Bu hayvanlarda sizin için her asırda yenilenen bir çok faydalar bulunmaktadır. Nefislerinizde arzuladığınız bazı ihtiyaçlarınıza bunlar vasıtasıyla ulaşırsınız. Bu ihtiyaçların başında karada ve denizde yolculuk etmek gelir.
Allah -Subhanehu ve Teâlâ- kudretine ve birliğine delalet eden ayetlerini size gösteriyor. O'nun ayetlerinin olduğunu kabul ettikten sonra Yüce Allah'ın hangi ayetlerini inkâr ediyorsunuz?
Bu yalanlayanlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden önce gelip yalanlayan kavimlerin akıbetleri nasıl oldu düşünüp taşınsınlar. O geçmiş ümmetler onlardan servet olarak daha varlıklı, daha güçlü ve yeryüzünde bıraktıkları eserleri daha sağlamdı. Fakat elde ettikleri kuvvetleri Yüce Allah'ın helâk eden azabı geldiğinde onlara bir fayda sağlamadı.
Peygamberleri onlara apaçık deliller ile geldiğinde onları yalanladılar. Peygamberlerinin getirdiğine, muhalefet eden ilimlerine sarılıp ondan razı oldular. Peygamberlerinin kendilerini korkuttuğu ve alay ettikleri o azap onları yakalayıverdi.
Azabımızı gördükleri zaman kabul etmelerinin kendilerine fayda vermediği zaman ikrar ederek şöyle dediler: "Yalnızca Yüce Allah'a iman ettik. O'nun dışında ibadet ettiğimiz putları ve ortakları inkâr ettik."
Azabımızın indiğini gördükleri vakit iman etmeleri onlara fayda vermedi. Azap kendilerine indiğinde fayda vermemesi Yüce Allah'ın kulları hakkında süre gelen kanunudur. Kâfirler, Allah'ı küfretmeleri ve azap kendilerine tayin edilmeden önce tevbe etmemeleri sebebi ile kendi nefislerini helâka sürükleyerek azap indiğinde hüsrana uğradılar.