ترجمة سورة الشعراء

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة
ترجمة معاني سورة الشعراء باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة .
من تأليف: فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام .

Ta, Sin, Mim.
Bunlar apaçık kitabın ayetleridir.
(Ey Muhammed!) İman etmiyorlar diye adeta kendini helâk edeceksin!
Dilersek, üzerlerine gökten bir ayet/mucize indiririz de boyunları öne eğilip kalır.
Rahman’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.
Onlar (Allah’ın ayetlerini) yalanladılar. Fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek.
Yeryüzüne bakmazlar mı ki biz orada her güzel çiftten nice bitkiler bitirdik.
Şüphesiz bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil vardır, ancak onların çoğu iman etmezler.
Muhakkak Rabbin Azîz, Rahîm'dir.
Hani Rabbin, Musa’ya: "Zalim kavme git!" diye seslenmişti.
Firavun’un kavmine. Onlar hâlâ sakınmayacaklar mı?
Musa, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”
“Ve göğsüm daralır, dilim çözülmez; bunun için Harun’a da (vahiy) gönder.
“Bir de onların benim aleyhimde bir suç (davaları) var. Dolayısıyla beni öldürmelerinden korkuyorum.”
Allah dedi ki: “Hayır, korkma! İkiniz ayetlerimizle gidin. Muhakkak biz sizinle birlikteyiz, işitenleriz.”
İkiniz Firavun’a gidin ve deyin ki: "Gerçekten biz âlemlerin Rabbinin rasulleriyiz."
İsrailoğulları'nı bizimle beraber gönder.
Firavun, şöyle dedi: “Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütüp, yetiştirmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.”
“(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin.”
Musa, şöyle dedi: “Ben onu yaptığım zaman ne yaptığını bilmezlerdendim.”
“Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı.”
"Benim başıma o nimeti kakmaktasın. (Halbuki) Sen İsariloğullarını kendine köle edindin."
Firavun: “Alemlerin Rabbi de nedir?” dedi.
Dedi ki: “Eğer yakin sahibi iseniz, (biliniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir.”
(Firavun) Etrafında bulunanlara: “İşitmiyor musunuz” dedi.
Musa: “O; sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.” dedi.
(Firavun): “Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir” dedi.
(Musa): “Doğunun, batının ve onların etrafında olanların Rabbidir. Eğer akıl ederseniz” dedi.
“Eğer benden başka ilâh edinirsen elbette seni zindana atılanlar arasına katarım” dedi.
Musa: “Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?” dedi.
Firavun: “Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu!” dedi.
(Musa) bunun üzerine asasını bıraktı. O da hemen apaçık bir yılan oluverdi.
Elini koynundan çıkardı. Bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş.
Firavun, çevresindeki ileri gelenlere: “Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır.” dedi.
“Sizi sihri ile yerinizden çıkarmak istiyor; ya siz ne buyurursunuz?”
Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder.''
“Sana bütün usta sihirbazları getirsinler.”
Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler.
İnsanlara da; “Siz de toplanır mısınız?” denildi.
“Umarız ki sihirbazlar galip gelirlerse biz de onlara uyarız.”
Sihirbazlar gelince, Firavun’a: “Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükâfat var mı?” dediler.
Firavun: “Evet! Hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız.” dedi.
Musa onlara: “Hadi ortaya atacağınız şeyi atın!” dedi.
Bunun üzerine onlar iplerini ve asalarını attılar ve; “Firavun’un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz.” dediler.
Musa asasını bırakır bırakmaz onların hile ile yaptıklarını yutuverdi.
Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
"Alemlerin Rabbine iman ettik." dediler.
Musa’nın ve Harun’un Rabbine.
Dedi ki: “Ben size izin vermeden önce mi ona iman ettiniz? Demek ki o, size sihri öğreten büyüğünüzmüş. Yakında bileceksiniz. Mutlaka el ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi toptan asacağım.”
"Hiç zararı yok. Biz muhakkak Rabbimize döneceğiz."
“Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını ummaktayız.”
Biz Musa’ya; “Kullarımı geceleyin yola çıkar. Muhakkak ki takip edileceksiniz.” diye vahyettik.
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
“Şüphesiz bunlar azınlık olan bir topluluktur (dediler).”
"Ve onlar bizi kızdırmaktadırlar."
Biz ise şüphesiz uyanık, ihtiyatlı bir topluluğuz."
(Allah Teâlâ buyurdu ki): Böylece onları bahçelerden ve pınarlardan çıkardık.
Hazinelerden ve değerli yerlerden.
İşte böyle yaptık ve onlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.
Firavun ve adamları gün doğarken onları takibe koyuldular.
İki topluluk birbirini görünce, Musa’nın adamları: "İşte yakalandık." dediler.
Musa: “Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.” dedi.
İşte o sırada, Musa’ya: "Asanı denize vur!" diye vahyettik. O, hemen yarıldı ve (on iki yol açıldı) her parçası koca bir dağ gibi oluverdi.
Ötekileri de oraya yaklaştırdık.
Musa’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık.
Sonra ötekileri suda boğduk.
Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi.
Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku.
Hani o, babasına ve kavmine; “Neye ibadet ediyorsunuz?” demişti.
“Putlara ibadet ediyoruz ve onlara ibadet etmeye devam edeceğiz.” demişlerdi.
İbrahim, dedi ki: “Onlara dua ettiğinizde sizi işitiyorlar mı?”
“Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?”
“Hayır! Ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk.” dediler.
İbrahim, şöyle dedi: “Gördünüz mü şu sizin (ve önceki atalarınızın) neye ibadet ettiklerini?”
Siz ve çok daha önce gelip geçen atalarınız.
"İşte onlar benim düşmanlarımdır. Yalnız alemlerin Rabbi hariç."
“O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.”
"Beni yediren ve içiren O'dur.”
"Hastalandığımda da O bana şifa verir."
“O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.”
“O, hesap gününde hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.”
“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.”
“Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.”
“Beni Naîm Cenneti'nin varislerinden eyle.”
"Babamı da bağışla. Şüphesiz o sapıklardandır."
“(Kulların yeniden) diriltilecekleri gün beni utandırma!”
“O gün ki ne mal fayda verir, ne oğullar!”
“Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”
O gün cennet takva sahiplerine yaklaştırılır.
Cehennem de azgınlar için ortaya çıkarılıverir.
Ve onlara; "İbadet etmekte olduklarınız nerede?" denilir.
Allah'ın dışında (edindiğiniz ilahların), size yardımları dokunuyor mu veya kendilerine yardımları oluyor mu?
Onlar ve azgınlar hep birlikte oraya atılırlar.
Ve İblis'in bütün orduları da.
Orada birbirleriyle çekişerek, şöyle derler:
“Allah’a andolsun, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”
“Çünkü sizi, alemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.”
Bizi o suçlulardan başkası saptırmadı.
“Artık bize şefaat edecek bir kimse de yoktur.”
"Sıcak bir dost da yok."
"Ah! Keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha olsa da Mü'minlerden olsak!"
Şüphesiz bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Nuh kavmi rasûlleri yalanladılar.
Hani kardeşleri Nuh onlara demişti ki: "Siz sakınmıyor musunuz?
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir rasûlüm.''
Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin.
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
“O halde, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
Dediler ki: “Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken(biz) sana îmân eder miyiz?”
Nuh, şöyle dedi: “Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?”
“Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!”
"Ben, Mü'minleri kovacak değilim."
"Ben, ancak apaçık bir uyarıcıyım."
Dediler ki: “Ey Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!”
Nuh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.”
Artık benimle onların aralarında hüküm ver ve beni ve benimle beraber olan mü'minleri kurtar."
Biz de onu ve onunla birlikte olanları dopdolu o gemi içerisinde kurtardık.
Sonra geride kalanları suda boğduk.
Muhakkak bunda bir ayet vardır. Onların çoğu iman etmediler.
Muhakkak Rabbin Azîz olandır, Rahîm olandır.
Âd kavmi de peygamberleri yalanlamıştı.
Hani onlara kardeşleri Hûd, “Sakınmaz mısınız?” demişti.
“Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir rasûlüm.”
"Öyle ise Allah'tan sakının ve bana itaat edin."
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
"Siz her yüksek yerde eğlenmek için koca bir bina mı inşa edip durursunuz?"
"Ve ebedi kalırsınız ümidi ile sapasağlam kaleler mi yapar durursunuz?"
"Yakaladığınız zaman da zorbaca mı davranırsınız?"
"Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin."
"Bilmekte olduğunuz şeylerle size yardım edenden korkup sakının."
"Size hayvanlar ve çocuklar (vererek) yardım etti."
Hem de bahçeler ve pınarlar da (vermiştir).
"Gerçekten sizin için büyük bir günün azabından korkarım."
Onlar dediler ki: "Sen öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizim için birdir."
"Bu öncekilerin adetlerinden başka bir şey değildir."
"Biz azap olunacaklardan da değiliz."
"Böylece onu yalanladılar. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak bunda bir ayet vardır. Onların çoğu da iman etmiş değildi."
Muhakkak Rabbin Azîz olandır, Rahîm olandır.
Semûd da rasulleri yalanladılar.
Hani kardeşleri Salih onlara demişti ki: "Sakınmaz mısınız?"
“Ben size gönderilmiş güvenilir bir rasûlüm.”
"O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin."
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
"Siz burada güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?"
Bahçelerde ve akarsular arasında,
Ekinler ve meyveleri olgunlaşmış güzel hurma ağaçları arasında,
“Dağları maharetle oyup alımlı köşkler yapıyorsunuz?”
"Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin."
"Aşırı olanların emrine uymayın!"
"Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarır ve (hiçbir şeyi) ıslah etmezler."
Dediler ki: “Sen muhakkak aşırı bir şekilde büyülenmişlerdensin.
“Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.”
Salih, şöyle dedi: “İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.”
“Sakın ona bir kötülükle dokunmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.”
Derken onu boğazladılar da pişman oluverdiler.
Bunun üzerine azap onları yakaladı. Muhakkak bunda bir ayet vardır ama onların çoğu iman etmediler.
Muhakkak senin Rabbin Azîz olandır, Rahîm olandır.
Lût’un kavmi de rasûlleri yalanlamıştı.
Hani kardeşleri Lût, onlara şöyle demişti: "Sakınmaz mısınız?”
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir rasûlüm.”
“Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
"İnsanların içinde erkeklere mi yanaşıyorsunuz?"
“Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi terk edersiniz demek? Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz.”
Dediler ki: "Ey Lut! Eğer sen (bu işe) son vermezsen muhakkak ki (buradan) çıkarılanlardan olacaksın."
(Lut) dedi ki: "Doğrusu ben sizin yaptığınıza çok kızanlardanım.
“Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.”
Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
Ancak o yaşlı kadın müstesna. O, geride kalanlardan oldu.
Sonra diğerlerini helâk ettik.
Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi!
Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Ve muhakkak Rabbin Azîz olandır, Rahîm olandır.
Eyke halkı da peygamberleri (Şuayb'ı) yalanlamıştı.
Hani Şu’ayb, onlara şöyle demişti: "Siz sakınmıyor musunuz?
"Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir rasûlüm."
"Artık, Allah'tan sakının ve bana itaat edin."
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
“Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın.”
"Doğru terazi ile tartın."
“İnsanların mal ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
"Sizi ve önceki nesilleri yaratandan sakının."
Dediler ki: "Sen ancak aşırı bir şekilde büyülenmişlerdensin."
"Sen ancak bizim gibi bir beşersin ve muhakkak biz seni yalancılardan sanıyoruz."
"Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi üzerimize gökten parçalar indir."
Şu’ayb: “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir.” dedi.
Onlar Şu’ayb’ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi.
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Muhakkak Rabbin Azîz olandır, Rahîm olandır.
"Muhakkak ki bu (Kur'an) alemlerin Rabbinin indirmesidir."
O'nu Ruhu'l-Emîn/Cebrail indirdi.
Uyaranlardan olman için senin kalbine (indirdi).
Apaçık Arapça bir dille.
Şüphesiz bu (Kur’an) öncekilerin kitaplarında da vardı.
İsrail oğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için ispatlayıcı bir delil (ayet) değil midir?
Eğer onu Arapça bilmeyen birine de indirmiş olsaydık.
O da onlara (Kur'an'ı Arapça) okusaydı, yine de ona iman edecek değillerdi.
İşte böylece biz onu günahkârların kalbine soktuk.
Acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
İşte (bu azap) onlara ansızın gelecek ve farkında bile olmayacaklar.
Ardından: “Acaba bize mühlet verilir mi” derler.
Onlar yine de azabımızın çarçabuk gelmesini mi istiyorlar?
(Ey Muhammed!) Ne dersin? Biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak...
Sonra kendilerine vaadedilen başlarına gelse, (halleri nice olurdu?)
(Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamayacaktır.
Biz uyarıcıları olmaksızın hiçbir memleketi helâk etmiş değiliz.
"Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalimler değiliz."
Kur’an’ı Şeytanlar indirmedi.
Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri de yetmez.
Çünkü onlar (vahyedileni) duymaktan kesinlikle uzak tutulmuşlardır.
O halde Allah ile birlikte başka bir ilaha dua etme. O takdirde azap edilenlerden olursun.
Önce en yakın akrabalarını uyar.
Mü’minlerden sana tabi olanlara kanatlarını indir.
Eğer sana karşı gelirlerse, de ki; “Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım.”
Sen, Azîz ve Rahîm olana tevekkül et.
O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.
Secde edenler ile (secdeye) yatıp kalktığın zaman da görür.
Şüphesiz O; hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?
Her yalancı günahkâr üzerine inerler.
Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.
Şairlere de azgınlar uyar.
Onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşmakta olduklarını görmedin mi?
Ve gerçekten onlar yapmadıkları şeyi söylerler.
Ancak iman edip, salih amel işleyen, Allah’ı çokça zikreden ve kendilerine zulmedildikten sonra öçlerini alanlar müstesna. Zulmedenler de yakında nasıl bir yere devrileceklerini bileceklerdir.
Icon