ترجمة سورة يس

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم
ترجمة معاني سورة يس باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم .
من تأليف: مركز تفسير للدراسات القرآنية .

(Yâ Sîn) Bu hususta benzer bir açıklama Bakara Suresi'nin başında zikredilmiştir.
Allah Teâlâ; ayetleri muhkem kılınmış olan Kur'an'a yemin etmiştir. Zira ona ne önünden ve ne de arkasından bir batıl yaklaşabilir.
Ey Rasûl! Şüphesiz sen; Allah'ın kullarına, O'nu birlemeleri ve sadece O'na ibadet etmelerini emretmek için gönderdiği peygamberlerden birisin.
Sen; dosdoğru bir yol ve din üzerinesin. Dosdoğru olan bu yol ve bu din; hiç kimsenin kendisine üstün gelemeyeceği Azîz olan Rabbin tarafından indirilmiştir. O; iman eden kullarına karşı çok merhametlidir.
Sen; dosdoğru bir yol ve din üzeresin. Dosdoğru olan bu yol ve din, hiç kimsenin kendisine üstün gelemeyeceği Azîz olan Rabbin tarafından indirilmiştir. O; iman eden kullarına karşı çok merhametlidir.
Bunu sana; kendilerine daha önce onları uyaracak bir peygamber gelmemiş olan Arap bir kavmi korkutman ve uyarman için indirdik. Onlar; imandan ve tevhidden uzak idiler. İşte kendilerine gönderilen uyarı ile aralarındaki bağ kesilmiş olan her ümmetin durumu böyledir. Bu ümmetler, kendilerine (imanı ve tevhidi) hatırlatacak ve uyaracak peygamberlere ihtiyaç duyarlar.
Şüphesiz peygamberlerinin dili ile Allah'tan gelen hak kendilerine ulaştıktan sonra bunların çoğunun üzerine Allah tarafından gelen azap kaçınılmaz olmuştur. Ona iman etmeyip küfürleri üzerinde kalmışlardır. Onlar, Allah'a da Rasûlüne de iman etmez ve haktan getirdikleri ile de amel etmezler.
Bunların misali, boyunlarına halkalar takılmış olan kimselerin misali gibidir. Onların elleri boyunları ile bir araya getirilip çenelerinin altında toplanmıştır. Bundan dolayı başlarını semaya doğru kaldırmak zorunda kalmışlardır. Başlarını aşağı doğru indiremezler. Bunlar, Allah'a imanı kabul etmezler ve O'na boyun eğmezler. Bundan dolayı başlarını indirmezler.
Onların önlerine ve arkalarına hak ile onların arasını ayıran setler çektik ve onların gözlerini hakka karşı kapattık. Onlar; hakkı kendilerine fayda verecek şekilde göremezler. Bu durum, onların küfürlerinde ısrar etmelerinin ve inat etmelerinin ortaya çıkmasından sonra olmuştur.
Ey Muhammed! İnatla hakka karşı çıkan bu kâfirleri korkutsan da, korkutmasan da onlar için birdir. Onlar, senin Allah katından getirdiklerine iman etmezler.
Gerçekten senin uyarmandan ancak bu Kur'an'ı doğrulayan, Kur'an'da gelen şeylere tabi olan ve kimsenin görmeyeceği yerde yalnız başına iken Rabbinden korkan kimse istifade eder. Böyle özelliklere sahip olan kimseye, Allah tarafından günahlarının silinip bağışlanması kendisini sevindiren ve ahirette kendisini bekleyen büyük bir mükâfatı haber ver. İşte bu mükâfat Cennet'tir.
Şüphesiz hesap için kıyamet günü ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların dünya hayatında iken işlemiş oldukları salih amelleri ve kötü amelleri yazarız. Aynı şekilde ölümlerinden sonra onlardan geriye kalan sadaka-i câriye gibi salih olan şeyleri yahut küfür gibi kötü amelleri de yazarız. Biz, her şeyi kesin bir şekilde apaçık bir kitapta yazmışızdır ki, o kitap Levh-i Mahfûz'dur.
Ey Rasûl! Yalanlayan ve inatçılık eden bu kimselere ibret olması için, kendilerine elçiler gelmiş olan belde halkının kıssasını anlat.
Kendilerini Allah'ı birlemeye ve Allah'a ibadet etmeye davet etmeleri için onlara iki elçi gönderdiğimizde o iki elçiyi yalanladılar. Bunun üzerine biz, üçüncü bir elçi daha göndererek o iki elçiyi güçlendirdik. O üç elçi belde halkına şöyle dediler: -Biz üç kişi- "Sizleri Allah'ı birlemeye ve O'nun dinine tabi olmaya davet etmek için gönderilmiş olan elçileriz."
Belde halkı gönderilen elçilere şöyle dediler: Sizler bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüz yoktur. Rahman size bir vahiy indirmemiştir ve siz, iddianızla ancak Allah'a yalan isnadda bulunuyorsunuz.
O üç elçi, belde halkının yalanlamasına karşılık olarak şöyle dediler: "Ey belde halkı! Rabbimiz biliyor ki bizler, size O'nun katından gönderilmiş elçileriz. Delil olarak bu bize yeter."
"Bizim görevimiz, size tebliğ etmekle emrolunduğumuz şeyleri apaçık tebliğ etmektir. Biz, size hidayet etmekle sorumlu değiliz."
Belde halkı, gönderilmiş olan elçilere şöyle dediler: "Şüphesiz siz, bize uğursuz geldiniz. Eğer bizleri tevhide davet etmekten vazgeçmezseniz; sizi ölünceye kadar taşlamakla ve acıklı bir azap ile cezalandıracağız."
Elçiler onlara cevap olarak şöyle dediler: "Allah'ı inkâr etmeniz ve O'nun peygamberlerine tabi olmayı terketmeniz sebebi ile uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size Allah'ı hatırlattığımız ve sizi O'na davet etttiğimiz için mi bizi uğursuz sayıyorsunuz? Hayır! Bilakis siz; günah işleyip isyan ederek aşırı giden bir topluluksunuz."
Derken beldenin uzak bir yerinden bir adam; kavminin elçileri yalanlamasından, onları öldürmek ve eziyet etmekle tehdit etmesinden korkarak koşarak geldi ve şöyle dedi: "Ey Kavmim! Bu elçilerin getirdiklerine uyunuz."
Ey Kavmim! Size tebliğ ettikleri şey karşılığında sizden herhangi bir ücret istemeyen kimselere uyun. Onlar Allah'ın vahyinden tebliğ ettikleri şeyler hususunda hidayet üzeredirler. Kim böyle ise işte tabi olunmaya layık olan kimse odur.
Nasihatçı olan bu adam şöyle dedi: "Ve hangi engel beni yaratan Allah'a ibadet etmekten alıkoyabilir? Ve hangi engel sizleri yaratan Allah'a ibadet etmekten alıkoyabilir? Öyle ki, yeniden dirilme ile birlikte hepiniz karşılık için sadece O'na döndürüleceksiniz."
"Ben, beni yaratan Allah'tan başka ilahlara hak etmemelerine rağmen ibadet edip, onları ilahlar mı edineyim? Eğer Rahman; bana bir kötülük isabet ettirmek isterse, kendilerine ibadet olunan bu ilahlar bana bir fayda veremedikleri gibi benden bir kötülüğü de savamazlar. Eğer ben küfür üzere ölürsem Allah'ın benim hakkımda dilediği kötülükten de beni kurtaramazlar."
"Eğer ben Allah'tan gayrı kendilerine ibadet olunanları ilahlar edinirsem, apaçık bir hata içinde olurum. Öyle ki ibadeti hak etmeyenlere ibadet edip, ibadeti hak eden Allah'a ibadet etmeyi terk ederek apaçık bir sapıklık ile sapmış olurum."
"Ey Kavmim! Şüphesiz ben; sizin Rabbiniz ve benim Rabbim olan Allah'a iman ettim. Beni dinleyin. Ben sizin, beni kendisiyle tehdit ettiğiniz ölümden de korkmuyorum." dedi. Kavmi onu öldürdü. Allah da onu Cennet'ine koydu.
Şehid edilmesinden sonra kendisine ikram olarak şöyle denildi: "Cennet'e gir." O, Cennet'e girip de oradaki nimetleri müşahade edince temenni içinde şöyle dedi: "Keşke beni yalanlayan ve öldüren kavmim de günahlarımın bağışlandığını ve Rabbimin bana olan ikramını bilseydi. Benim gibi İman eder ve benim ulaştığım mükâfata ulaşırdı."
Şehit edilmesinden sonra kendisine ikram olarak şöyle denildi: "Cennet'e gir." O, Cennet'e girip de oradaki nimetleri müşahade edince temenni ederek şöyle dedi: "Keşke beni yalanlayan ve öldüren kavmim de günahlarımın bağışlandığını ve Rabbimin bana olan ikramını bilseydi. Benim gibi iman eder ve benim ulaştığım mükâfata ulaşırdı."
Kendisini yalanlayan ve öldüren kavmini helâk etmek için üzerlerine gökten bir melek ordusu indirme gereğini duymadık. Bizim nezdimizde bunların durumu o halden daha da kolaydır. Azap meleklerini üzerlerine indirerek helâk etmek değil, onların helâkini gökten korkunç bir ses ile olmasını takdir ettik.
Onun kavminin helâk edilme kıssası ise sadece onlara gönderdiğimiz korkunç bir sesten ibarettir. Sonra onlar yanıp sönen ateşten geride bir iz kalmadığı gibi kendilerinden de geriye herhangi bir iz kalmamıştır.
Kıyamet günü, azabı gördüklerinde hüsrana uğrayan ve yalanlayan kulların pişmanlıklarına yazıklar olsun. Şüphesiz onlar, dünyadayken Allah tarafından kendilerine gönderilen her peygamberi küçümser ve onunla alay ederlerdi. Onların kıyamet günündeki akıbeti, Allah'ın emirlerine karşı gelmelerinden dolayı pişmanlıktır.
Rasûllerle alay edip yalanlayanlar, kendilerinden önce helâk ettiğimiz ümmetleri görüp ibret almadılar mı? Kesinlikle onların hepsi öldüler ve dünyaya bir daha asla dönmeyecekler. Bilâkis daha önce yaptıkları ameller ile karşılaşacaklar ve Yüce Allah, bu yaptıklarının karşılığını onlara verecektir.
Kıyamet günü, istisnasız bütün ümmetler yeniden diriltildikten sonra yaptıkları amellerin karşılığını almaları için huzurumuza çıkarılacaklardır.
Gökyüzünden üzerine yağmur indirdiğimiz, bununla çeşit çeşit bitkiyi ve insanların yemesi için farklı farklı daneleri çıkardığımız bu kurak verimsiz toprak, ölümden sonra tekrar dirilmeyi inkâr edenler için bir delildir. Yağmur yağdırıp bitkiyi çıkararak bu yeryüzüne hayat veren, ölüleri tekrar diriltip hayat vermeye kadirdir.
Üzerine yağmur yağdırdığımız yerden nice hurma ve üzüm bahçeleri çıkardık. Bunları sulayan pınarlar fışkırttık.
İnsanlar, Allah'ın kendilerine nimet olarak vermiş olduğu ve hiçbir çaba sarfetmedikleri bahçelerin ürünlerinden yesinler diye. Hâlâ bu nimetlerinden dolayı yalnızca Allah'a ibadet edip rasûllerine iman ederek şükretmeyecekler mi?
Yüce Allah, yarattığı çeşitli bitkiler ve ağaçlardan, erkek ve kadın olarak yarattığı insanlardan, kara, deniz ve bu ikisinin dışında insanların bilmediği mahlûkatından münezzehtir.
Gündüzün gitmesi ve gecenin gelmesi ile gündüzü çekip alıp aydınlığı gidermemiz, insanlar için Yüce Allah'ın birliğinin delilidir. Gündüzün gitmesi ile karanlığı getiririz de insanlar karanlık içinde kalırlar.
Yüce Allah'ın ilmi dahilinde olup takdirinin dışına çıkmadan yörüngesinde akıp giden bu Güneş, onlar için Allah'ın birliğinin delilidir. İşte bu takdir, kimsenin kendisine galip gelemediği Azîz ve yarattıklarının işlerinden hiçbir şeyin kendisine gizli kalmadığı Alîm olan Allah'ın takdiridir.
Küçük olarak başlayıp sonra büyüyen sonra da tekrar küçülüp incelik, eğrilik, sararma, eskime ve gözden kaybolma bakımından hurma salkımı gibi (hilâl) olan her gece yörüngesini belirlediğimiz bu Ay, onlar için Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın birliğine delalet eden bir delildir.
Güneş, Ay, gece ve gündüz Allah'ın dilemesi ile takdir edilmiş delillerdir. Takdir edildikleri şeyi aşıp geçemezler. Ne Güneş, Ay'ın yörüngesini değiştirmek ya da aydınlığını gidermek için Ay'a yetişebilir. Ne de gece, vakti dolmadan önce girip gündüzü geçebilir. Bütün ilâhi emre boyun eğen bu mahlûkat, bunların dışındaki diğer gezegen ve galaksilerin hepsinin Allah'ın takdiri ve muhafazası altında kendilerine has yörüngeleri vardır.
Yüce Allah'ın birliğine delalet eden ve kullarına olan nimetinin bir delili de Nuh zamanında Adem'in zürriyetinden tufandan kurtulanları Allah'ın mahlûkatı ile dolu olan gemide taşımamızdır. Şüphesiz Yüce Allah, onlardan her cinsten bir çift taşımıştır.
Yüce Allah'ın birliğine delalet eden ve kullarına olan nimetinin bir delili olarak Nuh'un gemisi gibi binekleri yarattık.
Eğer biz onları boğmak isteseydik, onları suda boğardık. Şayet onların boğulmasını dileseydik, onlara hiçbir yardımcı yardım edemezdi. Eğer onlar emrimiz ve hükmümüzle boğulsalardı, hiçbir kurtarıcı da onları kurtaramazdı.
Ancak onları boğulmaktan kurtararak rahmet etmemiz ve aşamayacakları belirli bir zamana kadar istifade etmeleri için hayatta bırakmamız bundan müstesnadır. Umulur ki, bundan ibret alıp iman ederler.
İman etmekten yüz çeviren bu müşriklere: "Kendisine doğru ilerlediğiniz ahiretten ve geride bıraktığınız dünyadan ve onun zorluklarından sakının. Umulur ki, Yüce Allah rahmeti ile lütufta bulunur denildiğinde, buna riayet etmezler. Bilâkis bundan hiç umursamadan yüz çevirirler.
Bu inatçı müşriklere, Allah'ın birliğine ve ibadetin yalnızca O'na layık olduğunu gösteren ayetler her geldiğinde, onlardan ibret almadan mutlaka yüz çevirirlerdi.
Bu inatçı kâfirlere; "Allah'ın size rızık olarak verdiği mallardan fakirlere ve miskinlere yardım edin." denildiği zaman; büyüklük taslayanlar iman edenlere: "Allah'ın dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi acaba biz mi doyuracağız? Biz O'nun dilemesine muhalefet etmiyoruz. Ey Mü'minler! Siz ancak apaçık bir hatanın içinde ve haktan uzaksınız." derler.
Ölümden sonra tekrar dirilmeyi inkâr edenler ve yalanlayıp onun imkânsız olduğunu düşünenler; "Ey Mü'minler! Bu iddianızda sadıksanız, bu tehdit ne zaman gerçekleşecektir?" derler.
Ölümden sonra tekrar dirilmeyi inkâr eden ve onun imkânsız olduğunu düşünenler, Sur'a ilk olarak üfürülmesinden başkasını beklemiyorlar. Bu korkunç ses onları alışveriş, tarla sulama ve hayvanları otlatma gibi dünya meşgaleleriyle uğraştıkları zaman ansızın yakalayacaktır.
Bu korkunç ses, onları ansızın yakaladığı zaman birbirlerine herhangi bir vasiyette bulunmaya, evlerine ve ailelerine dönmeye güç yetiremezler. Bilâkis onlar, bu meşgaleleri ile uğraşırken öleceklerdir.
Yeniden dirilmeleri için Sur'a ikinci defa üfürüldüğünde, bütün hepsi hesap ve karşılıklarını görmeleri için kabirlerinden çıkarak Rablerinin huzuruna doğru süratle giderler.
Ölümden sonra tekrar dirilmeyi inkâr eden bu kâfirler buna pişman olarak: "Eyvah bize! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı?" derler. Bu sorularına şöyle cevap alırlar: "İşte bu muhakkak gerçekleşecek olan Allah'ın size vaadidir. Rasûller de Rablerinden tebliğ ettiklerinde doğru söylemiştir."
Kabirlerden yeniden dirilmek, Sur'a ikinci kez üfürülmesinin neticesinde gerçekleşir. Bunun akabinde kıyamet günü, bütün yaratılmışlar hesapları görülmesi için huzurumuzda hazır bulunacaklardır.
O gün adaletle hükmedilir. -Ey Kullar!- İşlemiş olduğunuz günahlar artırılarak ya da salih amelleriniz azaltılarak size zulmedilmez. Sadece dünyada yapmış olduğunuzun karşılığını tastamam alırsınız.
Şüphesiz kıyamet gününde Cennet ehli gördükleri daimî nimetler ve büyük başarıyı elde etmelerinden dolayı başkalarını düşünmezler. Orada mutluluk içinde hoşça vakit geçirirler.
Cennet ehli ve eşleri Cennet'in geniş gölgesinde bol nimetler içerisinde yaşarlar.
Onlar için bu Cennet'te üzüm, incir ve nar gibi çok güzel meyve çeşitleri vardır. Canlarının istediği bütün zevkler, lezzetler ve her türlü nimetler onlar için mevcuttur.
Cennet'tekiler için her türlü nimetlerin üzerine, Rahim olan Rabden sözlü bir selam vardır. Rableri onlara selam verdiği zaman, onlar selamete bütün yönlerden kavuşmuş olurlar ve aynı zamanda kendisinden daha üstünü olmayan selamlama da onlar için hasıl olmuştur.
Kıyamet gününde müşriklere: "Mü'minlerden ayrılın!" denilir. "Sizin özelliklerinizle onların özellikleri ve sizin karşılığınız ile onların karşılığı birbirinden farklı olduğu için sizin (Mü'minlerin) onlarla beraber kalmanız uygun olmaz." denilir.
Ey Âdemoğulları! Çeşitli küfür ve günahlar işleyerek Şeytan'a itaat etmeyin diye rasûllerimin dili ile vasiyet edip emretmedim mi? Şüphesiz Şeytan size husûmeti apaçık olan bir düşmandır. Akıllı olan bir kimse kendisine karşı düşmanlığı apaçık görünen böylesi bir düşmana nasıl itaat eder!
Ey Âdemoğulları! Size, yalnız bana ibadet etmenizi ve bana hiçbir şeyi ortak koşmamanızı emrettim. Yalnız bana ibadet edip ve itaat etmeniz; rızama ve Cennet'e girmenize ulaştıran dosdoğru yoldur. Fakat siz, size vasiyet ettiğime ve yapmanızı emrettiğime itaat etmediniz.
Kesinlikle Şeytan, sizden birçok topluluğu saptırmıştı. Rabbinize itaat etmeyi, sadece Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'ya ibadet etmeyi, size düşman olan ve düşmanlığı da apaçık olan Şeytan'a itaat etmekten sakınmanızı emreden aklınız yok muydu?
İşte size dünyada küfür üzerinde yaşarken vadedilen ve göremediğiniz Cehennem budur. Ancak bugün, onu gözlerinizle ayan beyan görüyorsunuz.
Dünya hayatında Allah'a olan küfrünüz sebebiyle bugün oraya girin ve sıcaklığının acısını çekin.
O gün, onların ağızlarını mühürleriz. Üzerinde bulundukları küfür ve işlemiş oldukları günahları konuşup inkar edemeyen dilsiz gibi olurlar. Bizimle elleri dünyada yaptıklarını konuşacak ve ayakları da işlemiş oldukları ve gittikleri günahlara şahitlik edecektir.
Eğer onların gözlerini kör etmeyi dileseydik, kör ederdik ve hiç görmezlerdi. Sonra, Sırat Köprüsü'nden Cennet'e doğru geçmek için birbirleriyle yarışırlardı. Fakat gözleri kör olduktan sonra onu geçmeleri artık çok uzak bir ihtimal olurdu.
Eğer onların yaratılışını ve ayakları üzerine oturmalarını dileseydik, bunu yapardık. Oldukları yerden bir yere kımıldamaya güç yetiremezlerdi. Ne ileri, ne de geri gidebilirlerdi.
İnsanlardan kime uzun ömür verirsek, onu sonra ömrünün zayıflık merhalesine geri döndürürüz. Bu gerçeklere rağmen, dünya yurdunun bir bekâ ve ebedilik yurdu olmadığını, ebedilik yurdunun ahiret diyarı olduğunu hâlâ akledip idrak etmeyecekler mi?
Biz, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e şiiri öğretmedik ve bu ona yakışmaz da. Onun şair olduğundaki iddianız doğru değildir. Çünkü ne onun mizacı, ne de yaratılışı bunu kabul eder. Bizim ona öğrettiğimiz, düşünenler için apaçık Kur'an ve öğütten başka bir şey değildir.
(Kur'an) Kalbi diri olan ve basireti ile aydınlanan kimse için bir uyarıcıdır. Bundan ancak onlar istifade ederler. (Bu Kur'an) Üzerlerine indirilmesi ile hüccetin ikame edildiği ve kendilerine davetinin ulaştığı kâfirlere ise azabın hak olması için indirilmiştir ki, onların mazeret olarak sunacakları bir özrü bulunmasın.
Onlar için yarattığımız hayvanları görmüyorlar mı? Onlar bu hayvanlara sahiplerdir. Maslahatları doğrultusunda onlar üzerinde tasarrufta bulunmaktadırlar.
O hayvanları, onların hizmetine sunup kendilerine boyun eğdirdik. Bazılarının sırtlarına binip yüklerini sırtlarında taşırlar ve bazılarının da etlerinden yerler.
O hayvanlarda birçok faydalar vardır. Üzerine binmek, etlerinden yemek, yünlerinden yararlanmak ve (satarak) kıymetini almak gibi nice faydalar vardır. Onlardan elbiseler ve halılar yapılır ve sütlerinden içerek faydalanırlar. Onlara bu nimetleri ve başkalarını da veren Yüce Allah'a hâlâ şükretmiyorlar mı?
Belki kendilerine yardım eder ve onları Allah'ın azabından kurtarırlar diye müşrikler ibadet etmek için Allah'tan başka ilahlar edindiler.
İlah olarak edindikleri o putlar, kendi nefislerine yardım etmeye güçleri olmadığı gibi; Allah'tan başka kendilerine ibadet edenlere de yardım edemezler. Müşrikler ve putları hepsi birlikte Cehennem'in azabında bulunurlar ve her birisi diğerinden uzaklaşacaktır.
Ey Rasûl! Onların, şüphesiz sen Rasûl değilsin, sen bir şairsin veya benzeri yalan ve iftiraları sakın seni üzmesin. Muhakkak biz, onların gizlediklerini de açıkladıklarını da biliyoruz. Bu hususta onların hallerinden hiçbir şey bize gizli kalmaz. Bu yaptıklarının karşılığını onlara vereceğiz.
Ölümden sonra tekrar dirilmeyi inkâr eden insan, onu bir meni damlasından yarattığımızı düşünmez mi? Sonra bütün evreleri geçerek doğmuş ve yetişip büyümüştür. Sonra da çokça tartışan, düşmanlık yapan olmuştur. Bunların hepsinin, yeniden dirilişin olacağına delalet ettiğini görmedi mi?
Bu gafil kâfir, cahillik ederek çürümüş kemikleri yeniden dirilişin imkansız olduğuna delil getirerek: "Kim bunları eski haline döndürecek?" diyor. Yoktan var edilmesini unutmuştur.
Ey Muhammed! Ölümden sonra tekrar dirilmeyi inkâr edene şöyle cevap ver: "Bu çürümüş kemikleri ilk yaratan diriltir. Kim bunları ilk defa yarattıysa onlara tekrar hayat vermekten aciz değildir. O -Subhanehu ve Teâlâ- bütün yarattıklarını bilir. Bu hususta hiçbir şey O'na gizli kalamaz."
Ey insanlar! Sizin için yeşil, taze ağaçtan ateş çıkaran O'dur. İşte siz ondan yakıp duruyorsunuz. İki zıddı bir araya getiren -yeşil ağacın ıslaklığını ve ondan tutuşturulan ateşi- kim ise, ölüleri diriltmeye de kâdirdir.
Hacimlerinin büyüklüğüne rağmen gökleri ve yeri yaratan, öldükten sonra ölüleri tekrar yaratmaya gücü yetmez mi? Elbette O'nun buna gücü yeter. Çünkü O, her şeyi yaratan ve bilen yaratıcıdır. Bu hususta hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Allah -Subhanehu ve Teâlâ-, bir şeyi meydana getirmeyi dilediği zaman, O'nun emri ona yalnızca: "Ol!" demesidir, o husus dilediği gibi oluverir. Hayat verme, öldürme, yeniden diriltme ve bunun dışındaki hususlarda istediği şekilde oluverir.
Yüce Allah, müşriklerin kendisine nispet ettiği acizlikten münezzehtir. Her şeyin mülkü O'nundur ve dilediği şekilde mülkünde tasarrufta bulunur. Her şeyin anahtarı O'nun elindedir. Ahirette siz yalnız O'na döndürüleceksiniz ve sizin yapmış olduğunuz amellerinizin karşılığını verecektir.
Icon