ترجمة معاني سورة المعارج
باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - مجمع الملك فهد
.
من تأليف:
مجموعة من العلماء
.
ﰡ
Birisi, gelecek azabı istedi!
İnkârcılara olan ve hiç kimsenin savamayacağı,
yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından
Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
(Rasûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret.
Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.
Biz ise onu yakın görmekteyiz.
O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.
Dağlar da atılmış yüne döner.
Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, hepsini fidye olarak versin de
kendisini koruyup barındıran
tüm ailesini ve yeryüzünde kim varsa, tek kendini kurtarsın.
Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.
Yüz çevirip geri dönen, kimseyi (kendine) çağırır!
Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.
Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.
Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir.
Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,
ki onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler);
mallarında, kalmışa belli bir hak tanıyanlar;
isteyene ve (isteyemediği için) mahrum,
ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;
Rablerinin azabından korkanlar,
ki Rablerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;
ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz.
Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir.
Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;
Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;
işte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.
(Rasûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar.
Bölük bölük sağından ve solundan.
Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?
Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler).
Şu halde (işin gerçeği) öyle (umdukları gibi) değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter.
Şüphesiz onların yerine daha hayırlılarını getirmeye elbette kadiriz ve kimse bizim önümüze geçemez.
Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.
O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, bir halde kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.
Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!