ترجمة سورة إبراهيم

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم
ترجمة معاني سورة إبراهيم باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم .
من تأليف: مركز تفسير للدراسات القرآنية .

﴿Elif, Lâm, Râ﴾ Bakara Suresi'nin başında buna benzer harfler hakkında açıklama yapılmıştır. -Ey Rasûl!- Sana indirdiğimiz bu Kur'an insanları küfür, cehalet, sapıklıktan, imana, ilme ve her şeyde hamd edilmeye layık, kimsenin galip gelemeyeceği Azîz olan Allah'ın yolu islam dinine irşad etmen için indirdiğimiz bir kitaptır.
Göklerde ve yerde ne varsa mülkü yalnızca Allah'a aittir. O, yalnızca kendisine ibadet edilmeyi hak edendir. Yaratmış olduğu mahlûkatından hiçbir şey O'na ortak koşulmaz. Kâfir olanlar şiddetli bir azaba çarptırılacaklardır.
Kâfirler, nimetleri zail olan dünya hayatını, nimetleri daim olan ahiret hayatına tercih ederler. İnsanları Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar. Karalayarak, haktan saptırarak ve hiçbir kimsenin Allah'ın yolunda istikamet üzere ilerlememesini isterler. İşte bu özelliklerle vasıflanan kimseler, doğru ve haktan uzak sapıklık içindedirler.
Biz her peygamberi ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki; Allah katından getirdiklerinin anlaşılması onlar için kolay olsun. Peygamberleri insanları Allah'a iman etmeye zorlamak için göndermedik. Allah dilediğini adaleti ile saptırır, dilediğini de lütfu ile hidayete muvaffak kılar. O Aziz'dir/hiç kimsenin mücadele edemeyeceği mutlak galiptir. Yaratmasında ve yönetmesinde hikmet sahibidir.
Andolsun ki Musa -aleyhisselam-'ı da doğruluğuna delalet eden ayetlerle destekleyerek gönderdik. O, Rabbi tarafından gönderilmiştir. Kavmini küfür ve cehaletten, iman ve ilme çıkarmasını ona emrettik. Aynı zamanda Allah'ın kendilerine nimet verdiği günleri kavmine hatırlatmasını emrettik. Şüphesiz bu günlerde Allah'ın birliğine, kudretinin azametine ve müminleri nimetlendirmesine delalet eden apaçık deliller vardır. Allah'a itaat etmeye sabreden, nimetlerine ve ihsanına şükretmeye devam eden kimseler bunlardan istifade ederler.
-Ey Rasûl!- Musa -aleyhisselam- Rabbinin emrine itaat edip kavmi olan İsrailoğulları'na Allah'ın bahşetmiş olduğu nimetlerini hatırlatarak, şöyle demişti: "Ey Kavmim! Allah'ın Firavun ailesinden sizi kurtardığı, onların kötülüklerinden selamette kıldığı ve azabın en şiddetlisini size tattırdıkları zaman ki nimetini hatırlayın. Hani, Firavun'un mülkünü ele geçirecek kimseler doğmasın diye erkek çocuklarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı küçük düşürmek ve zelil kılmak için hayatta bırakıyordu. Onların bu yaptıkları, sabretmeniz sizin için büyük bir imtihandır. Yüce Allah bu musibete sabretmenizden dolayı, Firavun ailesinin kötülüğünden sizi kurtararak mükâfatlandırdı".
Musa -aleyhisselam- onlara şöyle dedi: Rabbinizin şu buyruğunu hatırlayın; zikredilen nimetlerle sizi nimetlendirdiği için Allah'a şükrederseniz lütfunu ve nimetlerini size artırır. Eğer size verdiği nimetlerine nankörlük edip şükretmezseniz, nimetlerine nankörlük edip şükretmeyenlere karşı azabı da çok çetindir.
Musa -aleyhisselam- kavmine şöyle dedi: Ey Kavmim! Siz ve sizinle birlikte bütün yeryüzündekiler inkâr etseniz, bu küfrünüz geri dönüp size zarar verir. Allah zatında zengin olandır. Hamd edilmeyi hak edendir. Mü'minlerin iman etmesi ona fayda vermediği gibi kâfirlerin küfrü de O'na zarar vermez.
-Ey Kafirler- Sizden önce Nuh, Hûd, Âd, Salih, Semûd ve onlardan sonra yaşayıp elçileri yalanlayan kavimlerin helak haberi size ulaşmadı mı? Onların sayısını Allah'tan başka kimse bilemez. Rasûlleri onlara apaçık delillerle gelmişti. Rasûllere olan öfkelerinden dolayı parmaklarını ısırmak için ellerini ağızlarına sokarak, rasûllerine şöyle dediler: "Şüphesiz ki biz, gönderildiğiniz şeyi inkâr ediyoruz ve bizi çağırdığınız şey hakkında da şek ve şüphe duymaktayız."
Rasûlleri onlara cevap olarak şöyle dediler: Allah'ın birliğinde ve tek başına ibadete layık olmasında şüphe mi var? O, gökleri ve yeri yaratandır, hiçbir benzerleri olmadan o ikisini yoktan var edendir. Geçmiş günahlarınızı silmek ve dünya hayatındaki ecellerinizi tamamlamanız için belirli bir zamana kadar sizleri erteleyerek kendisine iman etmeye çağırıyor. Kavimleri (rasûllerine) şöyle dediler: Sizler de bizim gibi beşer değil misiniz? Sizin bize bir üstünlüğünüz yoktur. Atalarımızın ibadet ettiklerine ibadet etmekten bizleri alıkoymak mı istiyorsunuz. Öyle ise Allah'ın bize göndermiş olduğu rasûller olarak davet ettiğiniz şeylerde doğru söylediğinize delalet eden apaçık deliller getirin.
Rasûlleri onlara cevap vererek şöyle dediler: Biz de ancak sizin gibi beşeriz. Bunda sizinle aynı olduğumuzu inkâr etmiyoruz. Ancak bu hususta eşit olmaları her konuda denk olmalarını gerektirmez. Yüce Allah kullarından dilediğine özel nimetler lütfeder. İnsanlara göndermek için aralarından rasûller seçer. Yüce Allah'ın dilemesi olmadan sizlerin bizlerden istediğiniz delilleri size getirmemiz bizim gücümüz dahilinde değildir. Bilakis Yüce Allah bunu tek başına yapmaya kadirdir. Mü'minler bütün işlerinde yalnızca Yüce Allah'a tevekkül etsinler.
O'na (Allah'a) tevekkül etmek ile bizim aramızda hangi engel ya da mazeret olabilir? Andolsun ki bizi en doğru ve en açık yola irşad etti. Bizimle alay etmeniz ve yalanlamanız hususundaki eziyetlerinize sabredeceğiz. Tevekkül edenler bütün işlerinde yalnızca Allah'a tevekkül ederler.
(Allah Teâlâ'nın gönderdiği) Rasûllerin kavimlerinden olan ve onlara karşı delil getirmekten aciz kalan kâfirler şöyle dediler: Ya sizi beldemizden çıkaracağız ya da kendi dininizden bizim dinimize döneceksiniz. Bunun akabinde Yüce Allah rasûllerini teyid ederek şöyle vahyetmiştir: Allah'ı ve rasûlünü (küfre girerek) inkâr eden zalimleri muhakkak helak edeceğiz.
-Ey Rasûller ve size tabi olanlar!- Onları helâk ettikten sonra o yere sizi yerleştireceğiz. Burada zikredilen yalanlayan kâfirlerin helâk edilmeleridir. Onlar helak olduktan sonra o yere rasûllerin ve Mü'minlerin yerleştirilmesi ise ancak azametimi ve yüceliğimi hatırlayan ve azabımla uyarımdan korkan kimseler içindir.
Rasûller düşmanlarına karşı Rablerinden kendilerine yardım etmesini istediler. Kendisi için hakkın ortaya çıkmasıyla beraber hakka karşı her inat eden ve kibirlenen hüsrana uğradı.
Kıyamet günü bu kibirli kişinin önünde Cehennem vardır. Cehennem onu gözetlemektedir. Orada ona Cehennem halkından akan irin içirilir. Bu onun susuzluğunu gidermez. Susuzluk ve diğer azap çeşitleriyle o kimseye azap edilmeye devam eder.
Acılığının, sıcaklığının ve iğrenç kokusunun, şiddetinden dolayı yudum yudum içmek için kendisini zorlayacak ancak yutamayacaktır. Çekmiş olduğu azabın şiddetinden dolayı ölüm ona her yönden gelecek, ancak ölüp rahata kavuşamayacaktır. Bilakis diri olarak kalıp azabı tadacaktır. Önünde onu bekleyen daha şiddetli başka bir azap olacaktır.
Kâfirlerin; sadaka, ihsanda bulunmak ve acizlere merhamet etmek gibi yapıp takdim ettikleri iyi amelleri, fırtınanın şiddetli olduğu bir günde (savrulan) küle benzer. (Rüzgâr) onu şiddetli bir şekilde taşıyarak savurur, ondan hiçbir eser kalmayana kadar onu her yere dağıtır. İşte kâfirlerin amelleri de böyledir, küfür onları savurur. Kıyamet günü (amel) sahibi ondan hiçbir şey istifade etmez. İman temelleri üzerine yapılmayan her amel, doğru yoldan uzak bir sapıklıktır.
-Ey İnsan!- Şüphesiz ki Yüce Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını bilmez misin? O ikisini oyun olsun diye yaratmamıştır. -Ey İnsanlar!- Şayet sizi yok edip yerinize kendisine ibadet eden ve itaat eden birilerini getirmek isterse, sizi yok eder. Kendisine ibadet eden ve itaat eden başka kimseleri getirir. Bu O'nun için çok kolay ve basit bir iştir.
Sizi yok edip başkalarını getirmek Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'yı aciz bırakacak değildir. O, herşeye kadirdir. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz.
İnsanlar, vadedilen gün kabirlerinden çıkıp Yüce Allah'ın huzuruna gelecekler. Tâbi olan zayıflar, önderlik yapan efendilerine şöyle diyecekler: "-Ey Efendiler!- Bizler size tâbi olanlardık. Emirlerinize itaat ediyor, yasakladıklarınızdan da sakınıyorduk. Siz Allah'ın azabına karşı bizi koruyabilecek misiniz?" Önderlik yapan efendiler şöyle dediler: "Eğer Allah bizi doğru yola eriştirerek muvaffak kılsaydı, biz de sizi doğru yola eriştirir ve hep beraber O'nun azabından kurtuluşa ererdik. Ancak sapıttık ve sizi de yoldan çıkardık. Şimdi azaba tahammül etmede aciz kalmakta ya da sabretmekte hepimiz eşitiz. Hiçbirimiz için azaptan kaçışı yoktur."
Cennet ehli Cennet'e Cehennem ehli de Cehennem'e girdiğinde İblis şöyle der: Şüphesiz ki Allah'ın size verdiği söz haktı ve size verdiği sözü yerine getirdi. Ben de size batıl bir söz verdim ve size verdiğim sözü yerine getirmeyip, caydım. Zaten benim sizi dünyada küfür ve sapıklığa zorlayacak bir gücüm yoktu. Fakat sizi küfre çağırdım, günahları süsledim ve bana ittiba etmek için acele ettiniz. İçinde bulunduğunuz sapıklıktan dolayı beni kınamayın, kendinizi kınayın. Kınanacak birisi varsa o da sizin kendi nefislerinizdir. Azabı sizden def etmek için yardıma gelecek değilim, siz de azabı benden def etmek için yardıma koşacak değilsiniz. İbadette beni Allah'a şirk koşmanızı inkâr ettim. Şüphesiz ki -dünyada Yüce Allah'a şirk koşarak O'nu inkâr eden- zalimler için kıyamet günü onları bekleyen elem verici bir azap vardır.
Yüce Allah zalimlerin varacağı yerin aksine iman eden ve salih amel işleyenleri saraylarının ve ağaçlarının altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır. Rabbinin izni, güç ve kuvveti ile orada ebedî kalacaklardır. Onların birbiri arasındaki selamlamaları, meleklerin onlara esenlik dilemesi ve Rableri -Subhânehu ve Teâlâ-'nın tahiyyesi "selâm"dır.
-Ey Rasûl- Allah'ın kelime-i tevhid (Lâ ilahe illallâh) için nasıl örnek verdiğini görmedin mi? Onu güzel bir hurma ağacına benzetir. Gövdesi yerin altındadır. Temiz kökleri ile suyu içer (suyu çekerek beslenir), dalları göğe doğru yükselmiş olup (üzerine düşen) çiğ damlalarından beslenir ve temiz havayı solur.
Rabbinin emri ile her vakit bu güzel ağaç güzel meyveler verir. Allah -Subhânehu ve Teâlâ- öğüt almalarını umarak insanlara misaller verir.
Kötü olan şirk sözünün misali, kötü ağaç gibidir. Bu ağaç Ebu Cehil karpuzu ağacıdır. Kökü sökülmüş olup, ne yere bağlı olan bir kökü, ne de göğe yükselen bir dalı vardır. Bu ağaç kuruyup, ölür ve rüzgar onu bir yerlere savurur. Küfür sözün sonu da böyle yok olmaktır. (Küfür söz) sahibi adına Yüce Allah'a güzel hiç bir amel yükselmez.
Yüce Allah Mü'minleri tam bir iman ile ölene kadar dünya hayatında kelime-i tevhid üzere sabit kılar. Berzah hayatında kabirde sorguya çekilirken de sabit kılar. Ve yine kıyamet gününde de sabit kılar. Yüce Allah kendisine şirk koşan, hak yolu ve doğruyu inkâr eden zalimleri saptırır. Adaleti ile saptırmak istediği kimseleri saptırarak ve lütfu ile hidayet ettiği kullarına hidayet ederek dilediğini yapar. Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'yı bir şey yapmaya zorlayacak kimse yoktur.
Harem bölgede güven içinde olmak ile nimetlendirmesine ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in kendi içlerinden gönderilmesine karşın Kureyş'ten Allah'ı ve Rasûlünü inkâr edenlerin halini gördün. Peygamberin Rabbinden getirdiğini yalanladıklarında O'nun (Allah'ın) nimetlerine nankörlük ettiler. Kavimlerinden küfür hususunda kendilerine ittiba edenleri helâk diyarına sürüklediler.
Helâk diyarı Cehennem'dir ve oraya girecek ve. Cehennem'in sıcağını çekeceklerdir. Onların kalacakları yer, ne kötü bir yerdir.
Müşrikler, Allah'ın yolundan saptıktan sonra kendilerine ittiba edenleri saptırmak için Yüce Allah'a, benzerler ve denkler edindiler. -Ey Rasûl!- Onlara de ki: İçinde olduğunuz şehvetlerden/arzulardan istifade edin ve bu dünya hayatında şüpheleri yayın. Muhakkak kıyamet gününde döneceğiniz yer ateştir. Sizin ondan başka dönüş yeriniz yoktur.
-Ey Rasûl!- Mü'minlere, -Ey Mü'minler!- Namazı en kâmil bir şekilde eda edin. Allah'ın azabına karşı feda edilecek hiçbir alışverişin ve fidyenin olmadığı ve hiçbir dostun dostuna şefaat edeceği dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce, Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden farz ve müstehap olan harcamalarda, riyadan korkarak gizli bir şekilde ve diğer insanların da sizi örnek almaları için açıktan infakta bulunun." diye öğüt ver.
Allah Teâlâ, daha önce bir benzeri olmamış gökleri ve yeri yoktan var edip, bina edendir. Size rızık olması için bulutlardan yağmuru indiren ve indirdiği su ile çeşitli meyveler çıkarandır. -Ey İnsanlar!- Takdiri gereğince suyun üzerinde yüzen gemileri sizin hizmetinize sundu. Ayrıca suyundan içmeniz, hayvanlarınızı ve ekinlerinizi sulamanız için nehirleri de sizin hizmetinize sunmuştur.
Sürekli (yörüngelerinde) akıp giden Güneş'i ve Ay'ı sizin hizmetinize sunmuştur. Aynı şekilde peşi sıra gelen gece ve gündüzü de hizmetinize sunmuştur. Gece uyumanız ve rahat etmeniz, gündüz ise işlerinizi yapıp çalışmanız içindir.
O'ndan isteyi, talep ettiğiniz ve talep etmediğiniz her şeyi size vermiştir. Yüce Allah'ın nimetlerini saymaya kalkışsanız, sayılarının çokluğu sebebiyle sayıp belirlemeye güç yetiremezsiniz. Sizlere sadece bunlardan bazı örnekler vermiştir. Şüphesiz ki insan, kendi nefsine çokça zulmeden, Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın nimetlerine çokça nankörlük edendir.
-Ey Rasûl!- İbrahim, oğlu İsmail'i ve hanımı Hacer'i Mekke'deki vadiye yerleştirdikten sonra: "Ey Rabbim! Ailemi yerleştirdiğim beldeyi (Mekke'yi) güvenli bir belde kıl. Orada kan dökülmesin, kimseye zulüm edilmesin. Beni ve evlatlarımı putlara ibadet etmekten uzak tut." dediği zamanı hatırla.
Ey Rabbim! Şüphesiz ki putlar birçok insanı saptırdılar. İnsanlar onların kendilerine şefaat edeceklerini zannedip fitneye düştüler. Allah'a ibadeti bırakıp putlara ibadet ettiler. İnsanlardan kim Allah'ı birleyip, O'na itaat etmede bana tabi olursa, o benim destekçim ve benim yolum üzeredir. Kim de bana karşı gelip Allah'ı birleme ve O'na itaat etmede bana tabi olmazsa, şüphesiz ki sen -Ey Rabbim!- günahını bağışlamak istediğin kulunun günahlarını bağışlar ve ona merhamet edersin.
Rabbimiz! Zürriyetimden olan oğlum İsmail ve oğullarını ekin bitmeyen, su çıkmayan Beytu'l Haram'ın yanında bir vadiye (Mekke'ye) yerleştirdim. Rabbimiz! Namazlarını dosdoğru kılmaları için bunu böyle yaptım. -Ey Rabbim!- İnsanların kalplerini onlara çevir ki, onları ve bu beldeyi sevsinler. Onları ürünlerle rızıklandır, umulur ki onlara vermiş olduğun nimetlerden dolayı sana şükrederler.
Rabbimiz! Gizlediğimiz ve açığa vurduğumuz herşeyi hakkıyla bilirsin. Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Bilakis Allah herşeyi bilir. Aynı zamanda muhtaç olduğumuz şeyler ve kendisine olan ihtiyacımız O'na gizli kalmaz.
Şükür ve sena bana salihlerden vermesi için ettiğim duama icabet eden Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'ya aittir. Bana ilerlemiş yaşıma rağmen Hacer'den İsmail'i, Sâre'den de İshak'ı verdi. Şüphesiz ki benim Rabbim Allah -Subhânehu ve Teâlâ- kendisine dua edenin duasını işitip kabul edendir.
Ey Rabbim! Beni, namazı en kâmil şekilde eda edenlerden kıl. Aynı şekilde zürriyetimi de namazı böyle eda edenlerden eyle. Ey Rabbimiz! Duama icabet et! Katında makbul olan dualardan eyle.
Rabbimiz! Benim, ana babamın günahlarını bağışla. (İbrahim -aleyhisselâm- bu duayı babasının Allah'ın düşmanı olduğunu bilmeden önce yapmıştır. Babasının Allah'ın düşmanı olduğunu anladığında ondan beri olup uzaklaşmıştır). Ve insanlar Rablerinin huzuruna hesap vermek için tekrardan dirilip, geldiği gün Mü'minlerin günahlarını da bağışla.
-Ey Rasûl!- Yüce Allah'ın zalimlere azabını geciktirmesini asla onların yalanlamaları, Allah'ın yolundan alıkoymaları ve diğer yaptıkları şeylerden habersiz olduğu için sanma. Bilakis O, bunu hakkıyla bilmektedir. Bunlardan hiçbirisi O'na gizli kalmaz. Ancak onların azabını kıyamet gününe erteliyor. O gün öyle bir gündür ki, gördüğü dehşet verici şeyden korktuğu için gözler yerinden fırlar.
İnsanlar kabirlerinden kalktığında (kendilerini) çağırana doğru koşarlar. Başlarını kaldırarak endişeli bir şekilde gökyüzüne bakarlar. Kendilerine bile dönüp bakamazlar. Bilâkis gördükleri dehşet verici şeyden dolayı gözleri yerinden fırlamış bir şekilde bakakalırlar. Kalpleri ise idrak etmekten uzak, gördükleri dehşet verici şeyi anlayamayacak durumdadır.
-Ey Rasûl!- Ümmetini kıyamet günü gelecek olan Allah'ın azabı ile korkut. Kendi nefislerine Allah'a şirk koşarak ve küfrederek zulüm edenler, o gün şöyle derler: Ey Rabbimiz! Bize mühlet ver, azabımızı geçiktir, kısa bir süre için bizi dünyaya tekrardan döndür sana iman edelim. Bize gönderdiğin rasûllerine tabi olalım, derler. Onlar azarlanacak ve kendilerine şöyle denilecektir: Öldükten sonra dirilmeyi inkâr ederek, dünya hayatından ahirete intikal etmeyeceğiz diye dünyada iken yemin edenler siz değilmiydiniz?
Allah'ı inkâr ederek kendi nefislerine zulmeden Hûd'un kavmi ve Salih'in kavmi gibi geçmiş ümmetlerin diyarlarına yerleştiniz. Onları helâka uğrattığımız sizlere apaçık beyan oldu. Öğüt almanız için Allah'ın kitabında size bir çok misaller getirdik, ancak bundan öğüt almadınız.
Geçmişte yaşamış zalim toplulukların diyarına yerleşenler Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i öldürmek ve davetini sonlandırmak için tuzaklar kurdular. Onların kurmuş olduğu planlardan hiçbirisi Yüce Allah'a gizli kalmaz. Onların bu planları zayıftır. Allah'ın onlar için yaptığı planın aksine onların planları zayıflığından dolayı ne dağları yerinden oynatır ne de başka bir şey yapar.
-Ey Rasûl!- Rasûllerine galibiyeti ve dini aşikâr kılacağını vadetmiş olan Yüce Allah'ın rasûllerine vadettiği şeyden döneceğini zannetme! Şüphesiz ki Yüce Allah Azîz'dir, kimse O'na galip gelemez. Dostlarını da kuvvetli kılacaktır. Kendisine ve rasûllerine düşmanlık edenlerden şiddetli bir şekilde intikam alır.
Bu intikam kıyamet günü kâfirlerden alınacaktır. Yeryüzü pak beyaz bir yere dönüştürülecek ve gökler de başka göklere dönüştürülecektir. Öyle ki, insanlar Kahhâr, mutlak hâkim, hiç kimsenin kendisine hükmedemediği, mutlak galip, hiç kimsenin kendisine galip gelemediği, azametinde ve mülkünde tek olan Allah'ın huzurunda durmak için bedenleri ve amelleri ile kabirlerinden çıkacaklardır.
-Ey Rasûl!- Yeryüzünün ve gökyüzünün başkasıyla değiştirildiği gün, kâfir ve müşriklerin bazısının bazısına zincirlerle bağlandığını görürsün. Elleri ve ayakları boyunlarında zincirlerle bağlanarak birleştirilir. O gün giyecekleri elbiseleri katrandandır (o da hızlı tutuşan bir maddedir). Asık olan yüzlerini ateş kaplar.
49-50 -Ey Rasû!l- Yeryüzünün ve gökyüzünün başkasıyla değiştirildiği gün, kâfir ve müşriklerin bazısının bazısına zincirlerle bağlandığını görürsün. Elleri ve ayakları boyunlarında zincirlerle bağlanarak birleştirilir. O gün giyecekleri elbiseleri katrandandır (o da hızlı tutuşan bir maddedir). Asık olan yüzlerini ateş kaplar.
Yüce Allah herkese hayır ve şerden kazandığının karşılığını vermek için böyle yapar. Şüphesiz ki Allah, amellerin hesabını çabuk görendir.
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirilen bu Kur'an Yüce Allah'tan insanlara bir bildiridir. İçinde barındırdığı korkutucu ve şiddetli tehtidden korkmaları, ibadet edilmeye layık hak ilahın Allah Teâlâ olduğunu bilip hiçbir şeyi ortak koşmadan O'na ibadet etmeleri, aklıselim sahiplerinin ibret ve öğüt almaları içindir. Çünkü onlar vaazlardan ve öğütlerden isitifade ederler.
Icon