ترجمة سورة مريم

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة
ترجمة معاني سورة مريم باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة .
من تأليف: فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام .

Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.
Bu, Rabbinin Zekeriya kuluna olan merhametinin zikredilmesidir.
Hani o, Rabbine gizlice yalvarmıştı.
O, şöyle demişti: "Rabbim! Şüphesiz kemiklerim zayıflayıp gevşedi ve ağarmış saçıyla başım yaşlılık aleviyle tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiç bir zaman bedbaht olmadım."
"Ben arkamdan gelecek yakınlarım için endişeliyim. Karım ise kısırdır, bana katından bir evlat bağışla."
"Bana da Yakupoğulları'na mirasçı olsun. Rabbim onu razı olacağın bir kimse kıl."
“Ey Zekeriya! Gerçekten biz sana Yahya adında bir oğul müjdeleriz. Bundan önce kimseye bu adı vermemiştik.”
“Rabbim! Hanımım kısır ve ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olur ki?”dedi.
(Melek) Dedi ki: “Öyle. (Ama) Rabbin buyurdu ki: Bu, benim için pek kolaydır. Çünkü sen daha önce bir şey değilken seni yarattım.”
Zekeriyya: “Rabbim, öyleyse bana (çocuğumun olacağına) bir işaret ver.” dedi. Allah da: “Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır.” dedi.
Derken Zekeriya mabedden halkının karşısına çıktı ve onlara “Sabah akşam (Allah’ı) tesbih edin!” diye işaret etti.
“Ey Yahya! Kitabı tam bir kuvvetle tut.” Biz ona daha çocukken hikmeti verdik.
Katımızdan bir merhamet ve arınmışlık vermiştik. O takva sahibiydi.
Ana babasına karşı itaatkârdı. Büyüklük taslayan ve isyankâr bir kimse değildi.
Doğduğu gün, öldüğü gün ve yeniden dirileceği gün ona selam olsun.
Kitapta Meryem’i de an! Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında inzivaya çekilmişti.
Sonra onlarla kendi arasında bir perde germişti. Derken biz ona ruhumuzu (Cebrail’i) gönderdik. Ona tam bir insan suretinde göründü.
Meryem: “Senden Rahman’a sığınırım, eğer takvâ sahibi bir kimse isen” dedi.
Cebrail: “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim.” dedi.
Meryem: “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.
Cebrail: “Evet, öyle! Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir.” dedi.
Böylelikle ona gebe kaldı da böylece onunla ıssız bir yere çekildi.
Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. “Keşke bundan önce ölseydim de büsbütün unutulup gitmiş olsaydım!” dedi.
Bunun üzerine (İsa) Onun (Meryem'in) altından şöyle seslendi: “Üzülme, Rabbin senin alt tarafından bir su arkı kılmıştır.”
''Hurma ağacını kendine doğru silkele ki, sana taze hurma dökülsün.''
Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan; “Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım.” de!
Onu taşıyarak kavmine götürdü: “Ey Meryem! Gerçekten sen görülmedik bir iş yaptın” dediler.
"Ey Harun’un kızkardeşi! Baban kötü birisi değildi, annen de iffetsiz değildi." dediler.
Bunun üzerine (çocuğu) işaret etti. "Onlar da biz, beşikteki bir çocukla nasıl konuşabiliriz?" dediler.
Dedi ki: "Muhakkak ben Allah’ın kuluyum. Bana o kitabı vermiş ve beni nebî kılmıştır."
"Nerede olursam olayım beni mübarek kıldı ve yaşadığım müddetçe namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti."
“Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı.”
“Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm olsun.”
İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa hak söze göre budur.
Allah’ın çocuk edinmesi olacak bir şey değildir. O, bundan münezzehtir. Bir işe hükmettiğinde ona yalnızca “Ol!” der, o da oluverir.
Şüphesiz Allah, benim de sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (sadece) O’na ibadet edin. Dosdoğru yol budur.
Fırkalar, kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler. Büyük bir günü görüp yaşayacakları için kâfirlerin vay haline.
Bize gelecekleri gün, ne kadar iyi işitecek, ne kadar da iyi görecekler! Ama bugün o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.
Onları işin hükme bağlanacağı hasret günüyle uyar! Onlar (dünyada bu hususta) gaflet içindedirler ve onlar iman etmezler.
Arza ve üzerindekilere elbet biz mirasçı oluruz ve yalnız bize döndürülürler.
Kitapta İbrahim’i de an. O son derece doğru sözlü bir peygamberdi.
"Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin ibadet ediyorsun?" dedi.
"Babacığım! Gerçekten sana gelmeyen ilim bana gelmiştir. Hadi bana uy da seni dosdoğru bir yola ileteyim."
"Babacığım! Şeytan'a ibadet etme! Çünkü Şeytan Rahman’a asi olmuştur."
“Babacığım, doğrusu Rahman’ın azabı sana dokunur da şeytanın velisi olursun, diye korkarım.”
"Ey İbrahim! Benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer bundan vazgeçmezsen seni elbette taşlarım. Uzun bir müddet benden uzak dur." dedi.
İbrahim: "Selam olsun sana!" dedi. "Senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Zira o bana çok merhamet edip lütfeder."
“Ben sizi de, sizin Allah’tan başka taptıklarınızı da terk ediyorum. Yalnız Rabbime dua ediyorum. Rabbime dua etmekle bedbaht olmayacağımı ümit ederim.''
Onlardan ve Allah’tan başka ibadet ettikleri (ilahlardan) uzaklaşınca, O’na İshak’ı ve Yakub’u bahşettik. Hepsini de peygamber yaptık.
Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk. Onlar için yüce bir doğruluk dili var ettik (güzel bir söz ile anılmalarını temin ettik).
Kitapta Musa’yı da an. Şüphesiz o, ihlâsa erdirilmiş bir rasul ve bir peygamberdi.
Ona, Tûr dağının sağ tarafından seslendik ve kendisi ile konuşmak için kendimize yaklaştırdık.
O’na rahmetimizden kardeşi Harun’u peygamber olarak bağışlamıştık.
Kitapta İsmail’i de an. O, sözüne sadıktı ve rasûl bir peygamber idi.
Ailesine namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbinin yanında razı olunan birisiydi.
Kitapta İdris'i de an. Gerçekten o çok doğru sözlü bir peygamberdi.
Biz onu yüce bir makama yükselttik.
İşte onlar, Adem’in ve Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın soyundan gelen, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerden ve İbrahim’in, İsrail'in/Yakub'un soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara Rahman’ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
Ama onların ardından namazı zayi eden ve şehvetlerine uyan bir nesil geldi. İşte onlar gayy ile karşılaşacaklardır.
Ancak tevbe edip, iman ederek salih amel işleyenler, işte bunlar Cennet'e girecekler ve hiçbir şekilde haksızlığa uğramayacaklardır.
Rahman’ın kullarına gayb ile vaat ettiği Adn cennetlerine (gireceklerdir). Onun vaadi şüphesiz yerine gelecektir.
Orada boş söz işitmezler. Ancak selam (işitirler). Ve orada, sabah akşam kendilerine ait rızıkları vardır.
İşte kullarımızdan takvâ sahibi olanlara miras olarak vereceğimiz cennet budur.
Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdeki, arkamızdaki ve bunların arasındaki her şey O’na aittir. Rabbin unutmuş değildir.
O; göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O halde sadece O’na ibadet et ve ibadet etmede sabırlı, sebatkâr ol. O’nun hiç adaşının/benzerinin olduğunu biliyor musun?
İnsan: “Ben öldükten sonra mı diriltilip çıkarılacakmışım?” der.
İnsan, daha önce hiçbir şey değilken kendisini yarattığımızı hiç düşünmüyor mu?
Rabbine andolsun ki, onları ve Şeytanları bir araya toplayacağız ve sonra onları diz üstü çökmüş vaziyette Cehennem'in çevresinde hazır bulunduracağız.
Sonra her bir topluluktan, Rahman’a karşı en isyankâr olanları mutlaka çekip çıkaracağız.
Sonra biz ona (Cehennem'e) girmeye kimlerin en layık olduğunu daha iyi bilmekteyiz.
Sizden ona uğramayacak kimse yoktur. Bu Rabbinin yapmayı üzerine aldığı kesin bir hükmüdür.
Sonra, takva sahiplerini kurtaracağız, zalimleri de orada dizüstü çökmüş olarak bırakacağız.
Ayetlerimiz kendilerine apaçık bir şekilde okunduğu zaman, kâfir olanlar, iman edenlere; "İki gruptan hangisi makam bakımından daha iyi ve topluluk bakımından daha güzeldir?" dediler.
Biz onlardan önce mal, mülk ve görünüm bakımından daha güzel olan nice nesilleri helâk ettik.
De ki: “Kim sapıklıkta ise Rahman ona verdiği mühleti uzattıkça uzatır. Nihayet kendilerine vaat olunanı, ya azabı yahut kıyameti göreceklerinde hangisinin makamca daha kötü ve askerce daha zayıf olduğunu bileceklerdir."
Allah hidayete erenlerin hidayetini arttırır. Kalıcı olan salih ameller ise sevap bakımından da Rabbin yanında hayırlıdır, âkıbetçe de daha hayırlıdır.
Ayetlerimiz hakkında kâfir olup; “Bana elbette mal ve evlat verilecek!” diyen kimseyi gördün mü?
O gaybı mı tanık oldu, yoksa Rahman’dan bir söz mü almış?
Hayır! Biz, onun söylediklerini yazacağız ve azabını arttırdıkça arttıracağız.
Onun söylemekte olduğuna (mal ve çocuklarına) biz mirasçı olacağız. O tek başına bize gelecek.
Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.
Hayır! O ilahlar, onların kendilerine yaptığı ibadeti inkâr edecekler ve onlara karşı olacaklardır.
Bilmez misin ki biz şeytanları kâfirler üzerine salarız da onları alabildiğine (isyana) kışkırtırlar.
O halde onlar için acele etme. Biz onların günlerini sayıp duruyoruz.
O gün, muttakileri konuk olarak Rahman’ın huzurunda toplarız.
Günahkârları ise susuz olarak Cehennem'e süreriz.
Rahman’ın katında söz almış olanlardan başka hiçbir kimse şefaat edemez.
Onlar: "Rahman, bir çocuk edindi." dediler.
Andolsun ki siz, pek çirkin bir şey söylediniz.
Bu söz yüzünden neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp yerle bir olacaktı.
Rahman’a çocuk iddiasında bulundular.
Hâlbuki Rahman’a bir çocuk edinmek yakışmaz.
Göklerde ve yerde kim varsa hepsi Rahman’ın huzuruna ancak kul olarak gelir.
O, onların hepsini (ilmi ile kuşatmış) ve onları bir bir saymıştır.
Hepsi de ona kıyamet günü tek olarak gelecektir.
Muhakkak iman edip, salih amel işleyenlere Rahman bir sevgi verecektir.
Muttakileri müjdelemen ve inatçı bir kavmi uyarman için, bu Kur’an’ı senin dilin ile kolaylaştırdık.
Onlardan önce nice nesilleri yok ettik. Onlardan hiçbirini hissediyor veya onlara ait en küçük bir ses işitiyor musun?
Icon