ترجمة سورة الذاريات

الترجمة التركية - شعبان بريتش
ترجمة معاني سورة الذاريات باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - شعبان بريتش .
من تأليف: شعبان بريتش .

Savurup tozutan rüzgarlara andolsun!
Ağır yük taşıyan (bulut)lara...
Kolayca akıp giden (gemi)lere...
İşleri taksim edenlere (Meleklere)...
Size vadedilen elbette doğrudur.
Ceza günü kuşkusuz vuku bulacaktır.
Güzel yolları olan göğe andolsun.
Ki siz çelişkili bir sözler içindesiniz.
Ondan çevrilen çevrilir.
Kahrolsun yalancılar!
Ki onlar, koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir.
Ceza günü ne zaman diye sorarlar?
O gün, onların ateşte yakılarak azap görecekleri gündür.
Tadın azabınızı. Bu acele gelmesini istediğiniz şeydir.
Muttakiler, Cennetlerde ve pınarlardadır.
Rablerinin kendilerine verdiklerini almışlardır. Çünkü onlar bundan önce iyi kimseler idiler.
Geceleri az uyuyorlardı.
Seherleri de onlar mağfiret diliyorlardı.
Onların mallarında isteyenler ve ihtiyaç sahipleri için de bir hak vardır.
Yeryüzünde gerçekten iman edecekler için ayetler vardır.
Kendi içinizde de, görmüyor musunuz?
Gökte de sizin rızkınız ve size vadedilen şeyler vardır.
Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, size vadedilenler, tıpkı sizin konuşmanız gibi haktır.
İbrahim’in değerli/şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?
Hani O’nun yanına girmişler: “Selam” demişlerdi. O da: Selam (sizin üzerinize). (Sizler) tanınmayan yabancı kimselersiniz!” demişti.
Hemen ailesinin yanına gidip, besili bir dana getirmişti.
Bunu onların önüne yaklaştırdı ve: Yemez misiniz? dedi.
Onlardan dolayı içine bir korku düştü. Korkma, dediler. Ona bilgin bir erkek çocuğu müjdelediler.
Karısı bir çığlık içinde çıka gelip, (elleriyle) yüzüne vurarak: "Ben, kısır bir kocakarıyım" dedi.
Dediler ki: Rabbin böyle buyurdu. Muhakkak ki O, Hakim'dir, Alim'dir.
O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi.
Biz, günahkâr bir topluma gönderildik, dediler.
Onların üzerlerine balçıktan yapılmış taşlar atacağız.
Rabbinin katında haddi aşanlar için işaretlenmiş taşlar.
Orada olan müminleri de çıkarmıştık.
Zaten orada, müslüman olan bir evden başkasını da bulamadık.
Orada, acı azaptan korkan kimseler için bir işaret bıraktık.
Apaçık bir delil ile Firavun’a gönderdiğimiz Musa'nın (kıssasında ibretler) vardır.
Firavun, askerleriyle birlikte yüz çevirmiş ve: "Bu, ya bir sihirbaz veya bir delidir" demişti.
Biz de onu ve askerlerini yakalamış ve denize atmıştık. O kınanacak işler yapıp durmaktaydı.
Âd’da da (ibretler) vardır. Onların üzerine (kasıp, kavuran helak edici) kısır rüzgarı göndermiştik.
Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu çürümüş bir hale getiriyordu.
Semud'da da (ibretler) vardır. Onlara: "Bir süreye kadar faydalanın" denmişti.
Rablerinin emrine isyan etmişler ve bakıp dururlarken onları yıldırım çarpmıştı.
Ne ayakta durmaya güçleri yetmiş, ne de yardım edilenler olmuşlardı.
Daha da önce Nuh’un kavmi... Onlar da yoldan çıkmış bir toplum idi.
Göğü kudretle bina ettik ve biz (onu) elbette genişleticiyiz.
Yeryüzünü de yayıp döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz!
Öğüt alasınız diye her şeyden çift çift yarattık.
O halde Allah’a kaçın. Çünkü ben, ondan size (gönderilen) apaçık uyarıcıyım.
Allah ile beraber başkasını ilah edinmeyin. Ben, ondan size apaçık uyarıcıyım!
İşte, böyle... Onlardan öncekilere de bir elçi gelmedi ki ona sihirbaz veya mecnun dememiş olsunlar.
Bunu birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır! Onlar, taşkın bir toplum idiler.
Onlardan yüz çevir, artık kınanacak değilsin.
Öğüt ver! Çünkü öğüt, iman edenlere fayda verir.
Cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.
Onlardan bir rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istemiyorum.
Şüphesiz rızıklandırıcı olan, çetin kuvvet sahibi Allah’tır.
Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmişlerinin payı gibi (azaptan) bir payları vardır! O halde acele etmesinler!
Kendilerine (azap) vadedilen günlerinden dolayı kâfirlerin vay haline!
Icon