ترجمة معاني سورة الزخرف
باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة
.
من تأليف:
فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام
.
ﰡ
Apaçık kitaba andolsun ki.
Biz onu anlayasınız diye Arapça Kur’an kıldık.
O, katımızdaki ana kitaptadır/Levh-i Mahfuz'dadır. Pek yüce ve hikmet doludur.
Siz azgınlık eden bir toplumsunuz diye şimdi o zikri (uyarı dolu Kur'an'ı) bir yana mı bırakalım?
Biz, öncekiler arasında nice peygamberler gönderdik.
Onlara bir nebi geldikçe muhakkak onunla alay ederlerdi.
Biz onlardan kuvvet itibarı ile daha çetin olanları helak ettik. Öncekilerin misali daha önce geçmiştir.
Onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan: "Onları, Azîz ve Alîm olan (Allah) yarattı." derler.
O, yeryüzünü size beşik yapan ve gideceğiniz yere ulaşasınız diye sizin için orada yollar var edendir.
O, gökten bir ölçüyle su indirendir. Onunla ölü bir beldeyi canlandırdık. Siz de işte böyle çıkarılacaksınız.
O bütün çiftleri yaratmış ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etmiştir.
Ta ki onların üstüne binerken Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve şöyle diyesiniz: "Emrine boyun eğdirerek bunları, bizim hizmetimize veren (Allah'ı) tesbih ve takdis ederiz. Yoksa biz bunlara güç yetiremezdik."
Ve biz elbette Rabbimize döneceğiz."
(diyesiniz)
(Böyleyken) kullarından O'na bir kısım (kız çocuk) isnat ettiler. Doğrusu insan apaçık bir nankördür.
Yoksa (Allah) yarattıklarından kendine kızlar edindi de oğulları size mi seçti?
Oysa onlardan birine Rahman'a isnat ettiği (kız çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilir.
Süs içinde yetiştirilip mücadelede açık olmayanı mı (Allah'a yakıştırıyorlar)?
Rahman’ın kulları olan melekleri dişi saydılar. Onların yaratılışlarına mı şahit oldular? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve onlara sorulacaktır.
"Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." dediler. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar, sadece yalan söylemektedirler.
Yoksa daha önceden onlara bir kitap verdik de, onlar o kitaba mı tutunuyorlar?
Bilâkis şöyle dediler: "Biz, atalarımızı bir din üzerinde bulduk ve onların izinde dosdoğru gitmekteyiz."
Senden önce de hangi kasabaya bir uyarıcı gönderdiysek mutlaka oranın şımarık varlıklıları böylece: “Biz atalarımızı bir din üzere bulduk ve muhakkak bizler onların izlerine uyanlarız” demişlerdir.
“Ya ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirdi isem de mi” dedi. Onlar: "Biz, sizinle gönderilene kâfir kimseleriz." dediler.
Bunun üzerine biz de onlardan intikam aldık. Bir bak! Yalanlayanların akıbeti nasıl oldu?
Hani İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: "Ben sizin ibadet ettiklerinizden beriyim/uzağım."
"Ancak beni yaratan müstesna. Muhakkak O, bana hidayet edecektir."
Bunu, ardından geleceklere devamlı kalıcı bir söz olarak bıraktı ki, insanlar (tevhid dinine) dönsünler.
Evet! Onları ve atalarını, kendilerine hak/Kur'an ve (her şeyi) apaçık (açıklayan) bir rasûl gelinceye kadar nimetlendirdim.
Onlara hak geldiği zaman: "Bu bir sihirdir, biz ona küfreden kimseleriz." dediler.
"Bu Kur’an, iki şehrin büyüklerinden bir adama indirilmeli değil miydi?" dediler.
Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyor? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların (dünyada) topladıklarından daha hayırlıdır.
Eğer insanlar (küfürde birleşen) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman'a küfredenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.
Kapılarını ve arkalarına yaslandıkları koltukları da.
Ve (daha nice) çekici süsler de (verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise, senin Rabbinin katında takva sahipleri içindir.
Kim Rahman'ın zikrinden yüz çevirirse, ona bir Şeytan sararız da o Şeytan artık onun yakın dostu olur.
Şüphesiz bu Şeytanlar; onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
Nihayet, o bize geldiği zaman: "Keşke benimle senin aranda doğu ve batı kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü bir dostmuşsun!" derler.
O gün bu (pişmanlık) size bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz, zulmettiniz. Azapta da artık ortaksınız.
Şimdi, sağıra sen mi işittireceksin veya kör olan ve apaçık sapıklıkta bulunan kimseye sen mi hidayete ileteceksin?
Biz, seni alıp götürsek de onlardan yine intikam alacağız.
Yahut onları tehdit ettiğimiz azabı sana gösteririz, çünkü biz onlara güç yetirenleriz.
Sen, sana vahyolunana sımsıkı tutun. Çünkü sen, dosdoğru bir yol üzerindesin!
Şüphesiz bu Kur’an; sana ve kavmine bir şereftir, ondan sorguya çekileceksiniz.
Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize sor. Rahman’dan başka ibadet edilecek ilâhlar kılmış mıyız?
Musa’yı ayetlerimizle Firavun’a ve kavminin ileri gelenlerine göndermiştik: "Şüphesiz ben, alemlerin Rabbinin rasûlüyüm." dedi.
Onlara ayetlerle geldiği zaman bunlara gülüp geçmişlerdi.
Onlara gösterdiğimiz her ayet, bir evvelkinden daha büyük idi. Belki dönerler diye onları azabımızla yakalamıştık.
Bunun üzerine dediler ki: "Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim için Rabbine dua et. Çünkü biz artık hidayeti kabul edeceğiz."
Fakat biz azabı üzerlerinden kaldırınca hemen verdikleri sözü bozdular.
Firavun kavmine seslenerek: "Ey kavmim! Mısır’ın ve altımda akan şu ırmakların mülkü bana ait değil mi? Bunu görmüyor musunuz?"
"Yoksa ben, şu hakir ve neredeyse konuşamayan adamdan daha iyi değil miyim?"
Ona altın bilezikler verilmeli veya onunla birlikte yakınında yer alan (yardımcı) melekler gelmeli değil miydi?
O kavmini küçümsedi onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavimdi.
Onlar bizi öfkelendirdikleri zaman, onların hepsini suda boğarak onlardan intikam aldık.
Böylece onları sonradan geleceklere (ibret olarak) selef ve örnek kıldık.
Meryem oğlu bir misal olarak verilince hemen senin kavmin bundan dolayı bağrışıp çağrışmaya koyuldu.
"Bizim ilahlarımız mı daha iyidir; yoksa o mu?" dediler. Bunu sana sadece tartışmak için söylüyorlar. Zaten onlar, kavgacı bir toplumdur.
O, yalnızca kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur.
Eğer dileseydik, yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler var ederdik.
Şüphesiz o (İsa), kıyamet için bir ilimdir/delildir. O halde, kıyametten yana bir şüpheniz olmasın. Bana uyun. Dosdoğru yol budur.
Şeytan sakın sizi saptırmasın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
İsa, apaçık delillerle geldiği zaman şöyle demişti: "Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah’tan sakının ve bana itaat edin."
"Şüphesiz Allah; benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na ibadet edin! Doğru yol budur."
Fırkalar/gruplar, aralarında (İsa hakkında) anlaşmazlığa düştüler. O acı günün azabına uğrayacak zalimlerin vay haline.
Onlar, farkında olmadıkları bir anda ansızın kendilerine gelecek kıyametten başka bir şey mi bekliyorlar?
O gün, takva sahibi olan kimselerden başka bütün dostlar birbirine düşmandır.
Ey kullarım, bugün size bir korku yoktur, siz üzülmezsiniz de.
Onlar ki, ayetlerimize iman etmişler ve teslim olmuşlardır.
Siz ve eşleriniz ağırlanmış olarak sevinç içinde girin Cennet'e!
Etraflarında altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin zevk aldığı her şey vardır. Siz, orada ebedî kalacak olanlarsınız.
Yapmakta olduklarınız dolayısıyla sizin varis olduğunuz Cennet işte budur!
Orada sizin için bir çok meyveler vardır, onlardan yersiniz.
Suçlular/günahkârlar ise Cehennem azabında ebedîdirler.
Onlardan (azap) hafifletilmeyecek ve orada onlar ümitlerini kaybetmiş kimselerdir.
Onlara biz zulmetmedik, fakat onlar kendi kendilerine zulmettiler.
"Ey Malik! Rabbin işimizi bitirsin." diye haykırırlar. O da: "Siz, kalıcısınız!" der.
Size hakkı getirmiştik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmamıştınız.
Onlar (size hile kurmakta) işi sağlama aldıklarını mı düşünüyorlar? İşte biz de işi sağlam tutuyoruz.
Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır! Elçilerimiz de onların yanında yazıyorlar.
De ki: "Eğer Rahman’ın bir oğlu olsaydı, ona ibadet edenlerin ilki ben olurdum."
Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların vasıflandırmalarından münezzehtir.
Bırak onları, kendilerine vadedilen güne kavuşuncaya kadar dalsınlar ve oynaya dursunlar.
O gökte de ilâh olandır/ibadet olunandır, yerde de ilâhtır/ibadet olunandır. O Hakîmdir, Alîmdir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü kendisine ait olan ne yücedir. Kıyamet saatinin ilmi O’nun katındadır ve O’na döndürüleceksiniz.
Allah'ı bırakıp da dua/ibadet ettikleri (ilahlar) şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır.
Onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan, elbette “Allah” derler. Buna rağmen (haktan) nasıl çeviriliyorlar?
(Rasûlullah'ın:) "Ya Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir." demesini de (Allah biliyor).
Şimdilik sen onlara aldırma/yüz çevir ve selam de. Yakında bilecekler.