ترجمة سورة النساء

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم
ترجمة معاني سورة النساء باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم .
من تأليف: مركز تفسير للدراسات القرآنية .

Ey İnsanlar! Rabbinizden korkun. O, sizi tek bir nefisten -babanız Adem'den- yarattı. Adem'den de hanımını, anneniz Havva'yı yarattı. O ikisinden birçok erkek ve kadını yeryüzünün dört bir yanına yaydı. Kendisi adına birbirinizden istekte bulunup; Allah adına şöyle yapmanı istiyorum dediğiniz Allah’a karşı gelmekten korkun. Sizi birbirinize bağlayan akrabalık bağını da koparmaktan korkun. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir. Amellerinizden hiçbirisi O'na gizli kalmaz. Bilakis onları tek tek sayar ve size karşılığını verir.
-Ey Veliler!- Yetimlere (büluğ çağına ermeden babalarını kaybeden çocuklar) büluğ çağına erip yetişkin olduklarında mallarını tam olarak verin. Yetimlerin mallarından kıymetli güzel olanları alıp, bunun karşılığında kendi mallarınızdan değersiz, kalitesiz olanları verip helal ile haramı değiştirmeyin. Yetimlerin mallarını alıp kendi mallarınıza katıp (yemeyin). Şüphesiz bu Allah katında büyük bir günahtır.
3Eğer, velisi olduğunuz yetim kızlar ile evlenip onların hakkı olan mehiri az vermek yada onlara kötü muamele etmek gibi davranışlarla adaletsizlik etmekten korkarsanız, onları bırakın ve onların dışında diğer temiz (namuslu) kadınlarla evlenin. Eğer isterseniz iki, üç ya da dörde kadar evlenin. Eğer bunlar arasında adil davranamamaktan korkarsanız bir kadın ile yetinin. Veya sahip olduğunuz cariyelerden istifade edin. Çünkü onların hakkı hür kadınların hakkı gibi değildir. Ayette yetimlerin durumları hakkında ve bir kadınla evlenerek yetinmek ya da cariyelerden faydalanmanın zulüm etmemenize ve birine meyletmemenize daha yakın bir davranış olduğu varid olmuştur.
Kadınlara mehirlerini zorunluluk bilinciyle verin. Eğer o mehrin bir kısmını kendi istekleriyle zorlamadan size bağışlarlarsa, onu hoş bir şekilde ve bir engel olmadan afiyetle yiyin.
-Ey Veliler!- Malları hakkında gerekli tasarrufta bulunmayı bilmeyenlere mallarını teslim etmeyin. Allah bu malları, kullarının ihtiyaçlarını gidermesi ve hayatlarını idame ettirmesi için vermiştir. Onlar, mallarını idare edip koruyacak kimseler değildirler. O mallardan onlara infak edin, onları giydirin. Onlara güzel söz söyleyin. Yetişkin olup mallarını kullanmada doğru tasarrufta bulunacakları duruma gelince, onlara mallarını teslim edeceğinizi güzel bir şekilde vaad edin.
-Ey Veliler!- Yetimler yetişkin olduklarında tasarrufta bulunmaları için kendi mallarından bir miktar vererek onları deneyin. Eğer doğru tasarrufta bulunurlarsa ve yetişkin oldukları kanısına varırsanız, eksiksiz olarak tam bir şekilde mallarını onlara teslim edin. İhtiyaç anında Allah'ın size mübah kıldığı kadarının dışında onların mallarından haddi aşarak yemeyin. Yetişkin olduklarında mallarını geri alacakları korkusuyla acele edip onların mallarını yemeyin. Kimin kendisine yetecek kadar malı varsa yetimin malını almaktan imtina etsin. Sizden kim de fakir olup malı yok ise ihtiyacı kadarını alsın. Yetimlerin yetişkin olup, reşit olduklarını anladıktan sonra mallarını onlara teslim ettiğinizde, hakkı koruma ve ihtilafa sebebiyet verecek hususları ortadan kaldırma adına mallarını teslim ettiğinize dair şahitler bulundurun. Buna şahit ve amellerine karşılık hesap görücü olarak Allah -Subhânehu ve Teâlâ- yeter.
Ana, baba, kardeş ve amca gibi akrabaların ölümünden sonra bıraktıkları mallardan az ya da çok olsun erkekler için bir pay vardır. Cahiliye döneminde kadın ve çocukların mirastan men edilmesinin aksine bu miras bırakanların mallarından kadınlar için de bir pay vardır. Bu pay Allah Teâlâ tarafından miktarı farz olarak beyan edilmiş bir haktır.
Miras taksiminde kendilerine pay düşmeyen yakınlar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, bu mal taksim edilmeden önce -iyilik babından- gönlünüzün hoşnut olacağı kadar onlara da verin. Onlar bu malı görmekte ve siz hiçbir zahmet çekmeden bu mala sahip oldunuz. Onlara, içinde çirkinlik olmayan güzel söz söyleyin.
Öldüklerinde arkalarında âciz ve küçük çocuk bırakanlar onların zayi olmalarından korkup, endişe duysunlar. Sorumluluğu altında yetim bulunduranlar onlara zulmetmeyi bırakarak Allah'tan korksunlar. Böylece Allah yetimlere ihsan ettikleri gibi kendileri öldükten sonra çocuklarına ihsanda bulunacak kimselerin (bulunmasını) kolaylaştırır. Vasiyetini getiren çocuklar hakkında iyi davranarak onlara hak olanı söylemeli ve geride bıraktığı mirasçıların hakkına zulmetmemelidir. Vasiyeti terk ederek kendini hayırdan mahrum etmemelidir.
Şüphesiz yetimlerin mallarını alıp, bu mallarda haddi aşarak ve zulmederek tasarrufta bulunanlar, ancak karınlarını alevli ateşle doldururlar. Kıyamet gününde de onları Cehennem ateşi yakacaktır.
Çocuklarınızın mirası hakkında yüce Allah sizi sorumlu tutarak emretmektedir. Miras, çocukların arasında taksim edilirken erkeğe kızın aldığı mirastaki payın iki misli verilir. Eğer ölen kimse geride erkek çocuk bırakmayıp sadece iki ya da daha fazla kız çocuğu bıraktı ise, mirasın üçte ikisi bunlarındır. Eğer bir kız bıraktı ise mirasın yarısı bu kızındır. Vefat edenin erkek ya da kız çocuğu varsa, ana ve babasından her birine mirastan altıda birlik bir pay vardır. Eğer vefat eden kimsenin çocuğu yoksa ya da anne babasından başka bir mirasçısı da yoksa anne mirastan üçte bir alır ve mirasın geri kalanı babanındır. Eğer vefat edenin iki ya da daha fazla anne baba bir ya da anne baba bir olmayan erkek ya da kız kardeşi varsa, farz olarak annesi altıda bir alır ve geri kalanı tasiben babasınındır. Bu durumda kardeşlere mirastan bir pay yoktur. Bu miras taksimatı vefat eden kimsenin vasiyeti yerine getirildikten sonra taksim edilir. Vefat eden kimse malının üçte birinden fazlasını vasiyet edemez ve aynı zamanda mirasın taksim edilmesi için borçlarının da ödenmiş olması gerekir. Allah Teâlâ miras taksimatını böyle yapmıştır. Çünkü siz babalarınız ve çocuklarınızdan hangisinin dünya ve ahirette sizin için daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Vefat eden kimse varislerinden birisini hayırlı zannedip malının tamamını ona verebilir ya da şerli zannedip malından mahrum edebilir. Ancak durum bu zannettiğinin aksine çıkabilir. Bu durumu kendisine hiçbir şeyin gizli kalmadığı herşeyi hakkıyla bilen yüce Allah bilebilir. Bundan dolayı mirası beyan ettiği şekilde taksim etmiş ve kendi katından (taksimatını) farz olarak tayin etmiş ve kullarının uygulamasını üzerlerine farz kılmıştır. Şüphesiz ki Allah, herşeyi hakkıyla bilir ve kullarının maslahatına olan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Hüküm olarak bir şeyi koymasında ve yönetmesinde hikmet sahibidir.
-Ey Kocalar!- Eğer hanımlarınızın sizden ya da başkasından erkek ya da kız çocukları yoksa, bıraktıkları (mirasın) yarısı sizindir. Eğer onların erkek ya da kız çocukları varsa bıraktıkları mirasın dörtte biri sizindir. Ölen hanımlarınızın yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi yahut borçlarının ödenmesinden sonra bu paylaştırma gerçekleştirilir. -Ey Kocalar!- Eğer sizin hanımlarınızdan yada başkalarından, erkek ya da kız çocuğunuz yoksa, bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Eğer sizin erkek ya da kız çocuklarınız varsa bıraktığınız mirastan sekizde biri hanımlarınızındır. Yapmış olduğunuz vasiyetin yerine getirilmesi yahut borçlarınızın ödenmesinden sonra onlar için bu paylaştırma yapılır. Eğer babası ya da çocuğu olmayan bir adam ölürse, ya da babası veya çocuğu olmayan bir kadın ölürse ve bu ikisinden (erkek ve kadın) ölen kimsenin anne bir erkek kardeşi ya da anne bir kız kardeşi varsa, anne bir erkek kardeşi ya da anne bir kız kardeşinden herbiri altıda bir farz olarak mirastan pay alır. Eğer anne bir erkek kardeşler ya da anne bir kız kardeşler birden fazla ise bu kardeşlerin hepsi mirasın üçte birini ortaklaşa farz olarak alırlar. Bu miras taksiminde erkek ve kızlar eşittir. Bu taksim edilmiş haklarını ölen kimsenin vasiyeti yerine getirilip, borcu ödendikten sonra alırlar. Ancak bırakmış olduğu vasiyetinin, malının üçte birinden fazla olması gibi varislere zarar vermemesi gerekir. Ayetin içerdiği bu hüküm yüce Allah'ın size farz kıldığı bir sorumluluktur. Yüce Allah dünya ve ahirette kullarının maslahatına olan herşeyi hakkıyla bilendir. Halim'dir, asi olana cezasını bir an önce vermek için acele etmez.
Bu zikredilen hükümler yetimler ve diğerleri hakkındadır. Allah'ın kulları için koymuş olduğu kanunlardır. Bu kanunlarla amel etmelerini ister. Kim emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınarak Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse, Allah onu, saraylarının altından ırmaklar akan Cennetlere sokar. Orada ebedî kalacaklar, fani olmayacaklardır. Bu ilahi mükâfat, eşi benzeri olmayan büyük bir kurtuluştur.
Kim de Allah'ın hükümlerini devre dışı bırakırsa, onlarla amel etmeyi terk ederse ya da şüphe duyarsa ve O'nun koyduğu sınırları aşarak Allah'a ve Rasûlüne karşı gelirse, Allah onu ebedî kalacağı Cehennem ateşine sokar. Onun için Cehennem'de alçaltıcı bir azap vardır.
Evli olan ya da olmayan kadınlarınızdan zina suçunu işleyenler için adil olan dört Müslümanı şahit olarak getirin. Eğer zina suçu işlediklerine şahitlik ederlerse kadınlarınızı cezalandırmak için ölüm gelip canlarını alana kadar ya da Allah onlar için evde hapsetmekten başka bir yol getirene kadar onları evlerde hapsedin. Yüce Allah bundan sonra onlar için izlenecek yolu belirlemiştir. O da, bakire olan zinakâr kadına yüz celde/kırbaç vurulması ve bir sene yaşadığı beldeden uzaklaştırılmasıdır. Muhsane, evli olan (ya da başından evlilik geçen) kadının ise recm edilmesidir.
-Muhsan/Daha önce başından evlilik geçen ya da muhsan olmasın- Erkeklerden zina suçunu işleyen o iki kişiyi el ve dil ile azarlayıp küçük düşürecek şekilde cezalandırın. Üzerinde bulundukları durumu terk eder ve amelleri düzelirse, onlara eziyet etmeyi bırakın. Çünkü günahtan tevbe eden onu hiç işlememiş gibidir. Şüphesiz ki Allah, kullarından tevbe edenlerin tevbelerini çokça kabul edendir, onlara karşı çok merhametlidir. Bu ceza ile yetinmek (İslam'ın ilk döneminde) ilk başlarda idi. Daha sonra (hüküm) bekâr olana celde/kırbaç vurulması ve bir yıl yaşadığı yerden uzaklaştırılması, muhsan (Başından evlilik geçenin) evli olanın da recm edilmesi (taşlanması) ile nesh edilmiştir.
Şüphesiz ki Allah, günah ve masiyetlerin akibetini ve şerrini bilmeden yönelen - kasıtlı ya da kasıtsız olarak günah işleyen herkesi kapsar- kimselerin tevbesini kabul eder. Sonra o kimseler ölüm kendilerine gelmeden önce Rablerine tevbekâr olarak dönerler. İşte yüce Allah bu kimselerin tevbesini kabul eder ve günahlarını affeder. Yüce Allah kullarının bütün hallerini en iyi bilen, takdir etmesinde ve hüküm koymasında hikmetli olandır.
Allah günahında ısrar eden kimsenin tevbesini kabul etmez. Onlar ölüm döşeğinin sıkıntısını çekmeden günahlarından tevbe etmezler. O esnada onlardan biri: "Ben şimdi işlemiş olduğum günahlardan dolayı tevbe ettim" der. -Aynı şekilde- Yüce Allah bu şekilde küfründe ısrar ederek ölen kimselerin tevbesini de kabul etmez. Onlar günahlarında ısrar eden asilerdir. Ve küfürleri üzerine ölen kimseler için elem verici azap hazırladık.
Ey Allah'a iman eden ve Rasûlüne tabi olanlar! Babalarınızın mallarını miras olarak aldığınız gibi hanımlarını miras olarak almayınız. Onlarla evlenme tasarrufunda bulunmanız ya da dilediğinizle onları evlendirmeniz ve yahut da onların evlenmesine mani olmanız caiz değildir. Kendilerinden hoşlanmadığınız hanımlarınıza mehir olarak veya diğer vermiş olduğunuz şeylerin bazısından vazgeçmeleri için nikahınızda tutarak onlara zarar vermeniz caiz değildir. Ancak zina gibi apaçık bir suç işlerseler, onlara vermiş olduğunuzu geri alana kadar nikahınız altında tutmanız ve baskı yapmanız caizdir. Hanımlarınıza eziyet etmeden onlara ihsanda bulunarak güzel geçinin. Eğer dünyevî bir husustan dolayı onlardan hoşlanmaz iseniz onlara sabredin. Yüce Allah, hoşunuza gitmeyen hususlarda dünya ve ahiret hayatınız için pek çok hayır takdir etmiş olabilir.
-Ey Kocalar!- Hanımınızı boşayıp, yerine başka bir eş almak isterseniz, bunda sizin için bir sıkıntı yoktur. Ayrılmak istediğiniz hanımınıza mehir olarak çok mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almanız caiz değildir. Onlara vermiş olduğunuzu geri almanız apaçık bir iftira ve günah sayılır.
Aranızda kaynaşma, sevgi, birbirinizden faydalanma ve sırlarınızı bildikten sonra mehir olarak verdiklerinizi nasıl geri alacaksınız. Bundan sonra onların elinde olan mala tamah etmek ne çirkin ve kötü bir iştir. Oysa ki onlar sizden sapasağlam bir söz almışlardı. O söz, Allah Teâlâ'nın dini ve sözü ile size helâl kılınmalarıdır.
Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin; çünkü bu haramdır. Ancak İslamdan önce yapılanlar affedilmiştir. Şüphesiz ki çocukların, babalarının hanımlarıyla evlenmeleri çirkinliği büyük olan bir iştir. Yapan kimseye karşı Allah'ın gazaplanmasına sebebiyet verir. Kendisine yol edinen için ne kötü bir yoldur.
Yüce Allah şunlarla evlenmenizi haram kılmıştır: Anneleriniz nesep olarak yukarı doğru çıksa dahi; anneanne, anne ve baba tarafından onun ninesi gibi, kızlarınız nesep olarak aşağı doğru inse dahi; kızınızın kızı, onun da kızı gibi, aynı şekilde oğlunuzun kızları ve kızınızın kızları ve aşağı doğru nesep olarak inse dahi, anne ve babanızdan olan kız kardeşleriniz ya da her ikisinin birinden olan kız kardeşleriniz, halalarınız, aynı şekilde babalarınızın ve annelerinizin halaları yukarı doğru çıksa dahi, teyzeleriniz, aynı şekilde babalarınızın ve annelerinizin teyzeleri yukarı doğru çıksa dahi, erkek kardeşlerinizin kızları ve kız kardeşlerinizin kızları, nesep olarak aşağı doğru inse dahi onların çocukları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kendileriyle cinsî münasebette bulunduğunuz ya da bulunmadığınız hanımlarınızın anneleri, cinsî münasebette bulunduysanız hanımlarınızın daha önceki evliliklerinden olan genellikle sizin evinizde büyüyüp yaşayan kızları, aynı zamanda sizin evinizde büyümemiş olanlar. Cinsî münasebette bulunmadıysanız hanımlarınızın daha önceki evliliklerinden olan kızları ile evlenmenizde ise bir sıkıntı yoktur. Sizin soyunuzdan gelen oğullarınız hanımlarıyla cinsî münasebette bulunmasalar dahi onların hanımlarıyla evlenmeniz size haram kılınmıştır. Bu hüküm kapsamına süt oğullarınızın hanımları da girmektedir. Nesep olarak ya da sütten dolayı iki kız kardeşi aynı nikâh altında toplamak da haram kılınmıştır. Ancak geçmişte cahiliye döneminde olanları yüce Allah affetmiştir. Şüphesiz ki yüce Allah kendisine tevbe eden kullarına karşı çok bağışlayıcı ve merhametlidir. Aynı şekilde sahih sünnette kadın ile halasının ya da teyzesinin bir nikah altında toplanması da haram kılınmıştır.
Allah yolunda cihat ederken esir alınmış kadınlar dışında evli kadınlarla nikâhlanmak sizlere haram kılındı. Bir kere aybaşı görerek rahimlerinin temizlenmesinin ardından cariyelerinizle ilişkiye girmeniz helaldir. Allah size bu hükümleri farz kılmıştır. Bunun dışındaki kadınlarla, zina yapma kastı olmadan, mehir vererek evlenip, nefislerinizi iffetli kılmak istemenizi Allah size helal kılmıştır. Sizden kim nikâhlanarak kadınlardan faydalanırsa Allah’ın sizin üzerinize bir yükümlülük ve vacip kıldığı mehirlerini onlara versin. Farz olan mehrin belirlenmesinin ardından, arttırılmasına ya da bir kısmından feragat edilmesine karşılıklı rıza göstermenizde size bir günah yoktur. Şüphesiz Allah yarattığı canlıları çok iyi bilir, onların hiçbir hali gizli kalmaz. İşleri düzenlemesinde ve hükmünde hikmet sahibidir.
Ey erkekler! İçinizden, malının az olması sebebiyle hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimselerin, zahiren size Mü'min görünen başkasına ait Mü'min köle kadınlarla evlenmesi caizdir. Allah, imanınızın hakikatini ve iç hallerinizi en iyi bilendir. Köle kadınlar din ve insanlıkta sizinle eşittir. Onları küçümseyerek evlenmekten kaçınmayın. Sahiplerinin izniyle onlarla evlenin. Mehirlerini hiç eksiltmeden ve onları oyalamadan verin. Bu durum, onlar açık açık zina etmeyen veya kendileriyle gizli gizli zina ettiği dostlar edinmemiş iffetli kimseler ise böyledir. Şayet onlar evlenir ve ardından zina suçu işlerlerse, onlar için hür kadının cezasının yarısı vardır. Elli celde/sopa darbesi cezası vardır. Zina eden özgür evli kadının cezasının aksine onlara taşlanarak öldürülme recm cezası verilmez. Burada iffetli köle kadınlarla evlenmenin mübah olmasının zikredilmesi, zinaya düşmekten korkan ve özgür kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyen kimseler içindir. Yoksa köle bir kadından köle çocuk sahibi olmaktan olmamak için köle kadınlarla evlenmeden sabretmek daha evladır. Allah tövbe eden kullarını bağışlar ve onlara merhamet eder. Onlara hür kadınlarla evlenmekten aciz olmaları halinde, zinaya düşmekten korktuklarında, köle kadınlarla evlenmelerine izin vermesi de onun rahmetindendir.
Allah Teâlâ, sizler için bu hükümleri koyarak, hükümlerinin ve dininin temel esaslarını ve içinde dünya ve ahiret hayatınızın yararına olan şeyleri sizlere açıklamak istiyor. Onlara tabi olasınız diye sizden önceki peygamberlerin haram kılma ve helal kılmadaki yoluna, onların değerli ahlâklarına ve övülen hayat hikâyelerine irşat etmek istiyor. Ayrıca sizleri, asi kullar olmaktan, itaat eden kullara döndürmek istiyor. Allah, kullarının yararına olanları en iyi bilendir ve bu sebeple kullarının yararına olanları din olarak belirler. Dininde ve işlerinin düzenlenmesinde hikmet sahibidir.
Allah, tevbelerinizi kabul etmek ve bütün günahlarınızı bağışlamak ister. Arzularının peşinden gidenler ise, doğru yoldan çok aşırı bir şekilde uzaklaşmanızı isterler.
Yüce Allah, sizler için belirlediği hükümlerde yükünüzü hafifletmek istiyor ve sizleri güç yetiremeyeceğiniz hükümlerle yükümlü kılmıyor. Çünkü O, insanın yaratılışında ve tabiatındaki zayıflığı biliyor.
Ey Allah'a iman edip Rasûlüne ittiba edenler! Birbirinizin mallarını, hırsızlık, rüşvet ve bunlar gibi haksız yollarla alıp, el koymayın. Karşılıklı rızaya dayalı sözleşmelerle elde edilen ticaret mallarını alıp, yemeniz ve dilediğiniz gibi tasarrufta bulunmanız size helaldir. Birbirinizi öldürmeyin. Sizden biriniz kendi canına da kıymasın ve tehlikeye atmasın. Şüphesiz Allah size karşı merhametlidir. Birbirinizin kanlarını, mallarını ve ırzlarını haram kılması da O'nun rahmetindendir.
Her kim bilerek ve haddi aşarak, unutkanlık ve bilmemezlik hali dışında başkasının malını yer, onu öldürerek hakkına girer veya buna benzer şekilde yasaklarımızı çiğnerse, Allah onu kıyamet günü sıcaklığının sıkıntısını tadacağı ve azabını çekeceği çok büyük bir ateşe sokacaktır. Ve bu Allah için çok kolaydır. Çünkü O'nun her şeye gücü yeter, hiçbir şey onu aciz bırakamaz.
Ey Mü'minler! Eğer siz, Allah'a şirk koşmak, ana babaya kötülük etmek, adam öldürmek, faiz yemek gibi büyük günahlardan uzak durursanız, işlemiş olduğunuz küçük günahları örterek ve silerek bağışlar ve sizleri Allah'ın katında çok değerli bir yer olan Cennet'e sokarız.
Ey Müminler! Allah'ın, bazılarınızı diğerlerine üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin ki bu sizleri nefret ve haset etmeye sevk etmesin. Kadınlara da, Allah'ın erkeklere has kıldığı şeyleri arzulamaları yakışmaz. Her bir taraf için kendisine uygun amellerden bir hisse vardır. Allah'tan size olan lütfunu arttırmasını isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi bilir ve her iki tarafa kendilerine uygun olan ameli verir.
Sizden her biriniz için, ana baba ve akrabaların geride bıraktığı mirasa varis olduğu hısımlar kıldık. Kendileriyle yardımlaşma ve dayanışma üzerine pekiştirilmiş yeminle sözleştiğiniz kimselere de mirastan paylarını verin. Şüphesiz Allah her şeye şahittir. Sizin bu yeminlerinize ve yaptığınız anlaşmalara da şahit olması böyledir. Dayanışma anlaşması yoluyla miras verme, İslam’ın ilk yıllarında var olan bir hükümdü. Daha sonra bu hüküm neshedildi.
Erkekler kadınları gözetip kollamakta, onların işlerini yerine getirmektedirler. Bu ise Allah'ın bazı özelliklerle erkekleri onlardan üstün kılması ve erkeklerin üzerine farz olan nafaka ve sorumlulukların yüklenmesi sebebiyledir. Saliha kadınlar, Rablerine karşı itaatkâr olurlar, kocalarına karşı da itaatkâr olurlar. Allah kendilerini muvaffak kıldığı için kocalarının bulunmadığı zamanlarda onların haklarını muhafaza ederler. Ey Kocalar! Söz ve fiil olarak kocalarına itaat etmeyerek büyükleneceğinden korktuğunuz kadınları, öncelikle Allah'ı hatırlatarak ve Allah'tan korkmaları konusunda uyarma ile başlayın. Eğer size icabet etmezlerse onlara sırtınızı dönüp, cinsel ilişkiye girmeyerek onları yataklarında tek başına bırakın. Yine size icabet etmezlerse yaralamayacak şekilde onlara vurun. Eğer size itaat etmeye başlarlarsa zulmederek veya azarlayarak onlara haksızlık etmeyin. Şüphesiz Allah her şeyin üzerindedir, her şeyden yücedir. O zatıyla ve sıfatıyla büyüktür, O'ndan korkun.
Ey kadın ve kocanın velileri! Eğer ikisi arasındaki anlaşmazlığın düşmanlık ve birbirine sırt çevirmeye ulaşmasından korkarsanız, ikisinin arasının ayırılması veya birleştirilmesi hususunda onlar için menfaatli olanı hükmetmesi için kocanın ve kadının ailesinden adalet sahibi birer adamı gönderin. İkisinin arasının düzelmesi şüphesiz daha sevimli ve evladır. Eğer iki hakem de bunu ister ve en iyi yolu seçerse, Allah, karı kocanın arasını birleştirir ve aralarındaki anlaşmazlık kalkar. Şüphesiz kullarının hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. O, kalplerinde gizledikleri işlerin en ince ayrıntılarını dahi bilir.
Boyun eğerek bir tek Allah’a ibadet edin. O'nunla beraber O'ndan başka bir şeye ibadet etmeyin. Anne ve babanıza ikram ederek ve iyilikte bulunarak ihsan edin. Akrabalara, yetimlere ve fakirlere, akraba olan ve akrabalık bağı bulunmayan komşuya, size eşlik eden arkadaşınıza, yolda kalmış gurbetteki yolcuya, sahip olduğunuz kölelere de ihsanda bulunun. Şüphesiz Allah, kendini beğenmiş, kullarına karşı büyüklenen, kendisini överek insanlara karşı gururlanan kimseleri sevmez.
Yüce Allah, kendilerine vermiş olduğu rızıktan infak etmeyi farz kıldığı kimselerin infak olarak vermeleri gereken kişilere bunu vermemelerini, bu yaptıklarının aynısını başkalarına da söz ve fiilleriyle emrederek yapmalarını istemelerini, Allah’ın lütuf olarak bahşettiği rızık, ilim ve diğer nimetleri gizlemelerini ve insanlara gerçeği açıklamamalarını asla sevmez. Bilakis onlar hakkı gizleyerek batıl olanı insanlara gösterirler. İşte bu hasletler kâfirlere ait özelliklerdir. Bundan ötürü bizler de kâfirler için utanç verici bir azap hazırladık.
Aynı şekilde mallarını insanlar onları görsünler ve övsünler diye infak edenler için de azap hazırladık.Onlar Allah'a ve kıyamet gününe de iman etmezler. İşte onlara rezil eden o azabı hazırladık. Onları şeytana tabi olmalarından başka bir şey saptırmadı. Şeytan, kimin sürekli beraber olduğu arkadaşı olursa, o ne kötü bir arkadaştır.
Şayet Allah’a ve kıyamet gününe hakkıyla iman etseler ve Allah yolunda mallarını muhlisler olarak infak etselerdi onlara ne zarar verebilirdi? Bilakis bunda bütünüyle hayır vardır. Oysa Allah onları bilir, onların halleri Allah'a gizli kalmaz. Onların hepsine amellerinin karşılığını verecektir.
Şüphesiz Allah Teâlâ adildir, kullarına hiç zulmetmez. Kulunun yapmış olduğu iyiliklerden karınca yavrusu miktarı kadar dahi eksiltmez. Yapmış olduğu kötülüklere de hiçbir şey eklemez. Zerre miktarınca bir iyilik dahi olsa lütfuyla sevabını katlar, kat kat artırarak çok büyük sevap verir.
Ey Peygamber! Kıyamet günü bütün peygamberleri ümmetlerinin yaptıklarına şahit olarak getirdiğimizde ve seni de ümmetine karşı şahit tuttuğumuzda durum nasıl olacak?
İşte o büyük günde Allah’ı inkâr eden ve Rasûlüne karşı gelenler, onlar yerle bir olmayı dileyecekler. Yapmış oldukları hiçbir şeyi Allah'tan gizleyemeyecekler. Çünkü Allah, onların dillerini mühürleyecek, konuşamayacaklar. Yaptığı amellere şahitlik etmesi için azalarına izin verecektir.
Ey Allaha iman eden ve Rasûlüne tabi olanlar! Sarhoş olduğunuz durumlarda ayılana ve söylediğiniz sözleri ayırt edene kadar namaz kılmayınız. -Bu hüküm içkinin bütünüyle haram kılınmasından önceydi- Ayrıca cünüp olduğunuz durumlarda da namaz kılmayın. Bu durumda oralarda kalmayıp geçiş için kullanmak dışında banyo yapana kadar mescitlere girmeyin. Eğer size su kullanmanızın mümkün olmadığı bir hastalık isabet ettiyse, yolculuktaysanız, abdestinizi bozduysanız veya hanımlarınızla ilişkiye girmişseniz ve bu hallerde su bulamadıysanız temiz toprakla alın. O toprakla yüzünüzü ve ellerinizi mesh edin. Şüphesiz Allah kusurlarınızı bağışlar ve sizleri affeder.
Ey Peygamber! Allah’ın kendilerine Tevrat'la ilimden bir pay verdiği, hidayeti sapıklığa değiştiren Yahudilerin işini bilmiyor musun? Ey müminler! Onların doğru olmayan yoluna giresiniz diye, sizleri peygamberin getirdiği dosdoğru yoldan -saptırmaya çok gayretlidirler-.
Ey Müminler! Allah -Azze ve Celle- düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Sizlere, onları haber veriyor ve size karşı düşmanlıklarını açıklıyor. Onların verdiği sıkıntılara karşı koruyucu bir veli ve onların sizlere karşı kurduğu tuzaklara ve eziyetlere engel olup, onlara karşı sizi galip kılan bir yardımcı olarak Allah size yeter.
Yahudilerden kötü bir topluluk Allah’ın indirdiği sözleri değiştirerek, onu Allah’ın indirdiğinin dışında farklı yorumlarlar. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- onlara bir emir verdiği zaman şöyle derler: "Sözünü işittik ve emrine karşı geliyoruz" ve alay ederek şöyle derler: "Duymayasıca bizim söylediğimizi dinle" ve "Bizi gözet" sözüyle de "Kulağın bizde olsun" sözünü söylermiş zannettiriyorlar. Ama o sözü değil de "ahmaklık" sözünü kast ediyorlar. Bu kelimeyi söylerken dillerini büküyorlar ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e beddua etmeyi ve dini kınamayı kastediyorlar. Onlar "Sözünü işittik ve emrine karşı geldik" sözlerinin yerine "Sözünü işittik ve emrine itaat ettik" demiş olsalardı, "Duymayasıca" sözünün yerine "dinle" deselerdi ve "bize çobanlık et" sözünün yerine de "Bizi bekle ki söylediğin sözleri anlayalım" deselerdi, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e karşı güzel bir edep olduğu için, daha önce söylediklerinden daha hayırlı ve adaletli olurdu. Fakat küfürleri sebebiyle Allah, onlara lanet etti ve rahmetinden uzaklaştırdı. Onlar kendilerine faydası dokunacak şekilde iman etmezler.
Ey kendilerine kitap gönderilmiş Yahudi ve Hristiyan topluluğu! Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirdiğimiz kitaba iman edin! Zira o sizlere indirilen Tevrat ve İncil'i doğrulayan bir kitaptır. Yüzlerinizde bulunan duyu hislerini silip, onları arkalarınız tarafına çevirmeden yahut sizleri Allah rahmetinden kovmadan önce bu kitaba iman ediniz. Nitekim daha önce cumartesi günü kendilerine balık avlanmak yasak olmasına rağmen avlanıp, haddi aşanları rahmetimizden kovmuş, onları maymuna çevirmiştik. Allah Teâlâ’nın emri ve takdiri kaçınılmazdır, muhakkak gerçekleşecektir.
Şüphesiz Allah, kendisine mahlûkatından bir şeyin ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Şirk ve küfrün dışında olan günahları ise, lütfuyla dilediği kimseden affeder. Veya onlardan dilediğine, günahları miktarınca adaletiyle azap eder. Her kim Allah'tan başkasını O'na ortak koşarsa çok büyük bir günah uydurmuştur. Bu günahla ölen kimse de affedilmez.
Ey Peygamber! Kendilerini ve amellerini temize çıkararak öven bu kimselerin durumunu bilmiyor musun? Bilakis sadece Allah, kullarından dilediklerini över ve onları temize çıkarır. Çünkü O, kalplerdeki en gizli olan şeyleri dahi bilir ve onların yaptığı amellerin sevabından hurma çekirdeğinin (ortasındaki yarıkta bulunan) küçücük ip kadar bile eksiltilmez.
Ey Peygamber! Kendilerini överek Allah'a karşı nasıl da yalanlar uydurduklarına bir bak! Oysa bu, onların sapıklığını apaçık ortaya koyan bir günah olarak yeterlidir.
Ey Peygamber! Allah’ın kendilerine ilimden belli bir pay verdiği Yahudilerin halini bilip şaşırıyor musun? Onlar Allah'ın dışında edindikleri mabutlara iman ediyorlar ve de müşriklere yaltaklanarak onlar hakkında şöyle diyorlar: "Hiç şüphesiz bunlar Muhammed’in ashabından daha doğru bir yol üzeredirler."
Bu bozuk inanca sahip o kimseler, Allah’ın rahmetinden kovduğu kimselerdir. Allah'ın rahmetinden kovduğu kimselere de dost olacak bir yardımcı bulamazsın.
Onların hükümdarlıkta hiçbir nasipleri yoktur. Şayet onların böyle bir payları olsaydı, hiç kimseye hurma çekirdeğinin üzerindeki nokta kadar dahi bir şey vermezlerdi.
Bilakis onlar, Allah'ın onlara verdiği peygamberlik, iman ve yeryüzündeki iktidarlarından ötürü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ve ashabına haset ediyorlar. Daha önce İbrahim’in zürriyetine kitap gönderdiğimiz halde neden onlara haset ediyorlar? Onlara kitaptan başka bir şey vahyetmedik. Ayrıca onlara da insanların üzerinde geniş bir hükümdarlık verdik.
Ehl-i Kitap'tan bir kısmı, Allah’ın İbrahim -aleyhisselam- ve zürriyetinden gelen peygamberlere indirdiği kitaba iman etmiştir. Kimisi de buna iman etmekten yüz çevirmiştir. İşte Peygamber Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirilen kitaba karşı tutumları böyledir. Onlardan inkârcı olanlara yeterli olacak azap, Cehennem ateşidir.
Ayetlerimizi inkâr edenleri, kıyamet günü çepeçevre saran Cehennem ateşine sokacağız. Üzerlerine azap devam etsin diye de her derileri yandığında derilerini yenileriyle değiştireceğiz. Şüphesiz Allah güçlüdür, hiç bir şey O'na galip gelemez. İşleri çekip çevirmesinde ve takdirinde hikmet sahibidir.
Allah’a iman edip, Rasûlüne tabi olan ve emirleri yerine getirenleri kıyamet günü saraylarının altından ırmaklar akan, içinde ebediyen kalacakları Cennetlere sokacağız. Onlar için bu Cennetlerde bütün pisliklerden arınmış tertemiz eşler vardır. Aynı zamanda onları, soğuğu ve sıcağı olmayan, uzun, sık gölgeliklere yerleştireceğiz.
Allah sizlere emanet edilen her şeyi sahiplerine ulaştırmanızı ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletli olmanızı, taraf tutmamanızı ve verdiğiniz hükümde haksızlık etmemenizi emrediyor. Şüphesiz Allah size her koşulda ne güzel şeyler hatırlatıyor ve yol gösteriyor. Şüphesiz Allah sözlerinizi işiten, yaptıklarınızı görendir.
Ey Allah'a iman eden ve Rasûlüne tabi olanlar! Emrettiklerini yerine getirerek ve yasakladıklarından sakınarak Allah'a itaat edin ve Rasûlüne itaat edin. Size günahı emretmedikleri sürece sizden olan yöneticilerinize de itaat edin. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, bir konuda ayrılığa düştüğünüz zaman, o konuda Allah'ın kitabına ve Peygamberinin sünnetine dönün. Sizin, Kur'an ve sünnete dönmeniz, ayrılığa düştüğünüz konuyu sürdürmenizden ve görüşlere dayalı söz söylemenizden daha hayırlı ve sonuç olarak da daha güzeldir.
Ey Peygamber! Münafıkların, sana ve senden önceki peygamberlere indirilenlere dair çelişkilerini görmüyor musun? Onlar aralarındaki anlaşmazlıklarda, Allah’ın dini dışında insanların koyduğu hükümlerle hükmedilmesini istiyorlar. Oysa onlar bunu inkâr etmekle emrolunmuşlardı. Doğrusu şeytan onları doğru yolu asla bulamayacakları şekilde haktan çok çok uzaklaştırmak istiyor.
Ey Peygamber! O münafıklara: "Aranızdaki anlaşmazlıklarda hükmetmesi için Allah'ın kitabında indirdiği hükme ve Rasûlünün hükmüne gelin!" denilse, başkasının hüküm vermesi için onların senden büsbütün olarak yüz çevirdiklerini görürsün.
Ey Peygamber! O münafıklar, işledikleri günahlar sebebiyle başlarına musibetler geldiğinde, sana gelerek, özür dileyip, Allah’a yemin ederek: “Bizler, aramızda senin yerine başkasının hüküm vermesini isteyerek birbiriyle anlaşamayan bu iki kişinin arasını bulmak ve iyilik etmekten başka bir şey kastetmedik” dediklerinde halleri nasıl olur? Onlar bu söylediklerinde yalancıdırlar. Şüphesiz iyilik, kulları üzerinde Allah'ın şeriatıyla hükmetmektir.
Allah, onların kalplerinde gizledikleri ikiyüzlülüğü ve adi maksatlarını bilir. Ey Peygamber! Onları bırak ve onlardan yüz çevir. Özendirerek ve korkutarak onlara Allah'ın hükmünü açıkla. Onlara nefislerinde yer edecek çok etkileyici büyük sözler söyle.
Şüphesiz her bir peygamberi sadece, Allah'ın dilemesi ve takdirine göre emrettikleri konularda, kendilerine itaat edilmesi gayesiyle gönderdik. Ey Peygamber! Şayet onlar daha sen hayattayken işledikleri günah sebebiyle kendilerine zulmettiklerinde, günahlarını kabullenip, pişmanlık içinde tevbe ederek sana gelseler ve Allah'tan affedilmeyi dileselerdi, sen de onların bağışlanmalarını talep etseydin, muhakkak ki Allah’ı kendilerine karşı bağışlayıcı ve merhametli olarak bulurlardı.
Durum hiç de bu münafıkların iddia ettiği gibi değildir. Allah -Azze ve Celle-, onların aralarında meydana gelen bütün anlaşmazlıklarda, hayattayken Peygamber'in kendisine, ölümünün ardından ise şeriatının hükmüne başvurmadan tasdik etmiş olmayacaklarını belirterek zatı adına yemin ediyor. Sonra da kalplerinde hiçbir sıkıntı ve şüphe duymadan Peygamber'in hükmüne razı olurlar. Bu hükme kalben ve bedenen boyun eğerek tam bir teslimiyetle teslim olurlar.
66-68- Onlara, birbirlerini öldürmeyi veya ülkelerinden çıkıp gitmelerini farz kılmış olsaydık, onlardan pek az kimse dışında çoğu bu emrimizi yerine getirmezdi. Allah’a hamd etsinler ki, Allah onları meşakkatli şeylerle mükellef kılmadı. Şayet onlar kendilerine söylenen Allah'a itaat olan emirleri yapmış olsalardı, muhalefet etmelerinden daha hayırlı, imanları için de çok daha sağlam olurdu. Biz de onlara kendi katımızdan çok büyük sevap verir ve onları Allah’a ve Cennet'ine ulaştıran yola ulaştırırdık.
66-68- Onlara, birbirlerini öldürmeyi veya ülkelerinden çıkıp gitmelerini farz kılmış olsaydık onlardan pek az kimse dışında çoğu bu emrimizi yerine getirmezdi. Allah’a hamd etsinler ki, Allah onları meşakkatli şeylerle mükellef kılmadı. Şayet onlar kendilerine söylenen Allah'a itaat olan emirleri yapmış olsalardı, muhalefet etmelerinden daha hayırlı, imanları için de çok daha sağlam olurdu. Biz de onlara kendi katımızdan çok büyük sevap verir ve onları Allah’a ve Cennet'ine ulaştıran yola ulaştırırdık.
66-68- Onlara birbirlerini öldürmeyi veya ülkelerinden çıkıp gitmelerini farz kılmış olsaydık onlardan pek az kimse dışında çoğu bu emrimizi yerine getirmezdi. Allah’a hamd etsinler ki, Allah onları meşakkatli şeylerle mükellef kılmadı. Şayet onlar kendilerine söylenen Allah'a itaat olan emirleri yapmış olsalardı, muhalefet etmelerinden daha hayırlı, imanları için de çok daha sağlam olurdu. Biz de onlara kendi katımızdan çok büyük sevap verir ve onları Allah’a ve Cennet'ine ulaştıran yola ulaştırırdık.
Her kim Allah’a ve Rasûlüne iman ederse o, Allah’ın Cennet'e sokarak nimetlendirdiği peygamberler, peygamberlerin getirdiği dine imanları tam olan ve öylece amel eden sıddıklar, Allah yolunda şehit olanlar, görünüşleri ve kalpleri salih olduğu için amelleri de salih olan salih kimselerle beraber olur. Bu kimseler cennette ne güzel yoldaştırlar.
Bu zikredilen sevap, Allah’ın kullarına bir ikramı ve lütfudur. Onların bu hallerini bilen olarak Allah yeter ve herkese, amellerine göre karşılığını verecektir.
Ey Allaha iman eden ve Rasûlüne tabi olanlar! Düşmanlarınızla savaşta size yardımcı olacak sebepleri (araç-gereç ve diğerleri) edinerek tedbirinizi alın. Onların karşısına bölük bölük ya da toplu olarak çıkın. Bunlardan hangisi sizin maslahatınıza uygun ve düşmanlarınızı yenmenizi sağlayacaksa onu yapın.
Ey Müslümanlar! Elbette aranızdaki bazı topluluklar korkaklıklarından ötürü düşmanlarınızla savaşmak için yola çıkmada geri kalmaktadır. Ayrıca başkalarını da geride bırakırlar. Onlar münafıklar ve zayıf imanlı kimselerdir. Şayet size bir ölüm veya hezimet gelip çatsa, onlardan biri kendisinin selamette olmasına sevinerek şöyle der: "Allah bana lütfetti de savaşta onlarla beraber bulunmadım ve onların başına gelen musibet benim başıma gelmedi."
Ey Müslümanlar! Şayet Allah’ın lütfuyla bir zafer veyahut ganimet elde etseniz, cihattan geri kalmış olan bu kimse, sanki sizlerden biri değilmiş ve sizinle onun arasında bir sevgi ve arkadaşlık yokmuş gibi davranıp, şöyle der: "Bana yazıklar olsun! Keşke onlarla birlikte olsaydım da bu savaşlarında kazandıkları zaferden ben de büyük bir başarı elde etseydim."
Vazgeçtikleri dünya hayatını satıp, karşılığında arzuladıkları ahiret hayatını alan sadık Müminler, Allah’ın kelimesinin en yüce olması için Allah yolunda savaşsınlar. Allah yolunda onun kelimesi en yüce olsun diye savaşanlar, şehit olarak öldürülürse veyahut düşmanının karşısına çıkar ve ona galip gelirse, Allah onlara çok büyük mükâfat verecektir. O mükâfat da, Cennet ve Allah’ın rızasıdır.
Ey Müminler! Allah’ın kelimesi en yüce olsun diye O'nun yolunda cihat etmenize ve aciz erkek, kadın ve çocukları kurtarmanıza ne engeldir? Ki onlar Allah'a şöyle seslenerek dua ederler: "Ey Rabbimiz! Ahalisi Allah'a şirk koşarak ve kullarına saldırarak zulmettiği için bizi bu Mekke’den çıkar. Bize senin katından bizim gözetim ve koruma sorumluluğumuzu yüklenecek ve bizden zararı def ederek yardımcı olacak birini gönder."
Samimi müminler Allah'ın kelimesi en yüce olsun diye, O'nun yolunda savaşırlar. Kâfirler ise ilahlarının uğruna savaşırlar. Öyleyse sizler, Şeytan'ın yardımcılarına karşı savaşın. Eğer onlarla savaşırsanız onları yenersiniz. Çünkü Şeytan'ın düzeni zayıftır. Allah Teâlâ’ya tevekkül edenlere bir zarar veremez.
Ey Peygamber! Üzerlerine cihadın farz kılınmasını isteyerek bu hususta sana soru soran bazı sahabelerin durumunu bilmiyor musun? Onlara şöyle denildi: "Savaştan ellerinizi çekin ve namazlarınızı kılın ve zekâtlarınızı verin!" Tabi ki bu durum Müslümanlar Medine’ye hicret edip, cihadın farz kılınmasından önceydi. İslam’ın bir mukavemet gücü olunca savaş farz kılındı. Cihadın farz kılınması bazılarına zor geldi ve Allah'tan korkar gibi veya daha şiddetli bir şekilde insanlardan korkmaya başladılar ve şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Neden bize savaşı farz kıldın? Onu yakın bir zamana ertelesen de, bizler dünyadan biraz daha lezzet alsak olmaz mı?" Ey Peygamber! Onlara de ki: "Dünya malı ne kadar artarsa artsın az ve geçicidir. Oysa ahiret hayatı içindeki nimetlerin sürekli olması sebebiyle, Allah'tan korkan kimse için daha hayırlıdır. Sizin yaptığınız salih amellerinizden hurma çekirdeğinin üzerindeki ip (ince zar) kadar dahi bir şey eksiltilmeyecektir.
Nerede olursanız olun, isterseniz bir savaş alanından uzak dayanıklı kaleler içinde olun. Eğer ecel vaktiniz gelmişse ölüm sizi bulacaktır. O münafıklar onları sevindiren, pekçok çocuk ve rızık elde ederlerse şöyle derler: "İşte bunlar Allah’ın katındandır.” Eğer onların çocuk ve rızıklarında bir sıkıntı meydana gelirse, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in uğursuzluğunu iddia ederek şöyle derler: "Bu sıkıntı senin yüzünden gelmiştir.” Ey Peygamber! Onlara cevap olarak de ki: "Bütün bolluk da, sıkıntı da Allah’ın takdiri ve kaderiyledir.” Bu sözü söyleyen o kimselerin nesi var? Neredeyse onlara söylediğin sözü anlamıyorlar.
Ey Âdemoğlu! Elde etmiş olduğun seni mutlu eden rızık ve çocuklar Allah'tandır. O, sana lütfetmiştir. Rızık ve çocuklara dair seni üzen şeyler ise işlediğin günahlar sebebiyle kendi nefsin yüzündendir. Ey Peygamber! Biz seni Rabbinin mesajını tebliğ etmen için bütün insanlara, Allah’ın bir elçisi olarak gönderdik. Sana verdiği deliller ve kanıtlarla, O'ndan tebliğ ettiklerinde doğru söylediğine şahit olarak Allah yeter.
Kim peygamberin emrettiklerini yerine getirip yasakladıklarından sakınarak itaat ederse, şüphesiz Allah’ın emrini yerine getirmiş olur. Ey Peygamber! Her kim de sana itaat etmekten yüz çevirirse, onun adına sakın üzülme. Biz seni onu gözetesin, amellerini muhafaza edesin diye göndermedik. Kuşkusuz onun amellerini sadece biz sayar ve hesabını görürüz.
Münafıklar dilleriyle sana şöyle derler: "Emirlerine itaat ediyor ve yerine getiriyoruz.” Fakat yanından ayrıldıkları zaman, onların bir kısmı gizlice sana söylediklerinin tam aksine kuruntular tertip eder. Allah onların tertip ettiği kuruntuları çok iyi biliyor. Onları bu kurdukları tuzaklar sebebiyle cezalandıracaktır. Sen onlara bakma, sana hiçbir zarar veremezler. İşini Allah'a havale et ve ona güven. Kendisine güvendiğin vekil olarak Allah sana yeter.
Onlar içinde hiçbir çelişki ve düzensizliğin olmadığını tespit edene kadar, neden Kur’an’a dikkat etmiyor ve onu iyice okumuyorlar? Böylece getirmiş olduğun şeyin doğruluğunu öğrenirlerdi. Eğer o, Allah Teâlâ’dan başka bir varlığın katından gelmiş olsaydı, içindeki hükümlerinde birçok düzensizlik ve manasında birçok çelişki bulurlardı.
Eğer o münafıklara, içinde Müslümanların güvenliği, mutluluğu veya endişeleri ve üzüntüleri hakkında bir haber gelirse onu hemen ifşa eder ve yayarlar. Acele etmeyip, konuyu Allah'ın Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ve fikir, ilim ve nasihat ehline götürseler, kanaat sahibi insanlar onun hakkında yayılması veya gizlenmesine dair yapılması gerekli olan şeyi kavrar ve ondan hüküm çıkarırdı. Ey Müminler! Allah'ın sizin üzerinize olan lütfu ve merhameti olmasaydı ve o münafıkları imtihan ettiği şeyden sizi afiyette kılmasaydı kesinlikle çok azınız dışında çoğunuz şeytanın vesvesesine tabi olmuş olurdunuz.
Ey Peygamber! Allah’ın kelimesini yüceltmek için O'nun yolunda savaş! Sen başkasından sorumlu değilsin ve böyle bir yükümlülüğün de yok. Çünkü sen sadece kendi nefsini savaşa taşımakla sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et ve onları savaşa çağır. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü sizin savaşınızla defeder. Allah her şeyden daha güçlüdür ve cezası çok daha ağırdır.
Kim başkasına bir hayrın ulaşması için çabalarsa onun bu sevaptan bir hissesi vardır. Her kim de başkasına bir kötülük yapmak için çabalarsa onun bu günahtan bir hissesi vardır. Şüphesiz Allah, insanın yaptığı her şeye şahittir ve ona karşılığını verecektir. Sizlerden kim bir iyiliğe vesile olursa, ona bu iyilikten bir pay ve hisse vardır. Her kim de bir kötülüğe vesile olursa, o kötülüğün bir parçası muhakkak ona bulaşır.
Eğer birisi size selam verirse, selamına ondan daha güzel bir selamla veyahut onun size verdiği selamın aynısıyla karşılık verin. En güzeliyle karşılık vermek muhakkak daha faziletlidir. Şüphesiz Allah yapmakta olduğunuz şeyleri muhafaza eder ve herkese yaptığı amelin karşılığını verir.
Allah’tan başka hak mabud yoktur. Sizlere amellerinizin karşılığını vermek için evvelinizden ahirinize kadar hepinizi kendisinde hiç şüphe olmayan kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. Hiç kimse Allah'tan daha doğru sözlü değildir.
Ey Müminler! Sizin sorununuz nedir ki münafıklara karşı muamele hususunda; birinin, küfürleri sebebiyle onlarla savaşalım dediği, diğerinin ise imanları sebebiyle onlarla savaşmayalım dediği ayrı iki grup oldunuz? Onlar hakkında ayrılığa düşmeniz doğru değildir. Yaptıkları amelleri sebebiyle Allah onları küfür ve sapıklığa geri döndürdü. Sizler Allah’ın hakkı bulmaya muvaffak kılmadığı kimseyi doğru yola mı iletmek istiyorsunuz? Allah’ın saptırdığı kimseyi doğru yola ulaştıracak bir yol bulamazsınız.
Münafıklar, kendilerinin inkâr ettiği gibi, sizin de Allah’ın üzerinize indirdiğini inkâr ederek onlarla inkârda aynı seviyede olmanızı temenni ettiler. İmanlarının göstergesi olarak Allah yolunda şirk diyarından İslam beldesine hicret edinceye kadar içlerindeki düşmanlıkları sebebiyle onların hiçbirini dost edinmeyin. Şayet yüz çevirir ve oldukları halde devam ederlerse onları yakalayın ve nerede bulursanız orada öldürün. Onların hiçbirini işlerinizi idare eden bir veli ve de düşmanlarınıza karşı size yardım eden bir yandaşlar edinmeyin.
Ancak sizinle onlar arasında savaş yapmamak üzerine kesin bir anlaşma olan bir kavme sığınanlara veya ne sizinle ne de kendi kavimleriyle savaşmak istemediklerinden yürekleri daralmış olarak size gelmiş olanlara dokunmayın. Eğer Allah dileseydi onları sizlere karşı güçlü kılar ve onlar da sizinle savaşırdı. O halde Allah’tan gelen bu esenliğini kabul edin ve onları öldürmek veya esir almak için saldırmayın. Eğer sizden uzak durarak sizinle savaşmazlar, savaşmayı terk ederek kendi çıkarları için sizlere aman dilemeye gelirlerse, artık Allah sizlerin onları öldürmeniz ve esir almanız için bir yol bırakmamıştır.
-Ey Müminler!- Münafıklardan başka bir grubu da kendilerini güvende kılmak için size imanlarını gösterirken, kâfir kavimlerine döndüklerinde onların kendilerine güvenmeleri için de küfrü izhar ediyor bulacaksınız. Allah’ı inkâr etmeye ve ona ortak koşmaya her çağrılmalarında şiddetli bir biçimde bu işe dalarlar. Onlar sizinle savaşmayı bırakmaz, barış yapmak üzere size gelmez ve sizin üzerinizden ellerini çekmezlerse onları nerede bulursanız yakalayın ve öldürün. Bu özelliklere sahip olan o kimseleri, ihanet ve tuzaklarından ötürü yakalamanız ve öldürmeniz için size apaçık kanıtlar verdik.
Mü'min bir kimseye, yanlışlıkla meydana gelmesi dışında başka bir Mü'mini öldürmek asla yakışmaz. Kim yanlışlıkla Mü'min birini öldürürse yaptığı işin kefareti olarak, Mü'min bir köle azat etmesi, katilin mirasçıları olan akrabalarının da öldürülen kişinin mirasçılarına bir diyet ödemeleri gerekir. Onların diyeti affetmeleri durumu ise bunun dışındadır. O halde diyet düşer. Eğer öldürülen kişi sizlerle savaş halindeki bir topluluktan olan Mü'min biriyse, katilin Mü'min bir köle azat etmesi gerekir, diyet ödemez. Eğer öldürülen Mü'min değil fakat zimmiler gibi sizin ile onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluktan ise, katilin mirasçıları olan akrabalarının öldürülen kişinin mirasçılarına diyet ödemesi, katilin de yaptığı işin kefareti olarak Mü'min bir köle azat etmesi gerekir. Eğer azat edebileceği bir köle bulamaz veya ücretini ödemeye gücü yetmezse, bu durumda yapmış olduğu bu işten dolayı Allah’ın tevbesini kabul etmesi için, ardı ardına kesintisiz hiçbir gün dahi oruç açıp ara vermeden iki ay boyunca oruç tutması gerekir. Allah kullarının yaptıklarını ve niyetlerini bilir. Kanunlarında ve yönetiminde hikmet sahibidir.
Kim bir Mü'mini haksız yere ve kasıtlı olarak öldürürse, karşılığı ebedî olarak Cehennem'de kalmaktır. Allah ona gazap etmiş, onu rahmetinden kovmuştur. Ve bu büyük günahı işlemesinden dolayı da onun için büyük bir azap hazırlamıştır.
Ey Allah'a iman eden ve Rasûlüne ittiba edenler! Eğer Allah yolunda cihada çıkarsanız savaşacağınız kişiler konusunu iyice araştırıp anlayınız. Sizlere Müslüman olduğuna delalet eden şeyleri gösteren kimselere; "Sen Mü'min değilsin! Kendini Müslüman gibi gösterme sebebin canının ve malının korkusudur." demeyin. Ondan elde edilecek ganimet gibi değersiz dünya malını arzulayarak onu öldürmeyin. Oysa Allah’ın katında birçok ganimetler vardır. Onlar dünya malından daha hayırlı ve daha büyüktürler. Sizler de daha önce bunun gibi kendi kavminizden imanınızı gizleyenlerdendiniz. Allah da sizi İslam diniyle nimetlendirdi ve canlarınızı korudu. Öyleyse sizler de iyice araştırıp anlayınız. Şüphesiz amellerinizden hiçbir şey ne kadar az olursa olsun Allah'a gizli kalmaz ve sizlere bu amellerinizin karşılığını verecektir.
Mü'minlerden hasta ve kör olanlar gibi mazeretli kimseler dışında Allah yolunda cihat etmekten geri kalanlarla, mallarını ve canlarını harcayıp Allah yolunda savaşan mücahitler eşit değildir. Allah, mallarını ve canlarını harcayan mücahitleri derece olarak cihattan geri kalanlara üstün kılmıştır. Mücahitler ve özürler sebebiyle cihattan geri kalanların her birine hak ettiği ecri vardır. Allah, kendi katından çok büyük sevap vererek mücahitleri savaşa katılmayanlara üstün kılmıştır.
Bu vâd olunan sevaplar, birbirinden üstün makamlardır. Bununla beraber günahları bağışlanacak ve onlara rahmet edilecektir. Allah kullarını bağışlar ve onlara merhamet eder.
Melekler, küfür diyarından İslam beldesine hicret etmeyi terk ederek kendilerine zulmeden kimselerin canlarını alıp ruhlarını kabzederken onları kınayarak şöyle derler: "Sizler ne işte idiniz? Hangi özelliğinizle müşriklerden ayırt ediliyordunuz?" Onlar da mazeret sunarak şöyle cevap verirler: "Bizler kendimizi savunabilecek bir güç ve kuvveti olmayan zayıf kimselerdik." Bunun üzerine melekler onları azarlayarak şöyle derler: "Allah’ın beldeleri çok geniş değil miydi? Oralara gitseydiniz de, dininizle ve canınızla küçük düşürülmekten ve kahredilmekten güvende olsaydınız ya!" İşte o hicret etmeyenlerin yerleşip karar kılacakları varış yeri Cehennem'dir. Onlar için ne kötü bir dönüş yeri ve sığınaktır.
98-99- Yapılan haksızlığa ve eziyetlere karşı kendilerini savunacak güçleri bulunmayan, zayıf, özür sahibi erkek, kadın ve çocuklar bu tehdidin dışında kalırlar. Bu kişiler içinde bulundukları zorluktan kurtulmak için bir yol bulamayan kimselerdir. Umulur ki Allah, rahmeti ve lütfuyla onları affeder. Allah kullarını affeden, tevbe edenleri de bağışlayandır.
98-99- Bu tehditten sadece, yapılan haksızlığa ve eziyetlere karşı kendilerini savunacak güçleri bulunmayan, zayıf, özür sahibi erkek, kadın ve çocuklar müstesna kılınır. Onlar içinde bulundukları zorluktan kurtulmak için bir yol bulamayan kimselerdir. Umulur ki Allah, rahmeti ve lütfuyla onları affeder. Allah kullarını affeden, tevbe edenleri de bağışlayandır.
Kim, Allah’ın rızasını arzulayarak küfür beldesinden İslam beldesine hicret ederse, hicret ettiği yerde terk ettiği topraklardan daha farklı yeni bir yer bulur. Orada izzet ve geniş rızık elde edeceği başka topraklar vardır. Kim Allah’a ve Rasûlüne hicret etmek için evinden çıkar ve hicret ettiği yere ulaşamadan ölüm kendisine yetişirse, Allah’ın katında onun sevabı yazılır. Hicret ettiği yere ulaşamamış olmasının ona bir zararı yoktur. Allah tevbe eden kullarını bağışlar ve onlara merhamet eder.
Eğer yeryüzünde bir yolculuğa çıkarsanız kâfirlerin size bir kötülük yapmasından korktuğunuzda dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirlerin size olan düşmanlığı çok açık bir düşmanlıktır.
-Ey Peygamber!- orduda askerlerle beraber düşmanla savaş zamanı onlara namaz kıldırmak istersen, orduyu iki cemaate ayır: Onlardan bir cemaat silahlarını namazlarında yanlarında bulundurarak seninle beraber namaza dursun. Diğer cemaat ise sizi korusun. Birinci cemaat imamla beraber ilk rekâtı kılınca namazın geri kalanını kendi başlarına tamamlasınlar. Namazı bitirince arkanızda düşmanın karşısına geçsinler ve bu defa koruyan namaz kılmamış olan cemaat gelsin. Onlarda imamla beraber bir rekât kılsın ve imam selam verdiği zaman namazlarından geri kalanını tamamlasınlar. Düşmanlarına karşı tedbir alarak, silahlarını yanlarında taşısınlar. O kâfirler siz namaz kılarken silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gafil olduğunuz bir an hemen üzerinize tek bir saldırıyla saldırıp sizi gaflet halindeyken yakalamayı temenni ederler. Yağmur sebebiyle bir zorluk olur, hastaysanız veya bunlara benzer durumlarda silahlarınızı taşımayıp onları bir kenara bırakmanızda size bir günah yoktur. Yine de dikkatli olun ve gücünüz yettiğince düşmanlarınızın yapabileceği şeylerden sakının. Şüphesiz Allah kâfirler için küçük düşürücü bir azap hazırlamıştır.
-Ey Müminler!- Namazınızı bitirdiğiniz zaman, her durumunuzda ayakta, oturarak veya yanınız üzerine uzanmış olarak, tesbih ederek, hamd ederek ve kelime-i tevhidi söyleyerek Allah’ı zikredin. Eğer korkunuz geçer ve güven içinde olursanız namazlarınızı bütün rükûları, farzları ve müstehaplarıyla beraber, emrolunduğunuz üzere tam bir şekilde eda edin. Şüphesiz namaz, belli ve sınırlı vakitlerle Müminlere farz kılınmıştır. Mazeretsiz olarak onu geciktirmek caiz değildir. Bu hüküm yerleşik hayatta böyledir. Fakat yolculukta namazlarınızı cem edebilirsiniz ve kısaltabilirsiniz.
-Ey Müminler!- Düşmanlarınızdan kâfir olanların peşine düşmede zayıflık gösterip, tembellik etmeyin. Başınıza gelen ölüm ve yaralanmalardan ızdırap çekiyorsanız muhakkak ki, onlar da sizin ızdırap çektiğiniz gibi, aynı şekilde ızdırap çekiyorlar. Ve onların başına da sizin başınıza gelenler geliyor. Onların sabrı sizin sabrınızın üzerinde olmasın. Şüphesiz siz onların ummadığı sevap, yardım ve desteği yüce Allah’tan umuyorsunuz. Allah Teâlâ kullarının durumlarını çok iyi bilir. Hükümlerinde ve yönetmesinde hikmet sahibidir.
-Ey Peygamber!- İnsanların bütün işlerinde heva ve görüşüne göre değil de, Allah’ın sana öğrettiği ve ilham ettiği şekilde onların aralarında hükmetmen için biz sana tamamen doğruları içeren Kur’an’ı indirdik. Öyle ise sen de, onlardan haklarını arayıp, isteyenleri geri çevirerek, hainlerin canlarını ve emanetlerini savunma.
Yüce Allah'tan bağışlanma ve af dile. Allah kullarından kendisine tevbe edeni bağışlar, ona merhamet eder.
Sen, kim olursa olsun ihanet eden ve ihanetini gizlemek için aşırı çaba gösteren kimseyi savunma! Çünkü Allah, o yalancı hainleri sevmez.
Onlar bir günah işleyecekleri zaman insanlardan korkarak ve utanarak gizlenirler ama Allah’tan bir şey gizleyemezler. Allah onları kuşatmış olarak onların yanı başındadır. Günahkârı savunmak, suçsuz kimseleri itham etmek gibi, gizli işler çevirdikleri zaman Allah’ın razı olmadığı sözlerden söyledikleri hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Allah onların gizlice ve açıkça yaptıkları bütün işleri kuşatmıştır. O'na hiç bir şey gizli kalmaz. Yaptıkları amellerin karşılığında onları cezalandıracaktır.
Ey suç işleyen bu kimselerin durumu kendilerini ilgilendiren kimseler! İşte siz, onların suçsuz olduklarının ispatlanması ve cezalarının geri çevrilmesi için onları dünya hayatında müdafaa ettiniz. Peki, kıyamet günü, kim gerçek hallerini bilen Allah'a karşı onları savunacak? Kim o gün onlara vekil olacak? Şüphesiz buna hiç kimsenin gücü yetmez.
Kim kötü bir iş yapar veya bir günah işleyerek kendine zulmeder de sonrasında günahından dönmüş pişman bir halde onu itiraf ederek Allah'tan bağışlanma dilerse, ebediyete kadar yüce Allah’ı günahları çokça bağışlayan ve ona karşı çokça merhamet eden olarak bulacaktır.
Kim küçük veya büyük bir günah işlerse o günahın cezasını sadece kendisi çekecektir. Bu ceza ondan başkasını etkilemez. Allah, kullarının yaptıklarını çok iyi bilir, hükümlerinde ve yönetiminde hikmet sahibidir.
Kim istemeden bir hata yapar veya bilerek bir günah işler de ardından o günahla suçsuz bir insanı itham ederse, bu yaptığı işle kesinlikle büyük bir yalan ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur.
-Ey Peygamber!- Şayet Allah’ın seni masum kılarak sana lütfu olmasaydı, kendi nefislerine ihanet edenlerden bir topluluk seni haktan saptırmaya azmederlerdi de böylece sen de adaletsizce hükmedenlerden olurdun. Gerçekte onlar yalnızca kendilerini saptırıyorlar. Çünkü onların saptırma girişimlerinin sonucu kendilerine dönmektedir. Allah senin üzerine Kur’an’ı ve sünneti indirmiştir. Sana doğru yolu, aydınlığı ve daha önceden bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Peygamberlik ve masumiyet ihsan ederek, Allah’ın sana olan lütfu çok büyüktür.
Bir sadaka vermeyi veya şeriatın getirdiği ve aklın delalet ettiği bir iyilikte bulunmayı emretmek ya da aralarında anlaşmazlık bulunan insanların arasını ıslah etmeye çağırmak dışında insanların gizledikleri birçok konuşmanın onlara bir hayrı ve faydası yoktur. Kim de bunu Allah’ın rızasını umarak yapıyorsa ona çok büyük sevap vereceğiz.
Kim, hak ona apaçık beyan olduktan sonra getirdiği şeylerde peygamberle inatlaşır ve ona muhalefet eder, Mü'minlerin gittikleri yoldan başka bir yola tabi olursa, kendisi için tercih ettiği yolda onu bir başına bırakırız. Bilerek yüz çevirdiği için onu hakka ulaşmaya muvaffak kılmayız. Onu ateşinde ızdırap çekeceği Cehennem'e sokarız. Orası, ahalisi için kötü bir dönüş yeridir.
Şüphesiz yüce Allah, bir kimsenin kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bilakis müşrikleri Cehennem'de ebediyen tutacaktır. Şirk ve küfrün dışında o kalan günahları ise, lütfu ve merhametiyle dilediği kimseden affedecektir. Kim bir kimseyi Allah'a ortak koşarsa haktan ayrılmış ve çokça uzaklaşmış olur. Çünkü o, yaratıcıyla yaratılanı birbirine eş tutmuştur.
Bu müşrikler Allah’la beraber ancak Lât, Uzza gibi dişi isimleriyle isimlendirilmiş, hiçbir faydası ve zararı olmayan putlara ibadet ediyorlar. Gerçekte ise onlar Allah'a itaat etmekten ayrılmış hiçbir hayrı olmayan Şeytan'a ibadet ediyorlar. Çünkü Şeytan onlara putlara ibadet etmeyi emretmiştir.
Bu sebeple Allah onu rahmetinden kovmuş/uzaklaştırmıştır. Bu Şeytan da Rabbine yemin ederek şöyle demiştir: "Yemin olsun ki senin kullarından haktan saptıracağım belli bir kesim elde edeceğim."
"Yemin olsun ki onları senin dosdoğru yolundan alıkoyup, geri çevireceğim. Onlara sapıklıklarını güzel gösteren sahte vaatlerle güven vereceğim. Onlara Allah’ın helal kıldığını haram kılmak için hayvanların kulaklarını yarmayı emredeceğim. Onlara, Allah’ın yarattığını ve fıtratı değiştirmeyi emredeceğim.” Kim Şeytan'ı işlerini vekil kıldığı ve kendisine itaat ettiği bir veli edinirse, kovulmuş Şeytan'a dostluğundan dolayı apaçık bir şekilde hüsrana uğramış olur.
Şeytan onlara sahte vaatlerde bulunur ve onları uydurma kuruntularla oyalar. Gerçekte ise onlara hiçbir hakikati olmayan batıl vaatlerde bulunur.
Şeytan'ın adımlarına ve onlara emrettiği şeylere tabi olanların sonu Cehennem ateşidir. Onlar oradan kaçarak kendisine sığınabilecekleri hiçbir yol bulamazlar.
Allah'a iman edip O'na yaklaştıran salih amel işleyenleri, Allah’ın bir vaadi olarak saraylarının altından ırmaklar akan, içinde ebediyen kalacakları Cennetlere sokacağız. Allah Teâlâ’nın bütün vaatleri gerçektir, O verdiği sözlere muhalefet etmez. Hiç kimse Allah’tan daha doğru sözlü değildir.
Ey Müslümanlar! Kurtuluş ve başarı sizin temenniniz veya Ehl-i Kitab'ın temennisine göre değildir. Bilakis bu, yapılan amele bağlıdır. Sizlerden kim kötü bir amel işlerse kıyamet günü onun karşılığını görecektir. Kendisi için Allah’ın dışında ona fayda sağlayacak bir veli ve ondan zararları uzaklaştıracak bir yardımcı da bulamayacaktır.
Gerçekten Allah Teâlâ’ya iman etmiş kadın veya erkek kim salih ameller işlerse, imanla ameli bir araya toplayan işte o kimseler Cennet'e girecekler ve yaptıkları amellerinin sevabından hiçbir şey eksiltilmeyecektir. Hurma çekirdeğinin üzerindeki çukur kadar az oranda dahi herhangi bir şey eksiltilmeyecektir.
Hiç kimse, kalbi ve bedeniyle Allah'a teslim olmuş, amelinde şeriatına ittiba eden ve niyetini O'nun için halis tutan kimseden daha güzel din sahibi değildir. Şirk ve küfürden tevhid ve imana meyletmiş İbrahim’in dinine tabi ol ki; bu Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in dininin temeli ve aslıdır. Allah peygamberi İbrahim –aleyhisselam-‘ı tam bir sevgiyle mahlûkatının arasından seçmiştir.
Göklerin ve yeryüzünün bütün mülkü bir tek Allah'a aittir. Allah bütün mahlûkatını ilim, kudret ve yönetim olarak kuşatmıştır.
-Ey Peygamber!- Sana kadınlar konusunda onların yapmaları gereken ve onlara karşı yapılması gerekenleri soruyorlar. De ki: "Allah sizlere hakkında soru sorduğunuz konuyu ve sizin velayetiniz altındaki yetim kadınlar hakkındaki Kur’an’da okunan ayetleri açıklayacak. Allah’ın onlara verilmesini farz kıldığı mehir veya mirasları vermiyorsunuz ama onlarla evlenmeyi arzu ediyorsunuz. Ayrıca sahip oldukları malları elde etmeyi umarak onları (başkalarıyla) evlenmekten de alıkoyuyorsunuz. Savunmasız küçüklere karşı mirastan düşen hakkı onlara vermenin sizlerin üzerine farz olduğunu ve onların mallarına el koyarak onlara zulmetmemeniz gerektiğini açıklıyor. Yetimlerin dünya ve ahiret işlerini ıslah eden şeylerle onların bakımını adaletle yerine getirmenin sizin üzerinize farz olduğunu bildiriyor. Yetimler ve diğerleri için yaptığınız bütün hayırları muhakkak Allah bilir ve sizlere bunların karşılığını verecektir.
Eğer bir kadın kocasının uzaklaşma ve isteksizliğinden korkarsa, kadının nafaka ve geceleme hakkı gibi bazı haklarından vazgeçerek uzlaşmalarında ikisi için de bir günah yoktur. Bu durumda uzlaşmak, boşanmaktan daha hayırlıdır. Nefisler hırs ve cimriliğe elverişli yaratılmıştır. Asla kendi hakkından ödün vermeyi arzulamaz. Evli olan eşlere bu ahlakın bir ilacı olan nefsi terbiye ederek müsamaha ve iyilik etmesi yakışır. Eğer bütün işlerinizi güzel yaparsanız ve emirlerini yerine getirerek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkarsanız, şüphesiz Allah sizin bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. O'na hiçbir şey gizli kalmaz. Sizlere amellerinize göre karşılık verecektir.
-Ey kocalar!- Ne kadar gayret etseniz de eşlerinize karşı kalbinizin meyletmesinde, sizin kontrolünüzün dışında olan sebeplerden ötürü tam bir şekilde adil davranarak adaletli olmayı başaramazsınız. Öyleyse sevmediğiniz hanımınızı tamamıyla bırakıp ondan uzaklaşmayın. Onu, ne ihtiyaçlarını yerine getirecek bir kocası olan, ne de kocası olmayıp evlenmeyi bekleyen bir kadın gibi askıda kalmış olarak bırakmayın. Hanımınızın hakkı olup sizin yapmak istemediğiniz şeyler için kendinizi zorlayarak aranızı düzeltir, hanımınız hakkında Allah'tan korkarsanız, şüphesiz Yüce Allah sizi bağışlayandır ve merhamet edendir.
Eğer eşler talak veya hulu' (kocaya verilmek üzere bedel mukabilinde koca ile karı arasındaki evlilik hayatına son verme) kadının boşanma isteğiyle ayrılırsa, Allah her iki tarafı da geniş lütfuyla müstağni kılar. Erkek ondan daha hayırlı bir hanımla, kadın da ondan daha hayırlı bir kocayla müstağni olur. Allah geniş fazilet ve rahmet sahibidir. Hükümlerinde ve yönetiminde hikmet sahibidir.
Göklerde, yerde ve ikisinin arasında her ne varsa hepsinin mülkü yalnızca Allah’a aittir. Yahudi ve Hristiyan olan Ehl-i Kitap'tan ve sizlerden de Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınacağınıza dair söz aldık. Bu sözünüzü inkâr ederseniz kendinizden başkasına bir zarar veremezsiniz. Allah’ın sizin ibadetlerinize ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde ne varsa O'nun mülküdür. O'nun hiçbir mahlûkatına ihtiyacı yoktur. O bütün sıfatları ve fiilleriyle övülmüştür.
Göklerde, yerde her ne varsa hepsinin mülkü yalnızca Allah'a aittir. O, itaat edilmeyi hak edendir. Mahlûkatının bütün işlerinin yönetimini yüklenmiş olarak Allah yeter.
-Ey insanlar!- Eğer Allah dilerse hepinizi yok eder ve ardından Allah'a itaat eden ve O'na isyan etmeyen başkalarını getirir. Şüphesiz Allah’ın bunu yapmaya gücü yeter.
-Ey insanlar!- Sizlerden kim yaptığı ameliyle sadece dünya hayatının mükâfatını arzuluyorsa şunu iyi bilsin ki, Allah’ın katında hem dünya hem de ahiret hayatının mükâfatı vardır. Her ikisinin sevabı da O'ndan istenir. Allah sizin sözlerinizi işitir, yaptıklarınızı görür ve size bunların karşılığını verecektir.
Ey Allah’a iman eden ve Rasûlüne tabi olanlar! Her hâlükârda adaletli olun ve hak, sizin, anne babanızın veya akrabalarınızın aleyhine olsa bile herkese karşı hak olan şahitliği yerine getirin. Bir kişinin fakir veya zengin olması sizi şahitlik etmeye veya şahitlik etmemeye taşımasın. Allah sizin için fakirden ve zenginden daha evladır ve onların yararlarına olanı sizden daha iyi bilir. Yaptığınız şahitliklerde haktan ayrılmamak için arzularınıza tabi olmayın. Şahitlik yaparken olduğu halin dışında gerçeği çarptırırsanız veya şahitlik yapmaktan yüz çevirirseniz şüphesiz Allah sizin yaptıklarınızdan haberdardır.
Ey İman edenler! Allah’a, Rasûlüne, peygamberine indirdiği Kur'an'a ve daha önceki peygamberlere indirdiği kitaplara olan imanınızda sebat gösterin. Kim Allah’ı, kitaplarını, peygamberlerini, kıyamet gününü inkâr ederse, dosdoğru yoldan çok büyük bir mesafeyle uzaklaşmış olur.
İman ettikten sonra kendilerinden defalarca küfür sadır olan, iman ettikten sonra ondan dönüp sonra tekrar iman edip sonra tekrar küfre dönenler ve küfürde ısrar edip bu hal üzere ölenlerin günahlarını yüce Allah bağışlamayacaktır. Onları kendisine (Allah) Teâlâ'ya ulaştıran dosdoğru yola da muvaffak kılmayacaktır.
-Ey Peygamber!- İman etmiş gibi görünüp küfürlerini gizleyen münafıklara, onlar için Allah’ın katında kıyamet günü olan elem verici bir azabı müjdele.
Bu azap, onların müminleri bırakıp, kâfirleri yardımcı ve yaren edinmelerinden ötürüdür. Onları dost edinmeleri şaşılacak bir iştir. Kendisi ile yükselmeleri için onlardan kuvvet ve koruyuculuk mu istiyorlar? Oysa güç ve koruma bütünüyle Allah’ındır.
-Ey Müminler!- Yüce Allah sizlere indirdiği Kur'an-ı Kerim’de şunu bildirmiştir: Bir mecliste oturduğunuzda Allah’ın ayetlerini inkâr eden ve onlarla alay eden kimseler duyarsanız, onlar Allah’ın ayetlerini inkâr etmekten ve onlarla alay etmekten vazgeçip başka konularda konuşuncaya dek, sizin orada onlarla beraber oturmayı terk etmeniz ve meclislerinden ayrılmanız gerekir. Onlar Allah’ın ayetlerini inkâr edip alay ettikleri halde onları işittikten sonra onlarla oturmaya devam ederseniz Allah’ın emrine karşı gelmede onlarla aynı olursunuz. Çünkü onların inkâr ederek Allah’a karşı geldikleri gibi, siz de orada oturarak Allah’a karşı gelmiş olursunuz. Şüphesiz Allah kıyamet günü İslam’ı (Müslümanlıklarını) gösterip küfürlerini gizleyen münafıkları kâfirlerle beraber Cehennem ateşinde toplayacaktır.
Sizin başınıza gelecek olan hayır veya şerri bekleyenler, size Allah’tan bir zafer geldiğinde ganimetten bir pay elde edebilmek için sizlere şöyle derler: "Biz sizinle beraber değil miydik? Şahit olduklarınıza biz de şahit olmadık mı?" Eğer kâfirler kazanırsa onlara şöyle derler: "Sizin işlerinizi yüklenmedik mi? Sizleri yardım ve desteğimizle çepeçevre kuşatmadık mı? Sizlere yardım ederek ve onların sizi zelil kılmasına karşı Mü'minlerden korumadık mı?" Oysa Allah kıyamet günü hepinizin arasında hükmedecek ve Mü'minleri Cennet ile ödüllendirecektir. Münafıkları da Cehennem'in en dibine sokarak cezalandıracaktır. Allah, lütfuyla kâfirlerin Mü'minlere musallat olmasına müsade etmeyecek. Bilakis güzel neticeyi Mü'minler lehine değiştirecektir.
Münafıklar İslam’ı izhar edip küfürlerini gizleyerek Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar. Oysa Allah onları aldatmaktadır. Çünkü O, onların küfürlerini bildiği halde kanlarını korumuş ve ahirette onlara en şiddetli azabı hazırlamıştır. Onlar namaza kalktıkları zaman, namazı kerih görerek/istemeyerek tembel tembel kalkarlar. Mü'minleri görünce de Allah’ı çok az zikrederler.
Bu münafıklar ne yapacaklarını bilmez bir halde tereddüt içindedirler. Onlar ne görünüşte, ne de kalben Mü'minlerle beraberdirler, ne de kâfirlerle beraberdirler. Bilakis görünüşte müminlerle beraber, kalben ise kâfirlerle beraberlerdir. -Ey Peygamber!- Yüce Allah her kimi saptırırsa onu sapmış olduğu dalaletten doğru yola iletecek bir yol bulamazsın.
Ey Allah'a iman eden ve Rasûlüne tabi olanlar! Mü'minleri bırakıp da Allah’ı inkâr eden kâfirleri Mü'minler dışında yakınlık ettiğiniz seçkin dostlar edinmeyin. Böyle yaparak Allah’a cezalandırılmaya müstahak olduğunuzu gösteren apaçık delil vermek mi istiyorsunuz?
Şüphesiz Allah kıyamet günü münafıkları Cehennem ateşinin en alt tabakasına sokacaktır. Onlar kendilerinden bu azabı önleyecek hiçbir yardımcı da bulamayacaklardır.
Nifaklarından Allah’a tevbe ederek dönen, kalplerini ıslah ederek Allah’ın ahdine tutunan ve amellerini riyadan arındırarak sadece Allah için halis kılanlar bundan müstesnadır. İşte bu sıfatlarla nitelenen kimseler dünya ve ahirette Mü'minlerle beraberlerdir. Yüce Allah Mü'minlere çok büyük bir mükâfat verecektir.
O'na şükredip, iman ederseniz Allah’ın sizlere azap etmeye ihtiyacı yoktur. Allah Teâlâ iyilik sahibidir, merhametlidir. Doğrusu O, sizlere günahlarınız sebebiyle azap eder. Amellerinizi ıslah edip nimetlerinden ötürü ona şükreder, bedenen ve kalben O'na iman ederseniz size azap etmeyecektir. Allah nimetlerini kabul edenlere karşılığını verir. Kullarının imanlarını bilir ve herkese amellerine göre karşılığını verecektir.
Allah açıktan kötü söz söylemeyi sevmez. Bilakis hoşlanmayıp bunu yapanı da tehdit etmiştir. Lâkin zulme uğrayan kimse için açıktan kötü söz söylemesi caiz olur. Kendisine yapılan zulümden dolayı o kimse hakkında şikayette bulunabilir, ona beddua edip, söylenenlere misliyle karşılık verebilir. Fakat mazlumun kendisine yapılan zulme sabretmesi açıktan kötü söz söylemesinden daha evlâdır. Şüphesiz Allah, söylemiş olduğunuz bütün sözlerinizi işitir. Bütün niyetlerinizi bilir. Böylelikle kötü söz söylemekten veya kast etmekten sakınınız.
Eğer sözlü ya da fiilî olarak yapılan bir iyiliği izhar eder ya da gizlerseniz veya size kötülük yapandan intikam almaktan vazgeçerseniz muhakkak ki Allah Teâlâ affedendir ve her şeye hakkıyla kadir olandır. Affetmek sizin ahlakî ilkeniz olsun. Umulur ki Allah sizi bağışlar.
Şüphesiz Allah'ı ve rasûllerini inkâr edenler, Allah ve rasûlleri arasını ayırmak isteyenler, bir yandan hem onlara iman ediyorlar ve diğer yandan da onları yalanlıyorlar. Şöyle diyorlar: Bizler rasûllerin bazılarına iman eder ve bazılarını inkâr ederiz. Böylece kendilerini kurtaracağını zannederek küfür ile iman arasında bir yol tutmak isterler.
Bu yol üzerinde gidenler işte onlar gerçek kâfirlerdir. Şüphesiz rasûllerin hepsini veya bazılarını inkâr eden, Allah'ı ve rasûllerini inkâr etmiş olur. Kâfirlere kıyamet gününde küçük düşürücü bir azap hazırladık. Bu da Allah'a ve rasûllerine iman etmekte kibirli davranmalarından dolayı onları cezalandırmak içindir.
Allah'a iman edip birleyenler ve O'na hiçbir kimseyi ortak koşmayanlar, rasûllerinin hepsini tasdik edip iman eden kimselerdir. Kâfirlerin yaptıkları gibi aralarında ayrım yapmazlar. Bilakis onların hepsine iman ederler. Allah onlara imanlarının ve bu imanlarından ötürü yaptıkları salih amellerinin karşılığı olarak büyük bir sevap verecektir. Yüce Allah, günahlarından tövbe eden kullarını bağışlayan ve merhamet edendir.
-Ey Rasûl!- Yahudiler Musa -aleyhisselam-'a gökten bir defada kitap indiği gibi hak rasûl olduğuna alamet olarak da senden bir kere de kendilerine gökten kitap indirmeni istiyorlar. Yahudilerin bu isteğini onlar için çok görme. Çünkü geçmişte ataları Musa -aleyhisselam-'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Kendilerine Allah'ı çıplak gözleriyle göstermesini istemişlerdi. Onlar, işlemiş oldukları bu günahlarına ceza olarak yıldırım çarpmasına maruz kaldılar. Sonra, Allah onları tekrar diriltti. Kendilerine Allah'ın, rubûbiyette ve uluhiyette bir ve tek olduğunu apaçık açıklayan ayetler geldikten sonra, tekrar Allah'a ibadet etmeyi bırakıp buzağıya taptılar. Sonra onların günahlarını tekrar bağışladık ve kavmine karşı Musa -aleyhisselam-'a apaçık bir delil verdik.
Onlardan alınan pekiştirilmiş kesin söz sebebi ile, Tevrat'ta bulunan emirlerle amel etmeleri için ve korkutmak amacıyla dağı üzerlerine kaldırdık. Dağı üzerlerine kaldırdıktan sonra onlara şöyle dedik: Başlarınızı eğerek Beyti'l Makdis'in kapısından giriniz. Onlar ise kıçlarının üzerine oturup sürünerek girdiler. Cumartesi günü balık avlama yasağını çiğnemeyin dedik. Onlar ise yasağı dinlemeyip balık avladılar. Biz onlardan bu husus ile ilgili pekiştirilmiş kesin söz almıştık. Onlar ise bu ahdi çiğneyip bozdular.
Vermiş oldukları pekiştirilmiş kesin sözü ve Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri öldürmeye cesaret etmeleri, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e kalplerimiz kapalıdır, senin söylediklerinin hiçbirini anlamıyor demeleri sebebi ile onları rahmetimizden kovduk. Mesele onların dedikleri gibi değildir. Bilakis yüce Allah onların kalplerini mühürleyip kilitlemiştir ve hayır olarak kalplerine artık herhangi bir şey ulaşmaz. Onlar ancak kendilerine hiç bir fayda vermeyecek şekilde çok az iman ederler.
Küfürleri ve Meryem -aleyhesselam-'a yalancı şahitlik ederek zina iftirası atmaları sebebiyle biz onları rahmetimizden kovduk.
Övünerek söyledikleri şu yalandan dolayı onlara lanet ettik: Yahudiler, muhakkak ki bizler Allah'ın Rasûlü Meryemoğlu İsa Mesih'i öldürdük dediler. Halbuki iddia ettikleri gibi onu öldürmediler ve asmadılar. Ancak Allah bir adamı İsa -aleyhisselam-'a benzetti, onu öldürüp astılar. Böylece öldürülenin İsa -aleyhisselam- olduğunu zannettiler. Yahudilerden İsa -aleyhisselam-'ı öldürdüğünü iddia edenlerin ve öldürülmesi için Yahudilere teslim eden Hristiyanların hepsi ölümü hakkında şaşkınlık ve şüphe içerisindedirler. Onun durumu hakkında bir bilgiye sahip değildirler. Ancak onlar zanna uymaktadırlar. Doğrusu zan hiçbir zaman gerçek olmaz. İsa -aleyhisselam-'ı kesinlikle öldürmediler ve asmadılar.
Aksine Allah İsa -aleyhisselam-'ı onların tuzaklarından kurtardı, onu bedeniyle ve ruhuyla kendi katına yükseltti. Allah mülkünde Aziz'dir ve hiçbir kimse O'na galip gelemez. Yönetmesinde, yargılamasında, kanunlarında ve şeriatında hikmet sahibidir.
İsa -aleyhisselam- ahir zamanda dünyaya tekrar indikten sonra ve ölmeden önce, Ehl-i Kitap'tan her biri ona iman edecekler. İsa -aleyhisselam- kıyamet gününde onların şeriata uygun olan ve muhalif olan amellerine şahitlik edecektir.
Yahudilere yaptıkları zulümleri sebebiyle, onlara helâl olan bazı yiyecekleri haram ettik. Onlara bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sığırların ve koyunların sırtlarında bulunan yağları hariç, iç yağlarını onlara haram kıldık. Bu yasağın sebebi hem kendilerini ve hem de başkalarını Allah yolundan döndürmeleridir. Böylelikle Allah yolundan alıkoymak Yahudilerin mizacı/huyu haline gelmiştir.
Allah, kendilerine faiz almalarını yasaklamasına rağmen ve insanların mallarını gayrimeşru olarak haksız yere almaları sebebiyle onlardan kâfir olanlara acı verici bir azap hazırladık.
Ey Rasûl! Fakat Yahudilerden ilimde derinleşenler ve Allah'ın sana Kur'an'dan indirdiğine iman eden müminler, senden önceki rasûllere indirilmiş olan Tevrat, İncil gibi kitaplara da iman ederler. Namazı kılarlar, mallarının zekatını verirler, Allah'ı ortağı olmayan tek bir ilah olarak kabul edip iman ederler. Kıyamet gününe de iman ederler. Bu özelliklerle vasıflanmış kimselere büyük bir sevap vereceğiz.
Ey Rasûl! Senden önceki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Sen rasûllerin ilki de değilsin. Kesinlikle Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettik. İbrahim'e ve iki oğlu İsmail ve İshak'a, İshak'ın oğlu Yakub'a ve torunlara (onlar İsrailoğulları'nın on iki kabilelerinde bulunan ve Yakup -aleyhisselam-'ın oğullarından olan peygamberlerdir.) Dâvud -aleyhisselam-'a kitap verdik, o da Zebur'dur.
Kur'an'da sana anlattığımız ve anlatmadığımız rasûller gönderdik. Sana anlatmadığımız rasûlleri bir hikmete binaen zikretmedik. Allah -Subhanehu ve Teâlâ- kendi celâline layık bir şekilde Musa -aleyhisselam-'a peygamberlik hususunda bir ikram olması için -vasıtasız- gerçek bir konuşma ile konuştu.
Biz, Allah'a iman edenleri değerli sevaplar ile müjdelemeleri ve küfredenleri de acı verici azapla korkutmaları için rasûlleri gönderdik. Aynı zamanda rasûllerin gönderilmesinden sonra insanların Allah'a karşı bir delilleri olmaması için gönderdik. Allah mülkünde Aziz ve yargılamasında hikmet sahibidir.
-Ey Rasûl!- Eğer Yahudiler seni inkâr ederlerse, şüphesiz Allah Kur'an'da sana indirdiğiyle eksiksiz ve tam olarak seni tasdik eder. Allah onda kullarının bilmek istediklerini kendisinin sevip razı olduğu, sevmediği ve reddettiği ilmini indirdi. Allah'ın şehadetiyle birlikte senin sadık olduğuna melekler de şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter. Allah'ın sana olan şahitliği başkasının şahitliği yerine kâfidir.
Senin peygamberliğini reddedip inkâr edenler ve insanların İslâma girmesine engel olanlar haktan şiddetli bir şekilde uzaklaşmışlardır.
Şüphesiz Allah'ı, rasûllerini inkâr edenler ve küfürde kalmakla kendi nefislerine zulmedenleri, bulundukları küfür üzerine kalmaya ısrarcı oldukları sürece; yüce Allah bağışlamayacak ve asla onları Allah'ın azabından kurtaracak doğru yola yöneltmeyecektir.
Kendilerinin daimi kalacakları Cehennem'den başka bir yol yoktur. Bu da Allah için çok kolaydır. Hiçbir şey Allah'ı aciz bırakamaz.
Ey insanlar! Size Rasûl Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Allah Teâlâ'dan hidayeti ve hak dini getirdi. Siz de getirdiğine iman ediniz, sizin için dünyada ve ahirette hayırlı olan budur. Eğer Allah'ı inkâr ederseniz, Allah'ın iman etmenize ihtiyacı yoktur ve sizin küfretmeniz O'na zarar vermez. Çünkü göklerin, yerin ve aralarında bulunanların hepsinin mülkü O'na aittir. Şüphesiz Allah, hidayeti kimin hakettiğini daha iyi bilir ve ona hidayeti kolaylaştırır. Kimin de hidayeti haketmediğini bilir ve onu hidayete karşı kör eder. Allah söylemiş olduğu sözlerinde, fiillerinde, şeriatında ve kaderinde (takdir ettiğinde) hikmet sahibidir.
Ey Rasûl! İncil'in kendilerine indirildiği Hristiyanlara, dininizde haddi aşmayın diyerek uyar. Allah hakkında İsa -aleyhisselam- ile ilgili ancak hakkı söyleyiniz. Meryemoğlu Mesih İsa, Allah'ın hak ile göndermiş olduğu bir rasûlüdür. Allah İsa -aleyhisselam-'ı Cibril'i Meryem'e gönderdiği kelimesiyle yarattı. O kelimesi de ''Ol" emridir. O da, Allah'ın emri ile Cibril'in Meryem'e üfürmüş olduğu ruhtur. Allah'a ve rasûllerinin arasında ayrım yapmadan hepsine birlikte iman ediniz. İlâhlar üçtür demeyiniz. Yalan ve bozuk olan bu sözü söylemekten vazgeçiniz. Bunu söylemekten vazgeçmeniz sizin için dünyada ve ahirette iyi ve hayırlı olur. Allah sadece tek bir ilâhtır. Bir ortağının ve bir çocuğunun da olmasından münezzehtir. O, zengindir. Göklerde, yerde ve aralarında bulunan her şeyin mülkü O'nundur. Allah'ın göklerin ve yerin idarecisi ve düzenleyicisi olması yeterlidir.
Meryemoğlu İsa, Allah'a kul olmaktan çekinmez. Aynı zamanda Allah'ın kendisine yakınlaştırdığı ve makamlarını yükselttiği melekler de O'na kul olmaktan çekinmezler. Siz, ey Hristiyanlar! İsa -aleyhisselam-'ı nasıl ilâh edinirsiniz? Müşrikler nasıl melekleri ilâh edinirler? Kim Allah'a ibadet etmekten ve kul olmaktan çekinip, büyüklenirse, şüphesiz Allah, kıyamet gününde herkesi huzuruna haşredip toplayacaktır. Herkesi hak ettiği ameli ile cezalandırıp mükâfatlandıracaktır.
Allah'a iman edip rasûllerini tasdik edenler, salih amelleri Allah için ihlasla şeriata uygun olarak yapanlara, amellerinin sevabını eksiksiz verecektir. Kendi lütfundan ve ihsanından daha çok sevap verip artıracaktır. Allah'a ibadet ve itaat etmekten çekinenlere büyüklenip kibirlenenlere gelince; onları acı bir azapla cezalandıracaktır. Onlar kıyamet gününde kendilerine Allah'tan başka fayda verecek hiçbir kimse bulamayacaklardır. Başlarına gelen zararı uzaklaştıracak bir yardımcı bulamayacaklardır.
-Ey insanlar!- Size Rabbinizden ortada mazeret bırakmayan ve şüpheleri kaldıran apaçık bir delil gelmiştir. Bu delil, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'dir. Ve size açık bir nur indirdik ki, o da Kur'an'dır.
Allah'a iman edip peygamberine indirilen Kur'an'a sımsıkı tutunanlar var ya; Allah Cennet'e girmekle onlara rahmet edecektir. Aynı zamanda derecelerini yükselterek sevaplarını da artıracaktır. Hiçbir eğriliği olmayan dosdoğru yoldan yürümeleri için onları muvaffak kılacaktır. O da Adn Cennetleri'ne ulaştıran yoldur.
-Ey Rasûl!- Sana kelâle (babasız ve çocuksuz miras bırakan kimse) nin mirası hakkında fetva vermen için soruyorlar. Kelâle, ölüp arkasında ana-baba ve çocuk bırakmayan kimsedir. Bunun ile ilgili durumu Allah bildirir de. Eğer bir kimse ölüp arkasında ana-baba ve çocuk bırakmaz ise onun (anne-baba) bir öz kız kardeşi veya babadan bir kız kardeşi varsa miras olarak malının yarısını farz olarak alır. Öz erkek kardeşi veya babasından bir erkek kardeşi de eğer onunla beraber farz sahibi yok ise asabe olarak yani mirastan hak sahipleri haklarını aldıktan sonra artan mirası alır. Eğer onunla beraber farz sahibi varsa geri kalan mirası ondan sonra alır. Eğer öz kız kardeşler veya babadan kız kardeşler iki veya daha fazla sayıda olurlarsa farz olarak üçte ikisini alırlar. Şayet öz veya baba bir erkek kardeşler ile beraber kız kardeşler var ise mirastan geriye kalan malı (erkeğe iki kıza bir pay) kuralına göre dağıtılır. Allah size kelâlenin miras hükmünü ve başka hükümleri de yanlışa düşmemeniz için açıklamaktadır. Allah her şeyi bilir. Hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Icon