ترجمة سورة النساء

الترجمة التركية - مجمع الملك فهد
ترجمة معاني سورة النساء باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - مجمع الملك فهد .
من تأليف: مجموعة من العلماء .

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde hakkıyle gözeticidir.
  Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır.
Eğer yetim kızlar hakkında âdil davrânamamaktan korkarsanız, (onların yerine) sizin için uygun olan kadınlarla ikiye, üçe ve dörde kadar evlenin. Eğer (aralarında) adaletli davranamamaktan korkarsanız, bir tane ile yahut elinizin altındaki (cariyeler) le yetinin; bu, haksızlık etmemeniz için daha elverişlidir.
  Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile (cömertçe) verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin.
  Allah'ın geçiminize dayanak kıldığı mallarınızı aklı ermezlere (reşit olmayanlara) vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
  Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.
Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır; ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Gerek azından, gerek çoğundan belli bir hisse ayrılmıştır.
  (Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunursa bundan, onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.
  Geriye eli ermez, gücü yetmez çocuklar bıraktıkları takdirde (halleri ne olur) diye korkacak olanlar (yetimlere haksızlık etmekten) korkup titresinler; Allah’tan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.
  Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.
  Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.
Eğer zevcelerinizin çocuğu yoksa, onların terkettikleri (miras)nin yarısı sizindir. Eğer varsa, terkettiklerinin dörtte biri size aittir. Bunlar, vasîyyet ettikleri çıktıktan ve borç ödendikten sonra (kalan mal üzerinden) dır. Eğer sizin çocuğunuz olmamışsa, terkettiklerinizin dörtte biri zevceler içindir. Eğer çocuğunuz varsa, terkettiğinizin sekizde biri onlara aittir. Bunlar ana vasiyet ettikleri çıktıktan ve borç ödendikten sonra (geri kalan için) dır. Eğer bir erkeğe veya bir kadına, anası, babası ve çocukları olmaksızın (kelâle) olarak vâris olunursa ve onun bir erkek, yahut bir kız kardeşi bulunuyorsa, onlardan her birine altıda bir hisse vardır Eğer onlar bundan daha çok iseler hepsi de, üçte bir hisseye ortaktırlar. Keza bu taksim de, (mirasçılara zarar vermeyecek şekilde) vasiyet olunan çıktıktan ve borç ödendikten sonra (kalan mal üzerinden) dır. Bunlar, Allah tarafından size vasiyet edilen (hüküm) lerdir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir; Halîm'dir.
   Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur.
   Kim Allah'a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.
Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye, yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin.
İçinizden fuhuş yapan her iki tarafa ceza verin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlara ceza verip eziyet etmekten vazgeçin; çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden ve çok bağışlayandır.
Allah'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden hemen tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder; Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.
Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca «Ben şimdi tevbe ettim» diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.
Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.
Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alır mısınız?
  Vaktiyle siz birbirinizle haşir neşir olduğunuz ve onlar sizden sağlam bir teminat almış olduğu halde onu nasıl geri alırsınız?
  Geçmişte olanlar bir yana, babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin; çünkü bu bir hayasızlıktır, iğrenç bir şeydir ve kötü bir yoldur.
  Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla (nikâhlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahzur yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
  (Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (yeni bir miktar üzerinde) karşılıklı anlaşmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah, her şeyi hakkıyle bilendir; mutlak hüküm sahibidir.
İçinizden, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilmektedir. Hep aynı köktensiniz (insanlık bakımından aranızda fark yoktur). Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartı ve sahiplerinin izni ile onları (cariyeleri) nikâhlayıp alın, mehirlerini de maruf (normal) ölçüler içinde (gönül hoşnutluğu ile) verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının yarısı (uygulanır). Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.
   Allah size (bilmediklerinizi) açıklamak ve sizi, sizden önceki (iyi)lerin (hak) yoluna iletmek ve sizin günahlarınızı bağışlamak istiyor. Allah hakkıyla bilicidir, yegâne hikmet sahibidir.
  Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister; şehvetlerine uyanlar (kötü arzuların esiri olanlar) ise büsbütün yoldan çıkmanızı isterler.
  Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır.
  Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin ve birbirinizi (Haksız yere) öldürmeyin. Şüphe yoktur ki Allah, size karşı çok merhametlidir.
Her kim bunu düşmanlık ve zulüm maksadıyla yaparsa, (bilsin ki) onu ateşe sokacağız. Bu ise Allah’a göre çok kolaydır.
  Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere (Cennet'e) sokarız.
Allah'ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah'tan lütfunu isteyin; şüphesiz Allah herşeyi hakkıyla bilmektedir.
Ana-babanın ve yakın akrabanın bıraktıkları mala (vâris olsunlar diye kadın ve erkek) her biri için vârisler kıldık. Yeminlerinizle bağlandığınız kimselere de hisselerini verin. Şüphe yoktur ki Allah, her şeye şahittir.
(Bazı hususlarda) Allah'ın, erkekleri kadınlardan üstün yaratması ve erkeklerin mallarıyla (kadınlara) nafaka temin etmeleri dolayısıyla, erkekler kadınlara hâkimdirler (onların emirleridirler). İyi kadınlar, (kocalarına) itaat eden, Allah'ın korunmasını emretmesi dolayısıyla da [karı koca arasındaki evliliğe âit] gizlilikleri koruyan kadınlardır, itaatsizliklerinden korktuğunuz kadınlar ise, onlara va'z-u nasihatte bulunun; (fayda etmezse) yataklarında yalnız bırakın; (onun da faydası olmazsa, usulünce) onları dövün. Eğer size itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphe yoktur ki Allah, çok yücedir; çok büyüktür.
  Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.
  Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.
İşte o kimseler, hem cimrilik ederler; hem de insanlara cimriliği emrederler ve Allah'ın lûtfu kereminden kendilerine verdiği şeyi gizlerler. Biz, o kâfirler için zelîl edici bir azâp hazırladık.
  Allah'a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını, insanlara gösteriş için sarfedenler de (ahirette azaba duçâr olurlar). Şeytan bir kimseye arkadaş olursa, ne kötü bir arkadaştır o!
  Allah'a ve ahiret gününe iman edip de Allah'ın kendilerine verdiğinden (O'nun yolunda) harcasalardı bu, aleyhlerine mi olurdu? Allah onların durumunu hakkıyla bilmektedir.
  Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Kulun yaptığı iş, eğer bir kötülük ise onun cezasını adaletle verir.) İyilik olursa onu katlar (kat kat arttırır), kendinden de büyük mükâfat verir.
  Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak!
  Küfür yoluna sapıp peygamberi dinlemeyenler o gün yerin dibine batırılmayı temenni ederler ve Allah’tan hiçbir haberi gizleyemezler.
  Ey iman edenler! Siz sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken de yolcu olan müstesna gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz abdest bozmaktan geldiği, yahut da kadınlarla münâsebette bulunduğunuz ve su da bulamadığınız takdirde temiz bir toprağa teyemmüm edin; sonra da, yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah çok affedici ve çok bağışlayıcıdır.
  Kendilerine Kitap'tan nasip verilenlere baksana! Sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar!
  Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir.
Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) «İşittik ve karşı geldik», «dinle, dinlemez olası», «râinâ» derler. Eğer onlar «İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet» deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar (fayda verecek bir imanla iman etmezler).
  Ey kendilerine kitap verilmiş olanlar! Biz, bir takım yüzleri belli belirsiz edip arkalarına döndürmeden, yahut onları, cumartesi adamları gibi lânetlemeden önce (davranarak), nezdinizde bulunan (Tevrat)'ı tasdik etmek için indirdiğimiz (Kur'an)'e iman edin; Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir.
  Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.
  Kendilerini temize çıkaranlar (yahudilere) a ne dersin! Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl payı kadar haksızlık görmez.
  Bak, (kendilerini temize çıkaran yahudiler) nasıl da Allah üzerine yalan uyduruyorlar; apaçık bir günah olarak bu (onlara) yeter!
  Kendilerine Kitap'tan nasip verilenleri görmedin mi? Sihre, putlara ve şeytanlara iman ediyorlar, sonra da kâfirler için: «Bunlar, Allah'a iman edenlerden daha doğru yoldadır» diyorlar!
 Bunlar, Allah’ın lânetlediği kimselerdir; Allah'ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye asla gerçek bir yardımcı bulamazsın.
   Yoksa onların mülkten (hükümranlıktan) bir nasipleri mi var? Öyle olsaydı (kendi cimrilikleri sebebiyle) insanlara bir çekirdek üzerindeki kırıntıyı dahi vermezlerdi.
   Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara hased mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna Kitab'ı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.
Onlardan bir kısmı İbrahim’e inandı, kimi de ondan yüz çevirdi; (onlara) kavurucu bir ateş olarak cehenem yeter.
  Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah, şüphesiz Azîz'dir, Hakîm'dir.
İman edip salih amel işleyenleri ise, içinde ebediyen kalmak üzere girecekleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onları koyu (tatlı) bir gölgeye koyarız.
Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işiten ve hakkıyla görendir.
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Rasûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.
Sana indirilene (Kur'âna) ve senden önce indirilen (kitap) lere inandıklarını iddia eden (şu münafık) kimseleri görmüyor musun? Aslında (fesad ve dalâlet kaynağı olan) tâğûtu inkar etmekle emrolundukları halde, yine de onun önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları, (dönüşü olmayan) uzak bir sapıklığa düşürmek istiyor.
  Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitab'a) ve Rasûl'e gelin (onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.
Fakat kendi elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir musibet gelip çattığı zaman, nasıl da "iyilikten ve ara bulmaktan başka bir şey istemedik" diye Allah'a yemîn ederek sana geliyorlar.
İşte böylelerinin kalplerinde ne olduğunu Allah (çok iyi) bilir! Onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle.
  Biz her peygamberi Allah'ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Halbuki onlar, kendilerine zulmettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileselerdi ve Peygamber de onlar için (Allah'tan) mağfiret dileseydi, Allah'ı, tövbeleri çok kabul edici ve çok bağışlayıcı olarak bulurlardı.
  Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet göstermedikçe îman etmiş olmazlar.
  Eğer onlara, kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın, diye emretmiş olsaydık, içlerinden pek azı müstesna, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, onlar için hem daha hayırlı hem de (imanlarını) daha pekiştirici olurdu.
O zaman elbette kendilerine nezdimizden büyük mükâfat verirdik.
  Ve onları dosdoğru bir yola iletirdik.
  Kim Allah'a ve Rasûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!
İşte bu lütuf Allah'tandır. Her şeyi hakkıyla bilici olarak Allah yeter.
  Ey iman edenler! Tedbirinizi alın; bölük bölük savaşa çıkın, yahut (gerektiğinde) topyekün savaşın.
  İçinizden bazıları vardır ki (cihad konusunda) pek ağırdan alırlar. Eğer size bir felâket erişirse: «Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım» der.
  Eğer Allah'tan size bir lütuf erişirse sanki sizinle onun arasında (zahirî) bir dostluk yokmuş gibi «Keşke onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir başarı kazansaydım!» der.
  O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.
  Size ne oldu da Allah yolunda ve «Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!» diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!
  İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tâğut (bâtıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yoktur ki, şeytanın hilesi zayıftır.
  Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir grup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da «Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?» dediler. Onlara de ki: «Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.»
  Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa «Bu Allah'tan» derler; başlarına bir kötülük gelince de «Bu senden» derler. (Ey Muhammed!) Onlara de ki: "Hepsi de Allah'tandır". Bu kavme ne oluyor ki, hiç söz anlamıyorlar.
  Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara peygamber olarak gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.
  Kim Rasûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!
  «Başüstüne» derler, ama yanından ayrılınca onlardan bir kısmı, senin dediğinden başkasını gizlice kurar. Allah da onların gizlice kurduklarını yazar. Sen onlara aldırma ve Allah'a dayan; sana vekil olarak Allah yeter.
Hâla Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onun içinde pek çok çelişki bulurlardı.
  Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar, halbuki onu, Rasûl'e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz.
  Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.
  Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur. Allah, her şeye hakkıyla kadirdir.
Bir selâm ile selâmlandığınız zaman, ondan daha güzeliyle selâm verin, yahut aynıyla mukabele edin. Şüphe yoktur ki Allah, her şeyin hesabını hakkıyla görendir.
Allah'tan başka ilâh yoktur. O sizi, gerçekleşmesinde hiçbir şüphe bulunmayan kıyamet günü muhakkak toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?
Size ne oldu da münafıklar hakkında (ihtilâfa düşüp) iki grup oluyorsunuz? Halbuki Allah onları kendi ettikleri yüzünden baş aşağı etmiştir (küfürlerine döndürmüştür). Allah'ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı kimse için (kurtuluşa) asla bir yol bulamazsın.
Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin de küfür işleyip kendileriyle bir olmanızı arzu etmektedirler. Bu itibarla onlar, Allah yolunda hicret etmedikçe, onlardan (herhangi bir) dost edinmeyin. Eğer (hicret etmekten) yüzçevirirlerse, bulduğunuz yerde onları tutun ve öldürün. Onlardan ne bir dost ve ne de bir yardımcı edinin.
Ancak sizinle aralarında anlaşma bulunan bir kavme sığınanlara, yahut sizinle veya kendi kavimleriyle dövüşmek istemediklerinden göğüsleri daralıp size katılanlara dokunmayın. Eğer Allah dileseydi onları sizin üzerinize musallat eder, onlar da sizinle dövüşürlerdi. Yok eğer sizden uzaklaşırlar, sizinle dövüşmezler ve barışı size bırakırlarsa, bu takdirde Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol açmamıştır.
  Hem sizden hem de kendi toplumlarından emin olmak isteyen başkalarını da bulacaksınız. Bunlar her ne zaman fitneye götürülseler ona baş aşağı dalarlar (daldırılırlar). Eğer sizden uzak durmaz, sulh teklif etmez ve ellerini çekmezlerse onları yakalayın, rastladığınız yerde öldürün, işte onlar üzerine sizin için apaçık yetki verdik.
Bir mü'minin bir mü'mini, hata dışı öldürmesi olmaz. Eğer bir kimse bir mümini hataen öldürürse, (cezası) mü'min bir köle âzâd etmek ve öldürülenin ailesine o ailenin sadaka olarak bağışlamaması halinde teslim edilen bir diyettir. Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması gerekir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.
  Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.
  Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek «Sen mümin değilsin» demeyin. Çünkü Allah’ın nezdinde sayısız ganimetler vardır. Önceden siz de böyle iken Allah size lütfetti; o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Müminlerden özür sahibi olanlar dışında oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vadetmiştir, ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.
   Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
(Hicreti terketmek sebebiyle) Kendilerine yazık eden kimselere melekler, (Dîninizden ne ile meşgul oldunuz?)" derler. Onlar: "Biz, yeryüzünde (sayıları ve güçleri bizden çok olan müşrikler sebebiyle, dînin gereklerini yapmaktan) âciz kalan kimselerdik" diye cevap verirler, (Melekler de:) "Allah'ın arzı geniş değil miydi ki; oraya hicret etseydiniz?" derler. İşte bunların barınacakları yer Cehennem'dir. O ne kötü bir yerdir.
Erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan (kâfirler yüzünden hicret etmekten gerçekten) âciz kalıp da bir çareye gücü yetmeyenler ve bir yol bulamayanlar böyle değildir.
   İşte bunları, umulur ki Allah affeder; Allah çok affedicidir, bağışlayıcıdır.
Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek bir çok güzel yer ve bolluk (imkân) bulur. Kim Allah ve Rasûlü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükâfatı Allah'a düşer. Allah da çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.
İçlerinde bulunup da onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir grup da seninle beraber namaza dursunlar; silâhlarını da (yanlarına) alsınlar. Secde ettiklerinde arkanıza geçip (düşmana karşı orada) bulunsunlar. Sonra namazı kılmamış olan diğer grup gelsin ve seninle beraber kılsınlar; onlar da tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
  Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakti belli olarak farz kılınmıştır.
Düşman topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da, sizin çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah'tan, onların ümit etmedikleri şeyleri umuyorsunuz. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.
  Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma!
Ve Allah’tan mağfiret iste, şüphe yoktur ki Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
Kendi nefislerine hainlik eden kimseler için de mücadele etme. Allah, şüphesiz, hainliği âdet edinmiş günâhkârları sevmez.
(Bunlar, hainliklerini) insanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler. Halbuki geceleyin, O’nun razı olmadığı sözü düzüp kurarken O, onlarla beraber idi. Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) çepeçevre kuşatmıştır.
Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut onlara kim vekil olacak?
Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı, çok merhametli bulur.
Kim bir günâh kazanırsa, onu ancak kendisi için kazanmış olur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.
Kim kasıtlı veya kasıtsız bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak ki, büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
Allah'ın sana lütfu ve esirgemesi olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın lütfü sana gerçekten büyük olmuştur.
Bir sadakayı, yahut bir iyiliği, yahut ta insanlar arasını düzeltmeyi emredenlerinki dışında, gizli gizli konuşup fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Her kim bunu sırf Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla yaparsa, ona büyük mükâfat vereceğiz.
  Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve Cehennem'e sokarız; o ne kötü bir yerdir.
Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.
(Müşrikler) Allah'tan başka, yalnız dişi (lerin isimlerini verdikleri put) lere dua edip yalvarırlar. İnatçı şeytandan başkasına da duâ etmezler.
  Allah onu (şeytanı) lânetlemiş; o da; «Yemin ederim ki, kullarından belli bir pay edineceğim» demiştir.
"Ve onları mutlaka (doğru yoldan) saptıracak, boş umutlarla oyalayacağım. Onlara emredeceğim ki; (Putları için) hayvanların kulaklarını yarsınlar; ve yine emredeceğim ki, Allah'ın yarattığını değiştirip bozsunlar". İşte kim, Allah’ı bırakıp da (bu inatçı) şeytanı dost edinirse, apaçık bir hüsrana uğramış olur.
  (Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir, halbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir.
  İşte onların yeri cehennemdir; ondan kaçıp kurtulacak bir yer de bulamayacaklardır.
Îman edenler ve salih amel işleyenler ise, onları, içinde ebediyyen kalacakları, (ağaçları) altından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Allah, (bu söylenenleri) hak bir söz olarak vâdetti. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?
(Kurtuluş) ne sizin boş hayallerinizle ve ne de kitap ehlinin boş hayalleriyle olur. Her kim bir kötülük işlerse, o yüzden cezalandırılır. O kimse, kendisi için, Allah'tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulabilir.
Erkek olsun, kadın olsun, her kim de mümin olarak salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.
İşlerini en iyi yapan kimse olarak, Allah'a kendisini teslim eden ve dosdoğru olarak İbrahim'in dînine tabi olan kimseden, dîn yönünden daha güzel kim vardır? Zira Allah, İbrahim'i (kendisine) dost edinmişti.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah her şeyi kuşatmıştır. (Hiçbir şey O'nun ilim ve kudretinin dışında kalamaz).
Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki, onlara ait hükmü size Allah açıklıyor: Kitap'ta, kendileri için yazılmışı (mirası) vermeyip nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlar, çaresiz çocuklar ve yetimlere karşı âdil davranmanız hakkında size okunan âyetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır). Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir.
  Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.
Eğer (eşler) birbirinden ayrılırsa Allah, bol nimetinden her birini zenginleştirir (diğerine muhtaç olmaktan kurtarır); Allah'ın lütfu geniş, hikmeti büyüktür.
Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size, Allah'tan korkmanızı emrettik. Eğer küfrederseniz (biliniz ki) göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır. Ve Allah, (kullarından) müstağnîdir, ziyadesiyle hamd olunmaya da lâyıktır.
Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter.
Ey insanlar! Allah dilerse sizi yokluğa gönderip başkalarını getirir; Allah buna kadirdir.
Kim dünya mükâfatını isterse (bilsin ki) dünyanın da ahiretin de mükâfatı Allah katındadır. Allah, hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.
Ey îman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, sizin şahitlik ettiğiniz kimselere Allah daha yakındır. Nefsin heveslerine uyup adaletten şaşmayın. Eğer (şehadette) dilinizi eğer büker, yahut (ondan tamamen) yüz çevirirseniz, şüphe yoktur ki Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdârdır.
  Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkar ederse, son derece büyük bir sapıklığa düşmüş olur.
  İman edip sonra inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.
  Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele!
  Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.
  O (Allah), Kitap'ta size şöyle indirmiştir ki: Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri Cehennem'de bir araya getirecektir.
Sizi gözetleyip duranlar, eğer size Allah'tan bir zafer (nasip) olursa, «Sizinle beraber değil miydik?» derler. Kâfirlerin (zaferden) bir nasipleri olursa (bu sefer de onlara), «Sizi yenip (öldürebileceğimiz halde öldürmeyip) müminlerden korumadık mı?» derler. Artık Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir ve kâfirler için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir.
Münafıklar, Allah'a hile yapmaya kalkışıyorlar; halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar; Allah'ı da çok az zikrederler.
(Mü'minler ile kâfirler arasında) gidip gelmekte (tereddüt etmekte) dirler.Ne (tam olarak) onlara, ne de (tam olarak) bunlara temayül ederler. Allah, kimi doğru yoldan saptırmışsa artık onun için (hakka giden) bir yolu asla bulamazsın.
  Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
  Şüphe yok ki münafıklar Cehennem'in en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.
  Ancak tevbe edip hallerini düzeltenler, Allah'a sımsıkı sarılıp dinlerini (ibadetlerini) yalnız onun için yapanlar başkadır. İşte bunlar (gerçekte) müminlerle beraberdirler ve Allah müminlere yakında büyük mükâfat verecektir.
Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin! Allah, şükredenlerin mükâfatını fazlasıyla veren, her şeyi hakkıyle bilendir.
Allah, zulme uğrayanIarınki dışında, çirkin sözün alenen söylenmesinden hoşlanmaz. Allah, her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.
  Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya bir kötülüğü (açıklamayıp) affederseniz, şüphesiz Allah da çok bağışlayıcıdır. Her şeye hakkıyla kadirdir.
  Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip «Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız» diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu;
  işte gerçekten kâfirler bunlardır ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.
  Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara (gelince) işte Allah onlara bir gün mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
  Ehli kitap (Tevrât ehli yahûdiler) senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Onlar Mûsâ’dan, bunun daha büyüğünü istemişlerdi de, «Bize Allah’ı apaçık göster» demişlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı. Bilâhare kendilerine açık deliller geldikten sonra buzağıyı ( ilah ) edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ'ya apaçık delil (ve yetki) verdik.
Söz vermeleri sebebiyle (ve verdikleri sözde durmalarını sağlamak için) Tûr'u Üzerlerine kaldırmıştık; onlara: "Kapıdan secde ederek girin", keza yine onlara: "Cumartesi günü avlanarak haddi aşmayın" demiş, bu hususlarda kendilerinden bir de sağlam söz almıştık.
  Sözlerinden dönmeleri, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve «Kalplerimiz kılıflanmıştır (kapalıdır)» demeleri sebebiyle (onları lânetledik, türlü belâlar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir;) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler.
(Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de, Îsâ’yı) inkar etmeleri ve Meryem’e büyük bir iftirada bulunmalarıdır.
(Ayrıca) "Biz, Allah'ın peygamberi Meryem oğlu Îsâ Mesîh'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürmüşler ve ne de asmışlardır; fakat kendilerine öyle gösterilmiştir. Bu hususta görüş ayrılığına düşenler, işin doğrusundan şüphe içindedirler ve zanna tâbi olmaktan başka hiçbir bilgileri yoktur. Şu var ki onlar, Îsâ'yı kesinlikle öldürmemişlerdir.
Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, Azîz'dir, Hakîm'dir.
Şüphe yoktur ki, kitap ehlinden olan her ferd, ölümünden önce mutlaka Îsâ'ya îman edecek, o da kıyâmet günü, onlar aleyhine (şehadette bulunan) bir şâhid olacaktır.
Yahudîlerin büyük günahlar işlemelerinden kaynaklanan bir zulüm yüzünden ve birçok kimseyi Allah'ın yolundan saptırmaları,
kendilerine yasaklandığı halde faizi almaları ve insanların mallarını haksız yolla yemeleri yüzünden, kendilerine helâl kılınmış olan temiz nimetleri onlara haram kıldık ve onlardan kâfir olanlar için de acı bir azâp hazırladık.
Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz.
Biz Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbâta (torunlara), Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yunus’a, Harun'a ve Süleyman’a vahyettik. Davud’a da Zebûr'u verdik.
Daha önce (kıssalarını) sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere de vahyettik. Allah, Mûsâ'ya da hitabederek (onunla) konuştu.
Keza (gönderilen) peygamberlerden sonra, insanların, Allah'a karşı (özür olarak ileri sürebilecekleri) bir delilleri bulunmaması için müjdeleyen ve korkutan peygamberler gönderdik. Allah, Azîz'dir, Hakîm'dir.
Bununla beraber Allah, sana indirdiği Kur'ân'a şâhidlik eder ki, onu bizzat kendi ilmiyle indirmiştir. (Buna) melekler de şâhidlik ederler. Şâhid olarak Allah yeter.
İnkâr eden ve (başkalarını da) Allah yolundan alıkoyanlar şüphesiz doğru yoldan çok uzaklaşmışlardır.
  İnkâr edip zulmedenleri Allah asla bağışlayacak değildir. Onları doğru yola iletecek de değildir.
(Onları ileteceği yol) ancak, içinde ebediyyen kalacakları Cehennem yoludur. Bu da, Allah'a göre çok kolaydır.
  Ey insanlar! Rasûl size Rabbinizden hakkı (Kur'ân'ı ve hak dini) getirmiştir. (Bunda şüphe yoktur), O halde, kendi iyiliğiniz için (ona) iman edin. Eğer inkâr ederseniz, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz hepsi Allah'ındır. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.
Ey kitap ehli! Dîninizde (Allah'ın koyduğu sınırları aşarak) aşırı gitmeyin ve Allah a karşı hak olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih Îsâ, sadece Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine îman edin. "(İlâhlar) üçtür" demeyin. Kendi hayrınıza olmak üzere (bu teslis safsatasından) vazgeçin. Zira Allah tek bir ilahtır. O, bir oğul sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olan her şey O'nundur (O'nun tarafından yaratılmıştır). Vekîl olarak Allah yeter.
  Ne Mesîh ve ne de Allah'a yakın melekler, Allah'ın kulu olmaktan geri dururlar. O'na kulluktan geri durup büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında huzuruna toplayacaktır.
  İman edip salih ameller işleyenlere (Allah) ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan edecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve kibirlenenlere gelince onlara acı bir şekilde azap edecektir. Onlar da kendileri için Allah'tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı asla bulamayacaklardır.
  Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.
  Allah'a iman edip O'na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf (deryası) içine daldıracak ve onları kendisine varan dosdoğru yola iletecektir.
Senden fetva isterler. De ki: «Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası halkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kız kardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kız kardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kız kardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size (hükümlerini böyle) açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.»
Icon